09.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
MİLLİYET RAMAZAN - Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Kâmil Yaşaroğlu
Hastalık, insana acizliğini hatırlatan ve kendini Allah’a yakın hissettiren durumlardan biridir. İnsan hastalandığı zaman sağlıklı olmanın Allah’ın bir lütfu ve nimeti olduğu farkeder, dünyanın geçiciliğini, ölümü ve ahireti daha çok düşünür. Hastalık döneminde sabır göstermenin önemine Kur’an-ı Kerim’de dikkat çekilmiştir. Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Müslüman’ın başına gelen sıkıntı, hastalık, keder ve eziyet hatta ayağına batan bir diken bile olsa mutlaka Allah, bunları onun günahlarına keffaret kılar.” (Buhârî, “Merdâ”, 1); “Mü’min hastalandığı veya yolculuk yaptığı sırada tıpkı sağlıklı ve mukim iken yaptığı ibadetlerin sevabını alır.” (Buhârî, “Cihad”, 134)
İnsanın sağlığını koruması gerekli olduğu gibi hastalandığı takdirde şifayı Allah’tan umarak tedavi yollarına başvurması da önemli görevleri arasındadır. Allah Resulü hastalıklardan tedavi olmayı emretmesinin yanında kendisi de dönemin şart ve imkânları dahilinde tedavi olmuştur.
Müminler için örnek
Hastalık halinde sabır ve şükürle donatılarak yapılan duaların önemi büyüktür. Bu konuda Hz. Eyyûb’un “Ey Rabbim, dert beni buldu; ama Sen merhametlilerin en merhametlisisin” şeklindeki yakarışı (el-Enbiyâ, 83) ile Hz. İbrahim’in “ Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Beni vefat ettirecek, daha sonra diriltecek olan da O’dur” (eş-Şuarâ 80-81) şeklindeki duaları müminler için güzel birer örnektir. Hasta kimselerin bakımlarıyla ilgilenenlerin yerine getirdikleri zor ve zahmetli hizmet de çok değerlidir. Özellikle bakımıyla ilgilenilen hasta anne ya da baba ise bu hizmet ahireti kazanma konusunda önemli bir fırsattır.
Hastanın hatırını sormak, gönlünü almak, ona moral vermek ve imkan ölçüsünde ihtiyacını karşılamak açısından hasta ziyaretinin önemi büyüktür. Ziyaret sırasında hasta, kendini yalnız hissetmez, ölüm karşısında kendini çaresiz görerek ümitsizliğe düşmez, acıları hafifler. Sevgili Peygamberimiz hastaların ziyaret edilmesini ve cenazelerin ardından gidilmesini tavsiye etmiş ve bunların ahireti hatırlatacağını beyan etmiştir (Buhârî, “Cihâd”, 171).
Sağ eliyle sıvazlar
Hasta ziyareti Allah Resûlü’nün hayatı boyunca özenle yerine getirdiği davranışlardan birisidir. Hz. Peygamber ister müslüman ister se gayr-i müslim olsun sık sık hasta ziyaretlerinde bulunmuştur. Resul-i Ekrem hastaları ziyaret ettiğinde sağ eliyle hastanın alnını sıvazlar, hastanın elini kendi elinin içine alır, şefkatle hatırını sorar: “Geçmiş olsun, inşallah hastalığın günahlarını temizler” buyurur ve “Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider, şifa ver; Sen şifa verensin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki hiçbir hastalık bırakmasın.” şeklinde dua ederdi (Buhârî, “Merdâ”, 20).
Hasta ziyareti hastayı rahatsız edecek ölçüde çok sık yapılmamalı, hastanın yanında çok uzun oturulmamalı, onun moralini bozacak sözler yerine hastayı ferahlatacak, yaşama ümidi verecek sözler söylenmelidir.
“Onları rahatlatın”
Nitekim Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Bir hastanın yanına girince, sağlık ve uzun ömür temennisiyle onu rahatlatın. Zira böyle yapmak onun gönlünü hoş eder.” (Tirmizî, “Tıb”, 35).
Ölüm döşeğindeki ağır hasta bir güçlük yoksa kıbleye doğru ve sağ yanı üzerine çevrilir. Kendisine kelime-i tevhit telkin edilir. Peygamberimiz, “Kimin son sözü ‘Lâ ilâhe illallah’ olursa, o kişi cennete girer” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 16) Hasta için dua edilir, af ve mağfiret dilenir.
BİR HADİS
Hz. Peygamber bir gün henüz çocuk yaşta olan hizmetkarı Enes bin Malik’e “ Yavrucuğum!” diye seslendikten sonra şunları söyledi: “Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar gönlünde kimseye karşı kin beslemeden durabiliyorsan, bunu yapmaya çalış. Oğlum! İşte bu benim sünnetimdir. Benim sünnetimi kim canlı tutarsa beni seviyor demektir. Beni kim severse, cennette benimle beraber olur.
(Tirmizî, İlim,16)
Bir ayet
Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, tanışasınız diye kavim ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır (el-Hucurât 49/13).
