Gündem Her çocuk kendi ramazanını yaşar

Her çocuk kendi ramazanını yaşar

09.05.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

Çocukluk dönemlerinde yaşanan ramazanların bir başka tadı vardır. Evlerde iftar ve sahur için yapılan yemek hazırlıkları, iftar sonrası büyüklerin sohbeti, yatma-kalkma düzeni ve daha birçok ramazan âdeti çocukça bir heyecanla izlenir

Her çocuk kendi ramazanını yaşar

Her çocuk kendi ramazanını yaşar
Her insan çocukluğunda kendi ramazanını yaşar. On bir ayın sultanının karşılanması, tutulan oruçlar, kilerlere depo edilen iftarlık ve sahurluk yiyecekler, camilerde çeşit çeşit mahyalar hep ramazan şerefine, ramazan içindir. Çünkü o ayın, alemlerin Rabbi’nin kulları için ayırdığı bir zaman dilimi olduğunu bilir bütün müslüman kullar. Tabii çocuk da bunu sezer. Anlam veremese de farkındadır ve sezgilerini biriktirir.

Haberin Devamı

Kilerlerde depolanmış hoşaflıklardan kavurmalara, peynirinden zeytin ve hurmasına, fındık, fıstık, leblebi, üzümünden konservesine kadar çeşit çeşit yiyecek içeceğine türlü türlü hazırlık sofralarda yerini alır. Sofralar misafirlerle şenlenir, konukluklara gidilir. Bu gidiş gelişlerde özellikle iftar ya da sahur için hazırlanan ve konukları uğurlama esnasında ellerine tutuşturulan hediye çıkınları veya garip-guraba için bir kesecik içindeki (adını belki de daha sonraları duyacağı) diş kiraları ile karşılıklı sevgi, samimiyet, güleryüz ve sıcaklığın her zamankinden farklı olduğunu sezer çocuk ve bunları da biriktirir.

Farklı alışkanlıklar

Çocuk, zamanın ters yüz olduğunu, öğünlerin değiştiğini, öğünlerin adlarının bile farklılaştığını, hatta yemeğe başlamanın yeni bir düzene girdiğini görür ve yaşar. Namazların bir başka kılınır olduğuna, sıradan zamanlarda pek görmediği camiye ailecek gidip gelmelere, yatma-kalkma düzeninin değişimine tanık olur. Kuran okuma alışkanlıklarından insanların birbirleriyle paylaştıkları sorulara, çalışma ve dinlenmelerden eve giriş çıkışlara kadar birtakım farklı alışkanlıkların oluştuğunu gözler.

Haberin Devamı

Her çocuk kendi ramazanını yaşar
Her yıl bir süre bu değişikliklerin tekrarı yaşana yaşana sezgiler mahiyet değiştirip görgüye, görgü bilgiye dönüşür ve bir yerlerinden bu bilginin ortağı olma gayreti oluşmaya başlar çocukta. “Beyazını yersen haramdır, siyahını yersen helaldir” gibi bilmecelere cevap verirken bilmenin övüncünü yaşar. “Recep, şaban, ramazan… Hoppala geldi bayram” gibi tekerlemelerle orucun zorluklarının farkında olmadığını gösterir. Manilerle bahşiş toplayan davulcuya sesteş olur. Ama gelin görün ki “E, söyle bakayım…” diye başlayan bir konuşma onu karışık duygulara iter. “E, söyle bakayım…” ifadesini soru takip eder: “Ayın başından ve sonundan ara vermeksizin birer gün oruç tutmak adağım olsun diyen kimse ne yapmalıdır?” Soruyu dinler, “adak” kelimesini bilmediğini çaktırmamak için elinden geleni yapar.

Gevrek gevrek güler

Karşısındaki “Daha alacağın çok mesafe var küçüğüm” der gibi gevrek gevrek güler ve kim bilir hangi vaazdan dinlediği ya da hangi kitabın hangi köşesinden okuduğu cevabı yapıştırıverir: “On beşinci ve on altıncı günleri oruç tutmalıdır” Bizim çocuk zekâsına meydan okunmuş olmasını unutmak ister gibi sağı solu, tanıdığını tanımadığını soru yağmuruna tutar, öğrenir de öğrenir. Sahura kadar yapılan oyunlara, eğlencelere katılmanın yollarını arar bir yandan, muhatap alınmak için çabalamaya devam eder öte yandan. Bu sebeple de kendi güncelini de Ramazanla oluşturmaya çalışır. Maniler öğrenir, fıkraları bellemeye çalışır, eskiden (kendi büyüklerinin geçmişlerinde) neler yapıldığını sorup soruşturur, akranlarıyla paylaştığı internet gibi sanal ortamlarda ve sınıf gibi gerçek ortamlarda heybesine kattıklarını kimi zaman bazı büyüklerinin sululuk olarak değerlendireceğine aldırmadan yeni kisvelere büründürüp dolaşıma sokar.

