Gündem Kablosuz dut ağacı

Kablosuz dut ağacı

16.05.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kablosuz internet ağlarının, dut ağaçlarından daha önemli olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Artık mahalle aralarında maç yapan çocukların yerini evde yüksek teknoloji ürünü cihazların arasında git-gel yapan çocuklar aldı

Kablosuz dut ağacı

ÇOCUKLARIN sokak aralarında oynadığı, komşudan ekmek istemenin ayıp olmadığı dönemlerdi, henüz insanlar sokakta birbirlerini gördüklerinde selam verirdi. Tabii o zamanlar üç katlı binaların yerini gökdelenler almamıştı. İşte henüz ilkel ama mutlu hayatların yerini anlamsız kolaylıkların almadığı dönemde bir çocukluk çağı yaşadıysanız çok ama çok şanslısınız.
Mahalledeki meyve ağaçlarının yerini tespit etmek, yüksek organize gücü gerektiren, mülk sahiplerini epeyce kızdıran ağaca dalma faaliyeti onların en büyük eğlencesiydi. Tam da böyle bir çocukluktan yazıyorum. Işıklı ayakkabı için aylarca bekleyen, kırtasiyedeki çembere parası yetmediği için babasına elektrik borusundan çember yaptıran bir çocuktan bahsediyorum. Sokaklar onun en özgür yeri olan çocuklar olarak çok az kaldık.
Zamanla her şey değişir
Alışveriş merkezinin ne olduğunu bilmeden büyümek insanı ne kadar da mutlu eden bir şeymiş. Sabahları erkenden uyanıp Şirinleri izleyen çocukların azminden kalmadı şimdi ne yazık ki. Siz hiç ördeği öldüğü için tonton mahalle bakkalıyla ördeğini dut ağacının altına gömen, başına mezar taşı yapıp dua eden çocuk duydunuz mu hiç? Evet vardı bundan yaklaşık 15 yıl önce. O zamanlar ağaçların çocuklar için çok büyük şeyler ifade ettiği yıllardı. Tıpkı bizim bahçemizdeki dut ağacının bana ifade ettiği şeyler gibi.
Teknolojiye esir olduk
Şimdilerde o dut ağacı görünürde yok, otoparka dönüştürmüşler çocukluğumun geçtiği o güzel bahçeyi. Zamanla her şey değişir demişti büyüklerimiz ama kötüleşeceğini söylememişlerdi. Sözde hayatımızı kolaylaştıran o beton yığınları bize mutluluk getirecekti ama olmadı.
Teknoloji hayatı kolaylaştırır argümanının arkasına sığınan insanlar olarak çok kalabalıklaşmaya başladık. Kendimiz inandığımız gibi çocuklarımızı da bunun arkasına sakladık. Örneğin mahalle aralarında maç yapan çocukların yerini evde yüksek teknoloji ürünü cihazların arasında git-gel yapan çocuklar aldı. Televizyon, sıkılınca bilgisayar o da olmadı akıllı telefon var ya! Geleneksel komşu pikniklerinde oyun oynayan çocuklar yerine hafta sonları bir güzel “AVM” gezdirilip üstüne “fast food” yedirilen çocuklarımız var artık.
Ben de çevremizdeki kablosuz internet ağlarının, dut ağaçlarından daha önemli olduğu bir dönemden soruyorum: “Çocuk olmanın güzel tarafı yoktur. Güzel olan, çocuk olduğunu hatırlamaktır” demiş usta yazar Cesare Pavese; sahi çocuk olduğunu hatırlayan kaç kişiyiz?

Haberin Devamı

Çınaraltı kokoreçe davet ediyor!

