Gündem Her kesimin tezine yer veren gazeteci

Her kesimin tezine yer veren gazeteci

03.02.2010 - 00:40 | Son Güncellenme:

İpekçi, Milliyet’te Sovyetler’in Macaristan’ı işgali sırasında Macar halkına yardım, 1958’de Çanakkale’ye Türk şehitleri abidesi yapılması, köy okullarına kitap yardımı gibi kampanyalar düzenledi. Türk ve Yunan gazetecilerinin dostluğunun temelini 1967 yılında atmıştı

Her kesimin tezine yer veren gazeteci

Abdi İpekçi’nin gazetenin başına geçmesiyle, sporda, iç ve dış politikada, magazinde dinamik bir gazetecilik sergileyen Milliyet’in tirajı her yıl düzenli biçimde artmaya başladı. 1955 yılında 70 bin dolayında olan tiraj, 1956’da 74 bine, 1957’de 83 bine, 1958’de 88 bine ulaştı.
İpekçi yönetimindeki Milliyet’in önem verdiği konulardan biri de kampanyalardı. İlk örneğini Sovyetler’in Macaristan’ı işgali sırasında deneyip, Macar halkına yardım kampanyası açan İpekçi, 1958 yılında da Çanakkale’ye Türk şehitleri için bir abide yapılması için kampanya başlatmıştı. İki ay süren kampanyayla ilgili yayınlar sonucunda 1.5 milyon liraya yakın para toplanmış, bu parayla Çanakkale’nin Anıttepe sırtlarını süsleyen görkemli anıt tamamlanmıştı.

Çalışanların yanında
Çeşitli dönemlerde yinelenen bu tür kampanyalar, Milliyet’e hem bir dinamizm, hem de saygınlık kazandırmış, diğer gazetelere de örnek olmuştu. Çeşitli illere Atatürk heykeli ve köy okullarına kitap yardımı kampanyaları, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra “Ordu-Millet El ele” bağış kampanyası da önemli etkinlikler arasında yerini almıştı.
İpekçi patronu Ercüment Karacan’la olan yakınlığına rağmen, her sosyal olayda gazete çalışanlarının yanında yerini alıyordu. 27 Mayıs devrimi öncesi Türkiye Gazeteciler Sendikası Yönetim Kurulu üyeleri arasında Abdi İpekçi’nin de adı vardı.

Afrika röportajları
Abdi İpekçi’nin yönetime gelişinden itibaren, istikrarlı bir yayın politikası güden Milliyet, 1959 yılı başına gelindiğinde tirajı 100 bine dayanan bir gazete olmuştu.
1960’lı yılların başında ülke içinde önemli gelişmeler yaşanıyor, Milliyet, İpekçi yönetiminde saygınlığını artırıyordu. Abdi İpekçi’nin dış dünyaya açıldığı günler de aynı döneme rastlıyordu. Japonya ve Afrika röportajlarıyla başladığı dışa dönük gazetecilik çalışmaları, Uluslararası Basın Enstitüsü’ne (IPI) üye olmasıyla hız kazanıyordu. İpekçi yıllar içinde ikinci başkanlığa kadar yükselecekti. 1964 yılı karşılanırken, Milliyet tirajını 200 binin üzerine taşıyordu.

Taze kan Ecevit
İnönü’nün ABD gezisine kadar, Milliyet’te imzasız olarak çıkan “Durum” başlıklı başyazıları, ilk kez bu geziyle birlikte gazetenin sol alt köşesindeki yerini değiştiriyor, gazetenin sağ üst köşesinde “Washington’da Durum” başlığı ve Abdi İpekçi’nin imzasıyla yayımlanıyordu. Bu arada gazete içinde transferlerle birlikte ayrılıklar da yaşanıyordu. Ancak, İpekçi, dinamizmi hiçbir zaman kaybetmek istemiyordu. Ayrılan değerli bir yazarın yerine hemen bir başkasını getiriyordu.
Aynı günlerde Ali Gevgilili’nin hazırladığı “İktisat ve Ticaret” köşesinin boyutları büyütülüyordu. İpekçi, Çetin Altan’ın ayrılmasından doğan boşluğu Refik Erduran’la doldurmuştu. Ama Altan’ın popülaritesinde yeni arayışını da sürdürüyordu. Ve aradığı kanı sonunda bulmuştu. 11 Mart 1965 tarihli Milliyet, “Bülent Ecevit yazılarıyla pek yakında Milliyet’te” anonsuyla çıktı.

