Gündem İade-i itibarın hazin hikâyesi

İade-i itibarın hazin hikâyesi

23.03.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

CHP - MSP koalisyon hükümeti, İmralı Adası’nda bulunan Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın mezarlarının başka bir yere taşınabilmesi için izin verdi. Ancak naaşlar, Topkapı’daki anıt mezara 17 Eylül 1990’da nakledilecekti.

İade-i itibarın hazin hikâyesi

Ali Adnan Menderes, 1899 yılında Aydın’da Çakırbeyli Çiftliği’nde dünyaya geldi. Annesi Tevhide Hanım, babası Ethem Bey ile ablası Melike Hanım’ı çocuk yaşında iken verem hastalığından kaybetti. Zor bir çocukluk dönemi geçiren Menderes, okuldan sonra ailesinin bıraktığı çitliğin başına geçti. Genç yaşından itibaren siyasete ilgi duyan Menderes’in, yıldızı 1950 seçimiyle birlikte parlayacaktı. Menderes, çok partili siyasi hayatın önemli figürü olan DP’nin 4 kurucusundan biriydi. 14 Mayıs 1950’deki seçimle Türk siyasi hayatında yeni bir dönem başladı. Demokrat Parti’nin bir numaralı kurucu ismi olan Celal Bayar, 387 milletvekilinin oyunu alarak cumhurbaşkanı seçildi. DP’nin genç ve karizmatik kurucusu olan Adnan Menderes ise Başbakanlık koltuğuna oturdu. Menderes’i CHP’nin Aydın il başkanı olduğu dönemde keşfeden Atatürk, siyasi hayatta yükselmesinin yolunu açmıştı.

Haberin Devamı

İade-i itibarın hazin hikâyesi

Demokrasiye darbe

27 Mayıs 1960 darbesi ile demokrasiye darbe vuruldu ve yönetime el konuldu. Darbe gecesi Başbakan Menderes, Eskişehir’de bulunuyordu. Konya’ya gitmek için geçtiği Kütahya’da daha sonra Hava Kuvvetleri Komutanı olacak Muhsin Batur’un da yer aldığı havacı subaylar tarafından tutuklandı. Darbenin ardından en trajik sahneler Yassıada’da yaşandı. Yassıada’da oluşturulan mahkemedeki davalar, 14 Ekim 1960’da başladı ve 15 Eylül 1961 tarihinde son buldu. Köpek Davası ve Bebek Davası ile bu yargılama, traji-komik bir nitelik kazandı.

Yüzüne okundu

Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar’ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961 tarihinde sabaha karşı idam edildi. Menderes ise 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden “sağlam” raporu alınmasının ardından İmralı Adası’na götürüldü. İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes’in dilinden “Allah milletimize zeval vermesin” cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi. Menderes’in idam sehpasına çıkarıldıktan sonraki son sözleri, “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum” oldu. Menderes, 17 Eylül’de saat 13.21’de İmralı Adası’nda idam edildi.

Haberin Devamı

İade-i itibarın hazin hikâyesi

Evine ip gönderildi

Adnan Menderes’in idam edilmemesi için ise dünya ayaktaydı. İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth bile Türkiye üzerinde baskı kuranlar arasındaydı. Ancak askeri yönetim idamda ısrarlıydı. Menderes’i asmak için infazın sabah karşı olması şeklindeki idam geleneği bile bir tarafa bırakılmıştı. Acılı eş Berrin Menderes’in Ankara’daki evine idamdan 9 gün sonra bir bohça içinde idam ipi ve gömleği gönderildi. Evin kapısına idam kararı asıldı. Berrin Hanım’dan Menderes’in son gün yiyip içtiklerinin parası ile imam ve cellat masrafı da alındı.

Haberin Devamı

İade-i itibar

1974 yılında CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ile MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın uzlaşmasıyla koalisyon hükümeti kurulmuştu. Bu hükümet, İmralı Adası’nda gömülü olan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın mezarlarının başka bir yere taşınabilmesine izin verdi. Ancak nakil 1990’da yapılacaktı. Özal’ın girişimiyle 11 Nisan 1990’da Menderes, Polatkan ve Zorlu’ya itibarları iade edilarak 17 Eylül 1990’da Topkapı’daki anıt mezara nakledildi.

Mezarlar açıldı

17 Eylül 1990’da Hükümet adına Adalet Bakanı Oltan Sungurlu ile Başbakanlık Müsteşarı Sebahattin Çakmakoğlu, Menderes, Polatkan ve Zorlu ailesi üyelerinin de katılımıyla İmralı Adası’ndaki mezarlar açıldı. Dualar eşliğinde üç buçuk saat süren kazılar sonucu cenazelerin tabutla birlikte gömüldüğü ortaya çıktı. Adnan Menderes’in iskeleti, oğlu Aydın Menderes tarafından alt çenesindeki altın diş sayesinde teşhis edilebildi.  Naaşlar, kefenlenerek tabuta kondu ve Truva adlı yolcu gemisiyle İstanbul’a nakledildi. Aksaray Murat Paşa Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da katıldığı devlet töreniyle Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan Topkapı’da inşa edilen anıt mezarlara ikinci kez defnedilmiş oldu.