Bezm-i Alem Valide Sultan Camii (Dolmabahçe Camii)
Sultan II. Mahmud’un eşi, Sultan Abdülhamid’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yapımına 1852 yılında başlanmış, oğlu Abdülmecit tarafından 1853 tarihinde tamamlanmıştır. İstanbul Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Valide Sultan (Dolmabahçe Sarayı’nın tam karşısında olduğu için, yapıldığı günden beri Dolmabahçe Camii olarak bilinir),
19 yüzyıl Osmanlı mimarisinin pek çok önemli eserine imzasını atan Nikoğos Balyan tarafından, batı akımlarının en yoğun biçimde etkisi gösterdiği bir dönemde inşa edilmiştir. Deniz kenarında, bir avlu ortasında yapılan cami ana hacim, kubbe ile ortama bir mekandan ibarettir. Tek şerefeli iki minaresi vardır. Cami, 1948-1961 yılları arasında Deniz Müzesi olarak kullanılmış, müzenin yeni binasına taşınmasıyla 1966 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce restore edilerek yeniden ibadete açılmıştır..
Elbisen yeni mi?
Peygamberimiz, gücü yetenlerin yeni elbiseler giymelerini tavsiye ederdi. Abdullah İbn Ömer’in rivayetine göre, Resûl-i Ekrem, Hz.Ömer’in üzerinde bir gömlek gördü ve “Bu gömleğin yeni mi yoksa yıkanmış mı?” diye sordu. Hz. Ömer: Hayır yeni değil, yıkanmış gömlektir, yâ Resûlallah! deyince: “Yeni elbise giyesin, mutlu yaşayasın, şehid olarak ölesin” buyurdu (Ahmed İbni Hanbel, Müsned , II, 89).
Hz. Peygamber’den bir dua
?
Allah’ım! Gönlümü sana bağlayacak, darmadağın halimi bir araya toplayacak, dağınık ve parçalanmış işlerimi birbirine yaklaştıracak, kötü alışkanlıklardan beni koruyacak, dilimi ıslah edecek, davranışlarımı temizleyip arıtacak, yüzümü ak edecek ve hoşnutluğuna ulaştıracak olan rahmetini istiyorum.
?
Alçakgönüllü Peygamber
Hz. Peygamber ashâbıyla birlikte Bedir’e doğru yola çıktığında, binekler yetersiz olduğundan, bir deveye sırayla üç kişi biniliyordu. Efendimizin sırası da Hz. Ali ve Ebû Lübâbe’den sonra geliyordu. Yürüme sırası Resûl-i Ekrem’e gelince arkadaşları:
“Yâ Rasûlallah! Lütfen siz binin! Biz sizin yerinize de yürürüz.” dediler.
Allah Rasûlü: “Siz yürümeye benden daha tahammüllü değilsiniz. Ayrıca ben de sevap kazanma hususunda sizden daha müstağnî değilim” buyurdu.
Peygamber’imizin kokusu
Câbir bin Semure çocukluğuna âit bir hâtırasını şöyle anlatıyor: “Resûlullah ile birlikte öğle namazını kılmıştım. Namazdan sonra onunla beraber mescidden çıktım. O sırada Allah Resulü birkaç çocukla karşılaştı. Onların yanaklarını birer birer sıvazlamaya başladı. Sıra bana gelince benim yanaklarımı da okşadı. Ellerinde hoş bir serinlik ve güzel bir koku hissettim. Sanki mübârek elini koku satıcısının kutusundan çıkarmış gibiydi.”
Yrd. Doç. Dr. Kâmil Yaşaroğlu sorularınızı cevaplıyor
- Hisse senetleri için zekat vermek gerekir mi?
Borsada alınp satılan hisse senetlerine yatırım yapan kişinin, sahip olduğu hisse senetlerinin değeri, nisap miktarına ulaşması ve üzerinden bir yıl geçmesi hâlinde % 2,5 (Kırkta bir) oranında zekâtını vermesi gerekir.
- Gayr-i meşru kazançtan zekât vermek gerekir mi?
Gayr-i meş ru yolla sağlanan kazancın sahibi belli ise, bu kazancın sahibine iade edilmesi; belli değil ise, karşılı ğında sevap beklemeksizin yoksullara veya hayır kurumlarına verilerek elden çıkarılması gerekir. Bu bakımdan, gayr-i meşru yolla elde edilen kazancın tamamı ya sahibine iade edilerek veya hayır yolda harcanarak elden çıkarılaca ğından, zekâtının verilmesi söz konusu de ğildir.
- Zekât havale yoluyla ödenebilir mi?
Zekât, bizzat elden verilebileceği gibi, vekâlet veya havale yoluyla da verilebilir. Burada önemli olan, zekâtın alacak kişiye ulaşmasıdır.
- Kayınvalide ve kayınpedere zekât verilebilir mi?
Kayınvalide ve kayınpeder, kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimseler olmadığı için, fakir iseler kendilerine zekât verilebilir.