09.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
ORGANİK UYANIŞ-13/Gürkan Akgüneş
GDO’lu ürünler Türkiye’de ilk olarak 1998 yılında gündeme geldi. Türkiye, o dönemde soya ve mısır ithalatını, bu ürünleri genetiği değiştirilmiş tohumla yetiştiren Kanada, Meksika ve Arjantin’den yapıyordu. Bu yıllarda GDO’larla ilgili sadece üretime yönelik bir yasak olması nedeniyle GDO’ların ithalatında bir kontrolsüzlük söz konusuydu. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin bu dönemde gıda sanayiinde; özellikle de GDO’lu mısır, soya ve kanolanın yaklaşık 700- 800 gıda maddesinde kullanıldığı öne sürüldü. Cartegena biyogüvenlik protokolüne 2003 yılında imza atarak GDO’larla ilgili düzenleme yapacağı taahhüdünde bulunan Türkiye’nin bu düzenlemeyi yapmakta gecikmesi sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirdi. Meslek odaları, sendikalar, dernekler ve aktivistlerden oluşan 70’e yakın STK’nın kurduğu “GDO’ya Hayır Platformu” GDO konusundaki yasal boşluklar ve denetimsizliğe dikkati çekti.
32 çeşit ürün geldi
Bu süreçte GDO’yla ilgili ilk yasal düzenleme 2009 yılında çıkarılan bir yönetmelikle gerçekleşti. Üç kez değiştirilen bu yönetmelik kapsamında oluşturulan bilimsel komite, GDO’lu 32 ürün çeşidinin ülkeye girişine vize verdi. Böylece gıda ve yem amaçlı genetiği değiştirilmiş 16 mısır, 3 soya, 3 kanola ve 1 şeker pancarı çeşidi ithal edildi. Kâğıt ve kimya sanayiinde kullanılmak üzere 1 patates çeşidi ile genetiği değiştirilmiş 1 bakteri biyokütlesine de kullanım izni çıktı. Kamuoyunun beklediği Biyogüvenlik Kanunu, 2010 yılında yürürlüğe girdi ve oluşturulan Biyogüvenlik Kurulu verilen ithalat izinlerinin tümünün iptaline karar verdi. Biyogüvenlik Kanunuyla GDO’ların Türkiye’de ekimi ve yetiştirilmesi yasaklanırken, yem veya gıda amaçlı GDO’ların ithalatı da izne tabi tutuldu.
Yasanın ardından doğrudan gıdada kullanılmak üzere genetiği değiştirilmiş 21 mısır, 3 soya, 3 kanola, 1 şeker pancarı ve 1 patates çeşidine ithalat izni verilmesi için üç ayrı kurum başvuru yaptı. Bu başvurularla birlikte GDO tartışması yeniden alevlendi. GDO’ya hayır platformunun tüm üyelerinin değişik mercilerdeki aktiviteleri ve Greenpeace’in başlattığı “Yemezler” kampanyası ciddi bir kamuoyu yaratınca ithalat başvuruları geri çekildi. Böylelikle GDO’nun doğrudan gıdada kullanılması rafa kalktı. Ancak Greenpeace Akdeniz Tarım Kampanyaları sorumlusu Tarık Nejat Dinç’e göre “güncel tehlike” et, yumurta ve sütte.
Güvenle beslenme hakkı
Gıda başvurularının geri çekilmesiyle Türkiye’de GDO sorununun bitmediğini belirten Dinç, şunları söyledi: “Hedefimiz yüzde yüz GDO’suz Türkiye yaratmak. Türkiye’yi tamamen GDO’lardan arınmış bir ülke haline getirmek. GDO’ların ekiminin yasak olması ve gıda başvurularının geri çekilmiş olması, bu hedefe yönelik çok önemli iki adımdır. Ancak GDO’lar hayvan yemleri yoluyla dolaylı olarak gıdamıza, soframıza girmektedir. Bugüne kadar Türkiye’de üç soya ve 16 mısır çeşidine, hayvan yemi olarak kullanılması amacıyla izin verildi. Ancak GDO’lu yemle beslenen bu hayvanların et, süt, ve yumurta gibi ürünleri soframıza geliyor.” Dinç’in dikkat çektiği sorun ise etiketlemede. Tükettiğimiz hayvansal ürünlerin GDO’lu yemlerle elde edilip edilmediğini bilemediğimizi anlatan Dinç şöyle devam ediyor:
“Halkın tercih hakkı da, güvenle beslenme hakkı da elinden alınıyor. Üstelik bu durum yasalara da aykırı. Çünkü yasa, tüketicilerin tercih hakkının ortadan kalktığı durumlarda GDO’ların ithalatına izin verilmeyeceğini söyler. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, nisan ve temmuz ayında bu konuda çalışmalara başladıklarını ve GDO’lu yemle beslenmiş hayvanların ürünlerine etiket zorunluluğu getirileceğini açıklamıştı. Sayın bakanın bu açıklamaları kamuoyunun hassasiyetini dikkate aldığını gösteriyor.
