Gündem İşte bizim Auschwitz’imiz

İşte bizim Auschwitz’imiz

02.07.2009 - 02:04 | Son Güncellenme:

2 Temmuz 1993’te acımasızlığın, kalpsizliğin en büyüğü, en dehşet vericisi yaşandı Sivas’ta. Şenliğe gelenler, tarifsiz bir şiddete uğradılar. Ateşe verilen bir otelde yanarak, dumandan boğularak can verdiler. 16 yıl sonra Madımak’taydık. Otelin altındaki ‘kebapçı’ sonunda kapatılmıştı. Dışarıda ‘Issız Adam’ filminin müziği çalıyor. Loş koridorlarda, “ıssız odalar”da dolaşıyoruz. ‘Empati’nin kâğıda dökülemeyeceği bir mekân Madımak

İşte bizim Auschwitz’imiz

SİVASSivas’ta “Madımak ne yana düşer?“ diye sormaya gerek yok, 16 yıl önce 37 aydının katledildiği otel bir “anıtmezar” gibi çarşının ortasında duruyor.
Ayla Dikmen’in dokunaklı sesi yükseliyor:
“Anlamazdın, anlamazdın. Kadere de inanmazdın. Hani sen acı veren kalpsizlerden olamazdın.”
2 Temmuz 1993’te acımasızlığın, kalpsizliğin en büyüğü, en dehşet vericisi yaşandı Sivas’ta. Şenliğe gelenler, tarifsiz bir şiddete uğradılar. Ateşe verilen bir otelde yanarak, dumandan boğularak can verdiler.
Ercan Arslan’la birlikte dün Madımak’a girerken, Aziz Nesin’in itfaiye merdiveninden kurtarılmaya çalışıldığı an canlandı gözümüzün önünde. O can pazarından sağ çıkmanın olanaksızlığını anladık.
O gün Ankara’daydım. Sivas’taki linç ortamından aydınları kurtarmak üzere herkes telefonlara sarılmıştı.
SHP-DYP koalisyonu işbaşındaydı.
Akıl almaz kayıplar veriliyordu.
24 Ocak’ta Uğur Mumcu öldürülmüştü.
Güneydoğu’ya “nevruz ateşi” düşmüştü.
Sivas’taki Pir Sultan Abdal Şenliği’nin, 2 Temmuz akşamı bir “katliam”a dönüşeceği anlaşıldığında iş işten geçmişti. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin gücü, valisi, emniyeti, askeri ve jandarmasıyla o gözü dönmüş kalabalığı otelden uzaklaştırmaya yetmedi. Hayatında karıncayı incitmemiş insanlar, şairi, edebiyatçısı, sanatçısı Madımak’ta katledildiler.

Madımak’ın içinde
Milliyet’te Devrim Sevimay’ın röportajında oyun yazarı Serdar Doğan, kardeşini kaybettiği “o gece” yaşadıkları dehşeti anlatıyor:
“Otel beş katlı, biz girişteki lobideyiz. Hemen masaları ters çevirdik, sandalyeleri yığdık. Barikat kurduk. Ayaklı küllüklerin çubuklarını çıkardık, güya kendimize savunma silahı yaptık, bekliyoruz.
Dışardan resmen çığlık atıyorlar. Bir de “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak”, “Şeytan Aziz, şerefsiz vali”, “Aziz Sivas sana mezar olacak” ... Hele o tekbir sesleri yok mu, inanılmazdı.
SHP’de çaycısından Erdal İnönü’ye kadar herkesi aradık. Arif Sağ’ın elinde pek çok milletvekilinin numarası vardı. Hepsini arayıp yukarı bağlıyorduk. Sonuç, sıfır.
Yangının başlamasına bir saat falan var. Birden bir rütbeli subay, yanında iki çevik kuvvet otele girdi. Elektrikler kesik. “Biz buradan nasıl çıkacağız?” diye sorduk... Subay döndü ve aynen şu ifadeyi kullandı: “Nasıl girdiyseniz öyle çıkın, o... çocukları.“ Onlar çıkıp gidince “Bitti bu iş, burada ölüyoruz” derken zaten on binin üzerinde saldırgan otelin etrafını sarmıştı bile. İki arabayı ateşe verdiler. Duman otele gelmeye başladı. “Burada yangın da çıkarırlar” demeye kalmadan kahvaltı salonunun perdeleri tutuştu.
Çarşafları ıslatıp maske yapsak 5-6 saat dayanabilirmişiz, ama kimse dayanamadı. Koşarak üst katlara çıkmaya başladık. Yerler halı kaplama, her yer yatak yorgan, yangın anında bir alev topu gibi yukarı sıçradı.
Hâlâ gitmiyor aklımdan çığlıklar.
“Kurtarın yanıyoruz” diye bağıranlar, kaçmaya çalışanlar. “Serkan” diye seslendim kardeşime, birden sesi kesildi. Tam o sırada bir şeyin yukarıdan üzerime doğru düştüğünü gördüm. Bir cam eriyiği geldi bacağıma yapıştı. Bir anlık çok büyük acı verdi ama hemen bitti. Ama hiçbir şeyi hissetmiyor, hiçbir şey duymuyordum. Ben artık orada değildim.”

Bizim Auschwitz’imiz!
16 yıl sonra Ercan Arslan’la oradaydık.
Dışarda “Issız Adam” filminin müziği çalıyordu.
Otelin altındaki “kebapçı” sonunda kapatılmıştı.
Loş koridorlarda “ıssız odalar”da dolaştık. “Empati”nin kâğıda dökülemeyeceği bir mekân Madımak. Bizim Auschwitz’imiz! 
Alevi dernekleri, KESK, DİSK gibi “Demokrasi Platformu” üyesi sendikalar, Emek Partisi, ÖDP, CHP, TKP temsilcileri 2 Temmuz’da 37 aydını anacaklar.
Madımak Oteli, “müze ve kültür merkezi olsun” isteniyor.
34 odalı, 64 yataklı otel hâlâ yüzde 60-70 dolu. Temmuzun ilk haftasında ise bu oran düşüyormuş.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, oteli kamulaştırmak istiyor.
AKP iktidarı “Alevi açılımı”ndan söz ederken, Madımak’ı bugünkü haliyle tutamaz. Ertuğrul Günay ve hükümet sözünde durmalı, oteli müzeye dönüştürmeli.
Sivaslılar bu acıları unutmak, katliamla anılmamak, kardeşlik türküleri söylemek istiyor.
Ayla Dikmen’in şarkı sözleri kulağımızda Madımak’tan ayrılıyoruz:
“Anlamazdın, anlamazdın. Kadere de inanmazdın. Hani sen acı veren kalpsizlerden olamazdın.”

Haberin Devamı

İşte bizim Auschwitz’imiz

Madımak Oteli’nin ‘müze ve kültür merkezi’ olması için yoğun çaba var. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu amaçla oteli kamulaştırmak istiyor.

Yazarlar