Haberin Devamı

Uçak kazasından mucize kurtuluş

17 Şubat 1959’da Kıbrıs konusunda Yunanistan’la imzalanan ikili antlaşmanın ardından üçlü görüşmeler için İngiltere’ye giden Başbakan Adnan Menderes’in uçağı, Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düştü. Menderes, bu kazadan yara almadan kurtuldu.

BÜYÜKŞEHİR DÖNEMİ BAŞLADI

İade-i itibarın hazin hikâyesi

Türkiye’deki ilk büyükşehir belediyeleri 1984 yılı Ocak ayında çıkarılan 2972 sayılı yasa ve 23 Mart 1984’te Resmi Gazete’de yayınlanan 195 sayılı kanun hükmünde kararname uyarınca üç büyük kentte kuruldu. Bu dönemde İstanbul’un on beş, Ankara’nın beş ve İzmir’in de üç metropol ilçesi vardı. 1984 yılının Temmuz ayında çıkarılan 3030 sayılı yasa ile büyükşehir ve ilçe belediyeleri statüleri netleşti. 1986-1988 döneminde beş büyükşehir belediyesi daha kuruldu. 1986 yılında 3306 sayılı yasa ile Adana, 1987 yılında 3391 sayılı yasa ile Bursa, 3398 sayılı yasa ile Gaziantep ve 3399 sayılı yasa ile Konya, 1988 yılında ise 3508 sayılı yasa ile Kayseri büyükşehir statüsüne geçirildi. 2014’ten sonra ise büyükşehir belediyelerinin sorumluluk alanı il sınırlarına genişletildi ve belde belediyelerinin kapatılmasıyla yalnızca ildeki tüm ilçe belediyelerini kapsar hâle geldi.

Haberin Devamı

NATO operasyonunda seyreltilmiş uranyum

23 Mart 2001’de NATO, Kosova Savaşı’nda “seyreltilmiş uranyum” mermisi kullandığını itiraf etti. Sırp Ordusu, 5 Mart 1998’de Kosova’ya girdi. Prekaz Köyü’nde 50 Arnavut öldürüldü. 16 Ocak 1999’da 45 köylü kurşuna dizildi. Kosova’da cesetlerin yakıldığı, çocukların gözlerinin haçla oyulduğu bir katliam ve vahşet dönemi yaşanıyordu. NATO 10 Haziran’a kadar sürecek “Müttefik Güç Harekâtı’nı 24 Mart 1999 saat 20.00’da başlattı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de 10 adet F-16 uçağıyla destek verdiği harekâta Yunanistan hariç tüm NATO üyeleri yer aldı. NATO’nun yaklaşık 3 ay süren askeri harekâtı sonucunda, Sırbistan Kosova topraklarından askeri ve polis güçlerini çekmeyi kabul etti. Bu operasyonda, zayıflatılmış uranyum mermisi kullanıldığı ortaya çıkacaktı. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Nükleer Enerji Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şarman Gençay, NATO’nun Kosova’da kullandığı seyreltilmiş uranyumlu mermilerin, insan ve çevre sağlığına zarar verip vermediğini o günlerde Milliyet’e şöyle değerlendirmişti:

- Uranyum metali iki cins çekirdekten oluşur. Birisi, uranyum 238, diğeri uranyum 235. Uranyum 238, genellikle metal, ancak binde 7 kadarı uranyum 235’dir. Seyreltilmişten kasıt şudur: Nükleer reaktörlerde yakıt olarak kullanılan uranyum 235’dir. Reaktörün çalışabilmesi için uranyum 235 daha yüksek oranda istenir. Bu nedenle de yapılan işleme zenginleştirme denir. Bu artırma yapılırken atık uranyum metali çıkar. Onun içinde uranyum 235 oranı, binde 7, binde 2 civarına düşmüştür. İşte bu uranyuma seyreltilmiş uranyum etkisi, azaltılmış uranyum diyorlar.

Çarpınca buharlaşıyor

- Seyreltilmiş uranyumun fazla bir etkisi olduğunu sanmıyorum. Alfa ışını salarlar. Alfa ışını bir iki milimetrelik alüminyum kâğıdıyla bile durdurulabilir. Ancak yutulması halinde çok zararlıdır. Yoğunluğu çok yüksek, bol ve ucuz bir metal olduğu için uranyum 238’i tercih ediyorlar. Pahalı olduğu için altın, platin kullanamazlar. Yoğunluğu 18 - 19 civarındadır yani yüksektir. 

Toksik zararı olabilir

- Bizde ve Amerikan Radyasyon Okunma tüzüğüne aykırı bir durum var. Radyoaktif maddelerle çalışmayan insanları, bile bile radyoaktiviteye maruz bırakamazsınız. Silah olarak kullanırsanız, insanlara radyoaktivite bulaştırıyorsunuz demektir. Etik açıdan mahsurlu. Radyoaktivite zararı önemsiz olsa da, toksik zararı, zehirli etkisi olabilir. O sıcaklıkta, o patlama sırasında, içindeki patlayıcılarla birlikte etrafta kim bilir ne bileşikler meydana getiriyordur. Bunların incelendiğini sanmıyorum.