Ancak bu açıklamaların üzerinden 7-8 ay geçti. Ne yazık ki hâlâ somut bir adım atılmadı. Bu durum bizi ciddi şekilde kaygılandırıyor. Bakanlığın bir atalet sergileme eğiliminde olduğu endişesi taşıyoruz. Beklentimiz 2013 yılına GDO’lu yemle beslenmiş hayvanların ürünlerinin etiketlenmesiyle ilgili mevzuat düzenlemelerinin yapılmış olarak girilmesidir.”
Üründe GDO var mı?
GDO’lu yemle beslenen hayvanların ürünlerinde GDO olup olmadığı önemli bir tartışma. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık bu konuda araştırmalar yapıldığına dikkat çekerek İtalya’da yapılmış bir araştırmayı ürünlerde de gen parçalarının yer aldığına örnek gösteriyor. Catania Üniversitesi’nden Prof. Agodi ve arkadaşlarının marketlerden topladıkları 12 markaya ait 60 süt örneği üzerinde yaptıkları çalışmaya göre, her dört örnekten birinde GDO’lu mısır veya soyaya ait gen parçalarının tespit edildiğini belirten Atalık, “Bu çalışma bize pastörizasyon işleminin dahi GDO’yu parçalayamadığını göstermekte. Biyogüvenlik Kanunu’na göre GDO’lu yemle beslenen hayvanların eti, sütü ve yumurtasını GDO’lu olarak etiketlemek gerekmiyor. Ancak Bakan Mehdi Eker, bu ürünlerin “GDO’ludur” şeklinde etiketlenmesi için çalışıldığını açıkladı. Bunun hayata geçmesini istiyoruz. GDO’yu övenlere soruyorum; bu kadar güzel bir sistemse neden etiketlemekten kaçıyorsunuz? Mademki çok güzel güveniyorlar, o zaman kocaman yazsınlar, gururla etiketlesinler” diye konuştu.
‘Sağlık tehdidi var’
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol da, GDO’lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen ürünlerin insan sağlığını tehdit ettiğini belirtiyor. Avrupa’da yapılmış araştırmaların GDO’nun hayvansal ürüne geçtiğine ilişkin veriler ortaya koyduğuna dikkat çeken Demirkol, “Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu(EFSA) ise bu araştırmaları reddediyor. EFSA, GDO’lu yem etiketi talebini kabul etmedi. Bunun üzerine Almanya, Fransa, İsviçre, İrlanda ve İngiltere halkını korumak adına GDO’suz olanları etiketleme yoluna gitti. EFSA zaten baştan yasayı çiğniyor. AB çatırdayacaksa EFSA’dan dolayı çatırdayacak. AB ülkeleri EFSA’dan dolayı kendi biyogüvenlik kurullarını çalıştırıyor” dedi.
Vatandaş istemiyor
Greenpeace Akdeniz tarafından 42 ilde yapılan ankete göre halkın yüzde 83’ü GDO’yu sofrasında istemiyor. 4 bin 860 kişiyle yüz yüze görüşme metoduyla yapılan ankete göre, halkın yüzde 79’u GDO’yu kötü kabul ediyor, yüzde 83’ü de ambalajlı bir üründe GDO yazıyorsa almayacağını belirtiyor. Kadınlarda bu oran yüzde 90’a yükseliyor. Araştırmaya katılanların yüzde 60’ı bir firmanın bir ürününde GDO varsa o firmanın diğer ürünlerini de almam diyor, yüzde 80’i GDO ithalatı yapan ya da başvuru yapan firmaya güvenim kalmaz diyor.