Haberin Devamı

Kuş orucu, paşa orucu

Gün gelir bilmek de kesmez, duymak, gözlemek ve öğrenmek de… Ramazan boyunca yaşanan büyük ortak değişime ufak ufak katılmaya çalışır. Bedeninin sınırları dar geldiğinde büyükleri yetişir imdadına. Adına kimi zaman dikişli oruç kimi zaman yarım oruç diyerek onu zaten aralarına almaya teşne olduklarını gösterir büyükler. O kadar ki belki de sırf onu ikna etmek için tekne orucu, kuş orucu, paşa orucu gibi isimler takarlar.

Haberin Devamı

Ve gün gelir ramazan artık bütün haşmetiyle onu da sarıp sarmalar ve çocuğu çocukluktan kurtarır, hep isteyip durduğu yetişkinler dünyasına çekiverir. Artık dünün çocuğu, kendi çevresindeki çocuklara “Bizim zamanımızda…” diye başlayacak muhabbetler için hazırdır. Hayata gelmiş, uykuyu yaşamış, yavaş yavaş uyanmış, gerinmiş, alı al moru mor bir gül olup dünya tarlasını şenlendirmiştir. Bundan sonrası ebedî uyanıklığa kadar, her dem taze bir gül tadında her yıl yaşanacak büyük şenliğin ortasıdır.

(Din ve Hayat dergisinde yayımlanan “Ramazanla Büyümek”, sayı: 5, s. 88-91 başlıklı yazıdan yararlanılmıştır).

Her çocuk kendi ramazanını yaşar

Pertevniyal Valide Sultan Camii

İstanbul Aksaray’da dört yol ağzında bulunan Pertevniyal Valide Sultan Camii, Sultan II. Mahmut’un karısı ve Sultan Abdül Aziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından 1869-1871 yılları arasında 29 ayda yaptırılmıştır.

Haberin Devamı

Bu caminin yerinde 1871 yılında Kocamustafapaşa Vakfı’nın katibi Hacı Mustafa Efendi tarafından yaptırılan Hacı Mustafa Efendi Camii harap halde iken yıktırılmış ve onun yerine Pertevniyal Valide Sultan Camii inşa ettirilmiştir. Caminin tasarımı mimar Sarkis Balyan’a aittir. (Bazı kayıtlarda İtalyan mimar Monteni’ye yaptırıldığı belirtilmektedir.)

Üslubu ise Çırağan sarayında olduğu gibi Gotik üslubundan Hint mimarisine kadar Türk mimari üslubu da dahil olmak üzere çeşitli mimari üslupların karışımından meydana gelmiştir. Kubbe, 16 vecihli ve pencereli, yüksek bir kasnağa oturtulmuştur. Kuzeyindeki hünkâr dairesi ve bununla bağlantılı bir mahfil yer almakta, caminin görünümüne hakim olmaktadır. Kare planlı bu caminin dört köşesinde Hint mimarisi andıran birer kule bulunmaktadır. Mihrabı sade, mukarnas dolgulu ve yedi sıra sarkıtlı olup mermerdendir. Aynı sadelikte mermer minberin yan tarafında istiridye motifi görülmektedir.

Kürsüsü sekiz köşeli ve oymalı olup mermerdir. İç alanı 1000 metrekare, avlu ve bahçesinin alanı ise 3000 metrekaredir. Caminin avlusuna doğu, batı ve güney olmak üzere üç kapıdan girilmektedir. Mezarlığı, musalla taşı ve son cemaat yeri bulunan bu caminin pencereleri ile kubbe arasındaki kasnağında “Mülk Suresi” kabartmalı bir şekilde yazılmıştır.

Her çocuk kendi ramazanını yaşar

İKİ SORU İKİ CEVAP

- Çok sayıda kaza orucu olan kişin oruçlarını nasıl tutmalıdır?

Ramazan orucunu tutmakla yükümlü olduğu hâlde tutmamış veya bir mazeretten dolayı tutamamış kimseler; öncelikle bu oruçların sayısını belirler ve oruç tutmanın yasak olduğu bayram günlerinin dışındaki günlerde kaza ederler. Tutulacak her kaza orucuna, “Üzerimde borç olan ilk orucun kazasına…” diye niyet edilmesi uygun olur.

Kazaya kalan oruçların hesaplanması konusunda iki durum söz konusu olabilir: 1- Kişi mükellef olduğundan beri hiç oruç tutmamış olabilir. Bu durumda ergenlikten itibaren geçen her yıl itibarı ile bir kameri ay hesabı ile ki, bu yirmi dokuz veya otuz gündür; ihtiyaten otuz gün tercih edilmesi uygundur oruçlarını tutar. 2- Kişi mükellef olduktan sonra bazı oruçları kazaya bırakmış olabilir. Bu durumda mümkün mertebe tutulmayan oruçların sayısı hesaplanıp gününe gün kaza edilir. Orucunu mazeretsiz olarak terk eden kimselerin kaza yanında tevbe ve istiğfar etmesi de gerekir.

- Çocukları olan bir kişi, malını torunlarına vasiyet edebilir mi?

Kişi, malının üçte bire kadar olan miktarını mirasçısı olmayan herkese vasiyet edebilir. Bu bağlamda kişinin kendisine varis olma ihtimali bulunmayan torunlarına vasiyette bulunmasına engel bir durum yoktur. Hatta bu torunların anne veya babası daha önce ölmüşse, dedenin onlara vasiyette bulunması tercih edilmelidir.

Yazarlar