Çengelköy denilince aklımıza hep Boğaz Köprüsü manzarası, meşhur Çengelköy salatalığı, börekçileri gelir. Üsküdar’ın tarihi Çınaraltı semtine yolunuz düşmeli, derim. Kokoreç kokuları eşliğinde Boğaz manzarası sizi kendisine çekecek. Meşhur Çengelköy Kokoreçci’sinin küçük dükkânının önü her zamanki gibi kuyruğa girmiş kokoreç severlerle doludur. Ayşe Canlı onlardan biri. Çınaraltı’nı neden tercih ettiğini şöyle anlatıyor:
“Çınaraltı’nın kalabalıklar arasında huzur veren bir yapısı var. Daha önce başka yerlerde de yedim ama Çengelköy kokoreçinin tadını ve kokusunu vermiyor.”
Kömür ateşinde pişirilen kokoreçlerin kokusu bir başka güzellikte. Kokereç ustasına fiyatını soruyoruz “Dürüm porsiyon 9 TL, kokoreçin ekmeği bile farklıdır bizde’’ diyor ve ekliyor, ‘’Bütün ünlüler gelmiştir buraya kokoreçimizden yemek için.’’
Küçük kokoreç dükkanının bütün duvarlarına ziyaret eden ünlülerin fotoğraflarını asmışlar. Kokoreçinizi alıp, Galat-ı meşhur Çınaraltı Aile Çay Bahçesi’nde sahile yakın masa bulabilirseniz çok şanslınızdır. Haftasonlarında aileler ve öğrenciler buraya akın ediyor. Boğazın ve tarihi yarımadanın manzarası, Marmara denizinin koynunda dans eden balıkçı tekneleri, martıların çığlıkları, boğazın derin sularına karışıyor. Bol bol fotoğraf çekerken akşam oluyor, vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz…
Çınaraltı’ndan ayrılmadan önce Osmanlı Çikolatacısı’na da uğrayıp, kahve eşliğinde çikolatayı deneyin.

Haberin Devamı

Orta Doğu’ya gelen demokrasi!

James W. Ceaser 2005’te The Weekly Standart’da yazdığı bir yazıda Orta Doğu’ya demokrasi ve özgürlük geleceğini kaydetmişti. Üzerinden yıllar geçti ve demokrasi umudu maalesef gerçekleşmedi aksine Orta Doğu kan gölüne döndü. Bölgede dinin rolü olmaksızın hükümetlerle toplumları arasında bir denklem kurulabileceğini düşlemek bile olanaksızdı. Dinsel bir karmaşa çıkartılarak Orta Doğu’nun yeniden şekillendirileceğini kim düşünebilirdi ki… 18 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan daha sonra da Arap dünyası ve Orta Doğu’yu şekillendiren ‘Arap Baharı’nın kökleri 2003’e dayanır.
ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak’ı işgal edip 9 Nisan 2003’te Bağdat’ın koalisyon güçlerinin eline geçmesiyle Saddam Hüseyin iktidarı sona ermesiyle başlamıştır. ABD’nin yalan beyanlar ve sözde demokrasi getirmek için girdiği ülke, sonu gelmeyen kaos ve ölümler ülkesi olmuştur.
Oligarşik yönetimlerin sonunun geldiği mesajı Saddam Hüseyin’in idamıyla tüm dünyaya duyurulmuştu. 2003’ten sonra Orta Doğu, otoriter baskılarla boğuşmaya başlamış 2010’da ise bu bir patlamaya dönüşmüş, bu da büyük bir enkaz yaratmış; tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Demokrasi coşkusu yerini ölüm çığlığına terk ederken bu çığlığa sebep olanlar “Hâlâ ümit var” demekten başka bir şey yapmamışlardır. Aslında yapmışlardır, demokrasi diye girdikleri yerlerden petrol ve yeraltı zenginliklerini alıp çıkmışlardır.
Dini olguları kullanarak yürütülen çalışma aslında başarıya ulaşmıştır, o da Demokrasi umudu değil tam tersine demokrasinin ölümü olmuştur…

Haberin Devamı

Kilo alınca puan kazandıran oyun

Haberin Devamı

‘aa’ oyunundan sonra şimdi de bağımlılık yapan başka bir oyunla karşı karşıyayız. agar.io adresli siteden oynanan oyunun da mantığı çok basit. Küçük bir nesne olarak başladığınız alanda önünüze geleni yiyorsunuz. Tek şart sizden daha küçük olması; yani büyük balık küçük balığı yer. Oyunun popüler olmasının en büyük nedeni karşınızda gerçek kişilerin olması. Zaten oyuna girince Türkiye’den ne kadar çok katılımcı olduğunu anlıyorsunuz. Amacın karşınıza çıkanları yemek olduğu oyunda “her kuşun eti” ve “haram lokma” gibi yeme beni temalı isimler de alınsa hepsinin sonu aynı oluyor. Oyuna girince zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz ama sırf birbirinden komik kullanıcı isimleri için bile oynanır. Bu oyunda gerçekten ne yeseniz yarıyor, şimdiden afiyet olsun.

Yazarlar