Gündem ‘Gemiyi terk etmeden en iyisini yapmalıyız’

‘Gemiyi terk etmeden en iyisini yapmalıyız’

12.01.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

Günlerdir tartışmaların odağında olan Boğaziçi Üniversitesi’nin simge isimlerinden eski rektör Prof. Dr. Üstün Ergüder, Milliyet’e konuştu.

‘Gemiyi terk etmeden en iyisini yapmalıyız’

 

Türkiye, son bir haftadır Türkiye’nin köklü eğitim kurumlarından Boğaziçi Üniversitesi’nde olup bitenleri konuşuyor.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Melih Bulu’nun, Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanmasının ardından başlayan tartışma ve protestolar devam ederken, bu eğitim kurumunun simge isimlerinden, eski rektör Prof. Dr. Üstün Ergüder, Milliyet’e açıklamalarda bulundu.

1992-2000 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde rektörlük yapan Prof. Dr. Ergüder, şahıslar üzerinden konuşmak yerine sistemin masaya yatırılması gerektiğine dikkat çekerken, “Direnme kültürü Boğaziçi’nin köklü geleneğinin bir parçasıdır. İtiraf etmeliyim ki, bu kadarını beklemiyordum. Melih Bulu’nun yerinde olmak istemezdim. Hem Ankara’yı, hem üniversiteyi idare etmek zorunda olduğundan işi çok zor” dedi.

‘Toplumda biriken sıkıntı’

- Atamaya gösterilen bunca tepkinin asıl sebebi nedir?

Haberin Devamı

“Üniversiteler çok özel kurumlardır. Liseden, yüksekokuldan farkı düşünen insan yetiştirmenin misyonlarının en önemli parçası olmasıdır. Üniversitelerin, fikir üretmek, merak uyandırmak, aykırı fikirleri tartışabilmek gibi misyonları vardır. Boğaziçi’ndeki protesto aslında toplumda biriken sıkıntıyı simgeliyor. Atama ile yaşanan süreçten sonra Boğaziçi, gerçek öneminden çok daha fazlasını kazanmış durumda.”

- Sistemin yanlışları neler? Asıl sorun düşünce yapımızdan kaynaklanıyor olabilir mi?

“Rektör olmadan önce YÖK’ün kuruluşuna karşı çıkarak, ileride üniversitelerin başına iş açacağını defalarca dile getirmiştim. Ankara’da merkeziyetçi bir örgüt kurup, üniversiteleri tek tipleştirmeye çalışırsanız, bunun doğru olmayacağını her platformda söyledim. Bir sabah uyandığımızda, bir de baktık ki, Boğaziçi Üniversitesi’ne, İTÜ’den yeni bir rektör atanmış. Atanan kişiyi tanımıyorduk ve 1982-1992 arasında işimizi öğretim üyeleri olarak biraz sıkılarak yaptık. Nitekim öğretim üyeleri, Mayıs 1992’de ‘kendi rektörümüzü seçmek istiyoruz’ diyerek girişim başlattılar. O dönem üniversite içinde gayri resmi rektör seçimi yapıldı. Seçimden birinci çıktım. Arkadaşlarımız oy alan diğer 3 arkadaşı da listeye yazarak, merhum Demirel’in kapısını çaldılar.

Arkadaşların talebi, ‘Hiç olmazsa bize danışın, tepeden inme rektör istemiyoruz. Bizim adaylarımız bunlardır’ dediler. Ben de arkadaşlarıma, ‘bizim idam fermanımızı hazırladınız, ömrümüzün sonuna kadar rektör olamayız. Kalkışmanın başı gibi görüleceğiz’ dediğimi hatırlıyorum. Neyse ki, 1 ay sonra hiç beklemezken Meclis’ten 2547 sayılı YÖK yasasının seçimlerle ilgili maddesini değiştiren kanun geçti.  Üniversitelerde 6 rektör adayının seçime katılabileceği, oylama sonuçlarına göre adayların sıralanıp YÖK’e gönderileceği, YÖK’ün bu sayıyı kendi sıralamasını yapıp aday sayısını 3’e indirip Cumhurbaşkanı’na sunacağı, Cumhurbaşkanının da bu üç aday arasından 1 kişiyi rektör atayacağını hükme bağlıyordu bu yasa. Bu yasayla beraber 1992’den 2016’ya kadar Boğaziçi’nde en çok oyu alan rektör atanmıştı.”