Türk-Yunan dostluğu
İpekçi, ölümüne kadar gazetecilikten kopmadan yaşadı. Sürekli yenilikler peşinde koştu. Milliyet’i ciddi, saygın, güvenilir bir gazete yaparak büyük gazeteler arasına soktu. Her gün “Durum” adlı köşesinden Türkiye’nin analizini yaptı. Sorunları toplumun önüne koydu. Her alanda ülkenin önemli isimlerinden biriyle haftanın sohbetini yaparak bu sorunların çözümüne katkı yapmaya çalıştı.
Yapıcı eleştirileri, uzlaşmacı tavrıyla çağdaş gazeteciliğin en güzel örneklerini verdi. Türk ve Yunan gazetecilerinin dostluğunun temelini 1967 yılında atmıştı. Ve her zaman bunun takipçisi oldu. Abdi İpekçi, Türk basınına damgasını vurdu. Genç gazeteciler, onun damgasını bir marka gibi kuşaktan kuşağa yaşatmaya devam ediyor.

Haberin Devamı

Her kesimin tezine yer veren gazeteci

Milliyet’in yazar kadrosunda da değişiklikler oluyordu. Etkin bir yazar ayrılınca Abdi İpekçi hemen onun yerini doldururdu. Ecevit’i de 1965’te yazar olarak transfer etti.

Yeniliklerin öncüsü oldu
Abdi İpekçi’nin Türk basınına getirdiği yeniliklerden bazıları şunlar:
- 5N 1K (Kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden) olarak bilinen haberciliğin temel kuralını, Türk basınında en etkinleştiren isim oldu.
- “Düşünenlerin Düşüncesi” adıyla uzman kişilere ilk kez açtığı sayfa, bugün birçok gazetede hâlâ uygulanıyor.
- Spor haberlerine büyük önem vererek, ilk kez arka sayfayı spora ayırdı. Spor müsabakalarında oyunculara yıldız verilmesi de aynı dönemde ilk kez uygulandı.
- “miştir”le biten cümleler, İpekçi’nin isteğiyle “di’li geçmiş zaman”a dönüştü.
- Sütunlar arasında yer alan çizgi de İpekçi’nin kaldırdığı ve basında yaygınlaşan bir yenilikti.
- İpekçi’nin yaptığı Pazartesi Sohbetleri, bugünkü sohbetlerin temelini oluşturdu.
- Ekonomi ve dış haberler sayfalarının etkinliğini artırdı.

Haberin Devamı

LEYLA?UMAR:
Yemeğe bekliyorduk, silah sesi geldi

“14 yaşımdan beri çok sevdiğim, Büyükada’da beraber dans ettiğim bir arkadaşımdı. Onun nişanı, nikâhı, hepsinde beraberdim. Bazı geceler onlarda kalırdım. Çikolatayı çok severdi. Nereye gitse çikolata alırdı. Hele İsviçre’den gelirken alır, odasında masasına saklardı. Ben de girerdim, şımarıklık yapardım, çikolataları yerdim, arkadaşlara da dağıtırdım. Ona telefon ederdim, ‘Çikolatalarını yiyorum bitireceğim’ diye.
Yalvarır, ‘Ne olur hepsini yeme Leyla’ derdi. Abdi’nin ölümü beni çok sarstı. O gece hele deliye döndüm. Karısını hastaneye getiren de benim. O gece bekliyorduk, yemek yaptık. Köftesi pilavı, patatesi, en sevdiği yemekleri. ‘Hazır mı?’ diye telefon etti, ‘Ben bir saat sonra oradayım’ dedi. Bir saat sonra 5 el silah sesi duyduk.
Sibel bağırmaya başladı ‘Abdi’yi vurdular’ diye. Cenazesi inanılmaz bir cenazeydi. Halkın inanılmaz sevgisini kazanmıştı. Onun da benden çektiği çoktu ama ben de onu çok sevdim. Çok acı çektim. Bu yıl törene ondan gitmedim zaten. Benim de artık dayanacak gücüm kalmadı böyle şeylere. Ama her hafta annemin babamın mezarına giderim, oradan da Abdi’ye uğrarım.