Genetik değişim hayvanlara zarar veriyor
GDO’nun etkilerinin ölçülmesi için bilim adamları hayvanlar üzerinde bazı araştırmalar gerçekleştiriyor. Araştırmalardan bazıları şöyle:
* Avusturya Viyena Üniversitesi’nden Prof. Zentek ve arkadaşlarının genetiği değiştirilmiş mısırla yaptıkları fare besleme çalışmasında üçüncü nesilden sonra fareler kısırlaştığından üreme gerçekleşemedi ve çalışma devam edemedi. (Zentek, et al. 2008)
* Prof. Seralini ve arkadaşları genetiği değiştirilmiş mısırla besledikleri farelerin kanlarındaki trigliserit miktarının yüzde 24-40 arttığını, karaciğerlerinde büyüme, beyinlerinde küçülme olduğunu, vücut ağırlıkları artarken böbrek parametrelerinin bozulduğunu, dişi farelerin kan şekerlerinin yüzde 10 yükseldiğini saptadı. (Seralini, 2007)
* Genetiği değiştirilmiş domatesle beslenen farelerde mide lezyonu (yara veya ülser) ortaya çıktı. (Hines, 1993; Pusztai, 2000)
* Genetiği değiştirilmiş soyayla beslenen farelerin karaciğer, pankreas ve testis fonksiyonlarının bozulduğu saptandı. (Malatesta, et al. 2002-2003; Vecchio, et al. 2004)
* Genetiği değiştirilmiş soyayla üç nesil koyun besleme deneyinde sindirim sisteminde bozukluklar ortaya çıkarken, doğan kuzuların karaciğer ve pankreaslarında hücre değişimleri saptandı. (Trabalza-Marinucci, et al. 2008)
* Tudisco ve arkadaşları, GDO’lu soyayla besledikleri tavşanların böbrek ve kalp enzim fonksiyonlarında bozuma yaşandı. (Tudisco, 2006)
* Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Mehmet Turan Akay, GDO’lu yemle gerçekleştirdikleri hayvan besleme çalışmasında farelerin sindirim sistemi, karaciğer ve böbreklerinde tahribat saptadı. (Kılıç ve Akay, 2008)
Hangi ürünlerde tercih ediliyorlar?
Özelikle genetiği değiştirilmiş soya ve mısır nedeniyle geniş bir ürün yelpazesinde GDO’lu ürünler kullanılıyor. Genetiği değiştirilmiş soya, sucuk, salam ve sosis gibi kırmızı etin kullanıldığı ürünlerde, etsuyu tabletlerde, fındık-fısık ezmesi, çikolatalı ürünler, çeşitli unlu mamuller, süt tozu, hazır çorbalar ve hayvan yemlerinde kullanılıyor. GDO’lu mısırın kullanıldığı alanlarsa nişasta bazlı tatlandırıcılar yoluyla gazoz, kola ve meyve suları, mısır yağı, hazır çorbalar ve hayvan yemleri. Biyogüvenlik Kanunu’na göre:
* GDO ve ürünlerinin onay almaksızın piyasaya sürülmesi,
* GDO ve ürünlerinin Biyogüvenlik Kurulu kararlarına aykırı olarak kullanılması veya kullandırılması,
* GDO ve ürünlerinin Biyogüvenlik Kurulu tarafından piyasaya sürme kapsamında belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı, Genetiği değiştirilmiş bitki veya hayvanların üretimi,
* GDO ve ürünlerinin bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleriyle bebek veya küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır.
Genetiği değişmiş ürünlerin çevreye etkileri nelerdir?
* GDO üretimi, kimyasal ilaçlara ve zehirlere dayanıklı ‘süper’ böcek ve yabani bitki türleri yaratır. Bu türlerin varlığı ekosisteme ve tarıma büyük tehdit oluşturur.
* GDO’lar tozlaşma yoluyla doğal türlere bulaşarak biyoçeşitliliğe zarar verir.
* GDO’lar ‘Kral Kelebeği’ gibi birçok türü de yok eder.
* GDO’lar zehirlerini köklerinden toprağa geçirirler. Zaman içerisinde bu zehirlerin birikimi çevre için tehlike içerir.