Haberin Devamı

‘Atanacağı halde çekildi’

- Boğaziçi’nde daha önce buna benzer bir kriz yaşanmadı mı?

“2008’de enteresan bir şey oldu. O sırada meslektaşım Ayşe Soysal rektördü. O yıl yapılan rektörlük seçimlerinde başka bir meslektaşım Kadri Özçaldıran birinci, Ayşe Soysal ise ikinci çıktı. Ayşe Soysal bir dönem rektörlük yapmıştı. Bir 4 yıl daha rektör olarak atanabilirdi.  Bildiğime göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Ayşe’yi atayacaktı. Ancak Soysal, ‘Seçimlerde birinci olmuş rektör varken ben atanmak istemem deyip adaylıktan çekildi.

Haberin Devamı

- Rektörün kendisini protesto eden öğrencilere gülümseyerek el sallamasını nasıl yorumluyorsunuz?

“Bir rektör protesto eden öğrencilere camdan el sallamak veya öğrencilerle ilişki kurmak isteyebilir. Ben böyle bir şey yapar mıydım? Başka bir hikaye! Herkesin bir stili vardır. Rektörler gelir gider, kurum değerleriyle oradadır.”

- Bundan sonraki süreçte endişeleriniz neler?

“En çok kurumun yapısının bozulmasından endişe ediyorum.  Kurumu korumak çok önemli. Umarım herkesin aklı başına gelir. Atamayı yapanlar umarım sağduyulu bir şekilde düşünürler. Dünyanın hiç bir yerinde devlet başkanları bu tür işlere karışmaz.”

- Batıdaki uygulama nasıl?

“Avrupa’da farklı uygulamalar var. Bazı ülkelerde üniversiteler senato içinden rektör seçiyor. Bazı üniversitelerde, devletle ilişkileri yöneten ve akademik işler olmak üzere iki yönetici seçiliyor. Devletle ilişkiler yöneten eğitim bakanlıkları tarafından atanıyor. Akademik işlere bakan rektör ise genellikle rektör tarafından seçiliyor. Şimdiki kanun rektörlere büyük güçler atfediyor. 70’lerde fakülteler çok güçlüydü. Gelenekler bozulursa kurumlar işlevsiz duruma gelir.”

Haberin Devamı

- Öneriniz nedir?

“Merkeziyetçi bir yönetim anlayışı ve yukarıdan yönetmeyi çok seviyoruz. Üniversitelerin özerk olup, topluma yeni modeller sunması gerekir. Değişimi sevmeyen her şeyin tek model olduğu ve tek elden yönetildiği modelde üniversiteyi öldürürsünüz.”

‘Özgürlük ortamıdır’

- Boğaziçi Üniversitesi kültürünü elitizim olarak yorumlayanlar var? 

“Boğaziçi’nin kültürü değişikliklere hürmet, insanlar arasında fark gözetmemektir. Boğaziçi ortamı, hürriyet, özgürlük ortamıdır. Öğrenci faaliyetleri çok önemlidir. Bu bağlamda Boğaziçi aykırıdır. Biraz bu yüzden ‘elitistlik’ ile itham edilir. Boğaziçi’ne ‘elitist’ diyenler, üniversitenin biraz da batıya açık penceresinden rahatsızlar galiba. Bu eleştiriyi sık sık duyarım.  Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye’nin en önemli sol aydınlarını çıkartan kurumlardır. Boğaziçi öğrencileri hep mağduriyetin yanında durmayı sevmişlerdir. Öğrencilerimiz arasından sol eğilim oldukça yaygındır. Diğer taraftan Boğaziçi Üniversitesi Vakfı ve mezunlarımız Anadolu’dan gelip de İstanbul’da yaşamak mecburiyetinde olan öğrencilerimiz burslarla desteklemektedir.”