Yazıları sertleşmişti
Çok dürüst bir adamdı. Dürüst bir gazeteciydi. Müthiş saygısı vardı. Kimseye bağırıp çağırmazdı. Fakat o kadar sessiz sedasız istediğini yapardı ki, yazardı da hiç ummazdınız. Bir de bakarsınız Uğur Mumcu’ya taş çıkartacak gibi sert de yazardı. Hele son zamanlarda çok sert yazmaya başlamıştı.
Abdi gerçekten çok şerefli bir gazeteciydi. Hiçbir zaman menfaatini gözetmezdi. Yaşamayı severdi. Dans etmeyi de. Mükemmel dans ederdik ikimiz. Benim kadar onu seven çok azdır. Tek dayanamadığı şey karşısında birinin ağlamasıydı. O bana bağırınca ben de ağlamaya başlayınca, ‘Çık dışarı, çık çık’ diye bağırırdı.
Nasıl ağlardım. Mahvolurdu üzüntüden. Akşam mutlaka bir yere götürürdü beni kalbimi kazanmak için. Çok severdim onu. Bir daha gelmez onun gibi birisi.”

Haberin Devamı

BEDRİ?KORAMAN:
Siyasi karikatürü büyütüp üste koydu

“Sadece karikatürlere değil resimli romanlara da gazetede büyük yer verirdi. Benim çizdiğim, bir ankette, ‘en sevilen resimli roman’ seçilen Cicican’ın isim babasıdır. Zaten onun dürtüklemesiyle ortaya çıkmıştır. O güne kadar siyasi karikatürlerin gazetelerin sağ alt köşelerinde yayımlanması geleneği vardı.
Abdi, beni sayfanın en tepesine çıkardı. Boyut olarak da büyülttü. Ofset tekniğinin devreye girmesiyle de karikatürleri renkli olarak çizmeye teşvik etti. Değil bizde, dünyada bile hiç denenmemiş bir şeye de beni teşvik etti.
O sıralar Milliyet’in Pazar eklerinde ‘Haftalıklar’ adı altında kendime has, çizgi - anlatı tarzında karikatürler yapıyordum.
Okuyucunun çok sevdiği bu çizgi - anlatı tarzını politik olaylara da uyarlayabiliriz diye düşünmüş. Beni, daha evet bile diyecek vakit bırakmadan yazlık kıyafetimle uçağa attı.(Ankara’da bir giyim mağazasına da...) Hazırladığım karikatürleri, hiçbir müdahalede bulunmadan gazetenin tepesinde yayımlamaya başladı. Bunlar büyük ses getirdiği için başka gazeteler de denemeye kalktılar. Ama başarılı olamadılar. Artık geleneksel hale gelmişti.
‘Devlet kuşu’, ‘Hükümet durağı’ gibi buluşlarla zenginleştirdiğim bu karikatürlere girebilmek için yırtınan, kendi aleyhlerine espriler uyduran parti başkanları dahil pek çok politikacı tanıdım. Bütün bunlar, şöhretimi artıran ne varsa, başlangıcında hep Abdi İpekçi’nin o büyük teşviki, yol vermesi sayesinde idi. ‘Bak Bedri, bu karikatürü doğrudan yazı işlerine değil de bana getirdiğine göre, içinde bir tereddüt var. Bunu ölçü alalım, tereddüdün varsa basmayalım.’
Abdi buydu işte. Tabii, bazen ‘var’ bazen ‘yok’ derdim. Ona göre işlem görürdü çizdiklerim.