‘Yaftalamak kanımca demode söylemler’

- Protestocu öğrenciler provoke ediliyor olabilir mi?

“Atamayı protesto eden öğrencileri, ‘örgütler kullanıyor’ şeklinde yaftalamak kanımca demode söylemler. Boğaziçi’nde sol örgütlerin güçlü olduğu 70’li yılları yaşadım. Rektörlüğüm sırasında sol örgütler ve PKK uzantıları vardı o günlerde. Ona rağmen Boğaziçi Üniversitesi 1970’li yıllarda, öğrencilerinin de sağduyusu ve kurumun yarattığı özgürlük havası sayesinde eğitimi kesintisiz devam ettirebilmiştir. O günlerle karşılaştırdığımda ‘Üniversitelerde terörist var’ söylemini pek gerçekçi bulmuyorum.”

‘Kültürümüzde ayrımcılık olmaz’

- Kapıya kelepçeyi gördüğünüzde ne hissetiniz?

“Derinden üzüldüm. Çok kötü bir görüntü. Bence polisler de bunun yanlış olduğunu anladılar. Son yaşanan sürece kadar Boğaziçi’ne polis girmemişti. En çalkantılı yılları, İstanbul’un sağ-sol çatışmalarıyla savaş alanına döndüğü yılları yaşadığımızda bile bu görüntüler olmamıştı. İstanbul Üniversitesi’nde çatışmalar yaşanırken, Boğaziçi Üniversitesi’nde yıllar içinde oluşan gelenek sayesinde eğitime ara verilmedi. Öyle zamanlar oldu ki, polisin 12 Eylül darbesinden sonra aradığı, alıp, götürmek istediği öğrencileri hiç kimse ihbar etmedi.

O çocuklar sonra iş dünyasında önemli yerlere geldiler, birçoğu bilim insanı oldu. Üniversite o çocukları darbecilerden korudu. 28 Şubat döneminde başörtü yasağına direndik. Başları bağlı pırlanta gibi kızlarımızı savunmaktan geri durmadık. Ankara’dan ‘Başörtülü öğrenciler sınavlara alınmasın’ uyarı geldiğinde, ‘hiç kimse başörtüsünden dolayı dışlanamaz’ diyerek karşı çıktık. O kızlarımızın hepsi diplomalarını alıp mezun oldular. Bizim kültürümüzde ayrımcılık olmaz. Demokrasiyi, insan haklarını savunduk. 28 Şubat’taki baskıyı kaldıramaz, hazmedemezdik ve baskıya direndik.”

‘Gençlerimizi harcamayalım’

- Sizce süreç nereye evrilir?

“Ankara’nın aklı selim hareket ederek, sağduyulu davranması gerekir. Ekonomik verilerin kötüleştiği, pandemi yaşanan bir dönemde bu tür tepki yaratacak uygulamalar ülkeye yarar sağlamaz. Gençlerimizi harcamamamız gerekiyor. Öğrencilere ve öğretim üyelerine önerim, kurumun değerlerini korumalarıdır.

Kimse gemiyi terk etmeden işini en iyi şekilde yapmaya devam etsin. Rektör gelir geçer, önemli olan kurumun değerleridir. Türkiye’de her dönemin ayrı zorlukları vardı. Günümüzdeki merkezileşmeye bağlı otoriter yapının, üniversitelere zarar verdiğini düşünüyorum. Boğaziçi Üniversitesi üzerindeki baskının artmasından endişeliyim. Sürecin yurtdışında büyük yansımaları olacaktır. Zarar gören ülkemiz oluyor.”