Beni hedef aldılar
Türkiye’yi 12 Eylül ortamına sürüklemek için cinayetler işleyen güçler, sıra, dönemin en etkili gazetesi Milliyet’e geldiğinde bir hata yapmışlar, en önemli kişi olarak beni seçmişler. Alnıma dayanan silah tutukluk yapıp patlamayınca birkaç kabza yarasıyla kurtulmuş, hastanede koruma altına alınmıştım ki, Yazı İşleri Müdürü sevgili Hasan Pulur geldi:
‘Abdi Bey, bu olayı manşetten mi verelim, daha küçük mü verelim? Bedri ne düşünüyor sor...’ demiş. Bana sormaları iyi de, o psikoloji içinde biraz incindimdi. Dostuma belli etmedim: ‘Sizler nasıl münasip görüyorsanız’ dedim. Yaralı resmimle birlikte 3 sütunluk bir yere koymuşlardı haberi.
Sonradan hep düşünmüşümdür. Panik yaratmak isteyen o güçler, manşetlerle oynuyorlardı. Acaba, bu benim olay büyültülerek manşetten verilseydi, Milliyet sırasını savmış olabilir miydi? Ve Abdi ipekçi’ye gelmeyebilirler miydi?”

Haberin Devamı

REFİK?ERDURAN:
Kamplaşma tehlikesini yıllar önce görmüştü

“Bir şeyin nasıl olması gerektiğini anlatmanın bir yolu da nasıl olmaması gerektiğini dile getirmektir. Abdi İpekçi’nin iyi gazetecilik anlayışını o yoldan belirtmek için ters örnekler maalesef pek bol günümüzde. Gereken olumlu özellikleri onlara bakarak sıralayalım:
Tiraj kaygısı başka değer arayışlarının önüne geçmemelidir. Eleştirinin amacı aydınlatmaktır, saldırmak değil. Kişi ya da kuruma ilişkin olumsuz haber, birden fazla kaynaktan doğrulanmadıkça yayımlanmamalıdır. Hedef kişi ya da kuruma da söz hakkı tanınmalıdır. Polemikler üçüncü şahıslara bilgi ve anlayış yararı sağlayacaksa başlatılmalı, ego tatmini için sürdürülmemelidir.
Gazete, silah değil, projektördür. Hiçbir gücün sözcüsü olmamalı, kendi sözünü söylemelidir. Bilmeyerek de olsa alet gibi kullanılmamasına, özellikle tetikçi durumuna düşürülmemesine özen gösterilmelidir.
Kimsenin adı kıstası belirsiz listelere sokulmamalıdır. Başkalarının kavgaları kızıştırılmamalı, toplum yararı gözetilerek bulunacak ara yolların önerilmesiyle yatıştırılmalıdır.
Popüler olmaya çalışmakla bayağılaşmak arasındaki çizgi gözden kaçırılmamalıdır. Bugün basınımızın bir kesiminde öyle ilkeler hızla ‘demode’ olmakta. Abdi İpekçi gazeteciliğinin hatırlanması da aynı hızla panzehir niteliği kazanıyor.
İşinde de, özel yaşantısında da çok dengeli bir insandı Abdi İpekçi. ‘İki kere ikinin dört ettiğini söylerken, o tez konusunda kuşku belirtenlerin bulunduğunu da eklemeden edemiyorsun’ diye takılırdım ona. İpekçi düzeyi korurken gazeteyi her zaman ilginç kılmayı da başarmıştı. Milliyet’in doruğa çıkardığı inandırıcılık gücünü hep politikacıları aklın yolunda birleştirmek için değerlendirdi.
Kutuplaşma ve kamplaşmaların tehlikesini yıllar önce görmüş gibiydi. Anlamsız çekişmeleri önlemek, keçilikleri gidermek için elinden geleni yaptı. Soğuk savaşlarımız sıcak çatışmalara dönmediyse, başarıdaki payı büyüktür.
Onu öldürdüler ama etkisini sıfırlayamadılar. Milliyet adına Los Angeles’ta görev yaptığım yıllarda İpekçi eşiyle gelip konuğumuz olurdu.
Bir gün Ermeni cinayetlerinden söz açılınca, öyle şeyler yapanların da ‘kulak verilmesi gereken tezleri’ olduğunu söylemişti. ‘Yani Abdiciğim, canilerin bakış açılarını da mı hesaba katacağız?’ diye gülmüştüm. Tereddütsüz ‘evet’ demişti.
Bugün ruhuyla iletişim kurabilsem sormak isterdim: ‘Ağca melununun görüşünü öğrenmeye çalışmalı mıyız?’ Eminim ona da evet derdi. Çetin bir melekti Abdi kardeşim.”

Haberin Devamı

BİTTİ