Gündem Kürt konferansı 'tepkisiz' bitti

Kürt konferansı 'tepkisiz' bitti

13.03.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu tarafından Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenen "Sivil ve Demokratik Çözüm Arayışları 1 - Türkiye'nin Kürt Meselesi" başlıklı iki günlük toplantı, dün yapılan oturumlarla sona erdi. Üniversitenin çevresinde polis güvenlik önlemi alırken, protesto gösterisi olmadı

Kürt konferansı  tepkisiz bitti

Derste 'Rojda topu Mıgırt'a at' deseydik OSMAN BAYDEMİR (Diyarbakır Belediye Başkanı) Şiddeti Kürt sorununun çözümünden çıkarabilirsek ben inanıyorum ki çok daha hızlı bir şekilde çözümleme süreci gerçekleşecektir. Başbakan'ın Diyarbakır açıklamaları memnuniyet vericidir... Sayın Başbakan alt kimlik üst kimliği tartışmaya açtı. Sorumluluğu Türkler ve Kürtler birlikte üstlenmezse gelecekten kaygılıyım. Türkçeyi bilmemeyi cehalet diye algılamak çok incitici. İlkokula başladığımda tek bir kelime Türkçe bilmiyordum. Bunun benim üzerimde yapmış olduğu travmayı anlatmak çok kolay değil. Derste 'Erol topu at' diyoruz. 'Rojda topu Mıgırt'a at' deseydik o günlerde; bugün bu sorunu tartışmıyor olacaktık. Rojda sonunda tanınmak için topu patlatacaktır. Zaten patlak topla oynamam diyecektir. Top patladı. Kürtler azınlık kavramını reddedip azınlık hakkı istiyor Türkiye'deki Kürtler azınlık kavramını reddetmekte fakat azınlık haklarını talep etmektedir. Kürtler 'Biz azınlık değiliz, biz asli ve kurucu unsuruz' dedikleri anda yanlış bir bilinci dile getirmektedirler. O yanlış bilinç de 1454 tarihinde başlayan millet sisteminin anahtar kavramı olan 'millet-i hakime' kavramıdır.1839'da ve kesinlikle 1856 fermanında biten millet sisteminin millet-i hakimiye kavramıdır. Bunun da sayısız zararları var. Türkiye'de sadece Kürtler ve Türkler yok ki; Çerkezi var, gayrimüslimi var, bunları dışlıyor ve bunları yabancılaştırıyor. İkincisi Kürtleri hedef gösteriyor. Üçüncüsü Kürtleri aşağılıyor. Çünkü birisini aşağılamak aynı zamanda kendisini de aşağılamak demektir. Ben 'milleti hakimiyeyim' dediğin zaman ben dışında bir de Türklerin dışında mecburen diğerleri asli olmayan kurucu olmayan unsur demektir. Bu tabii mağrur bir halk olan Kürtlere yakışan bir tavır olduğunu sanmıyorum. Bu Türkleri de fena halde korkutan bir tavır. Onun için biz dedik ki Türk kavramı bir üst kimlik olarak kullanılamaz bu parçalayıcıdır, bölücüdür. Türkiyeli kavramı kullanılmalıdır. Dolayısıyla Türk aynı zaman da dominant bir etnik kimliği ifade ettiği için bir üst kimlik olarak kullanılamaz. Bir alt kimliktir. Üst kimlik hepsini kucaklayan Türkiyeliliktir. Türk kavramını üst kimlikten alt kimliğe indirgerken Kürt kimliğini kalkıp da onun yanına koyacak değiliz. Birincisi nasıl bölücülükse ikincisi de aynı derece bölücülüktür. Bu milleti hakime zihniyetini sürdürme yaklaşımı Kürt kardeşlerime çok yanlışlar yaptırır, kendisini eleştirmeyi önler. Prof. Dr. BASKIN ORAN (A.Ü. Siyasal Bilgiler Fak.) Sanatımı icra etme hakkım olmalı Kürtçe müzik yapıyorum dediğimde karşımdakinin yüzünde soru işareti oluşuyor, 'Acaba terörist mi?' diye. Yasaklar ve önyargılar yüzünden yüzde yüz kendi işimize konsantre değiliz. Sürekli bir öteki olma durumu yaşadım. Ne onlardansın ne devlettensin. Ortada bir şeysin. Varto'da iki metre çamuru aşarak buraya gelmiş bir müzisyen olarak, yoluma devam edeceğim. Bu ülkenin vatandaşıyım. Kendi anadilimde şarkılar söylemek istiyorum. Buraya ait hissetmek istiyorum kendimi. Çünkü bu ülkeye aitim, burası benim ülkem. Kürt kimlikliyim ama burası benim ülkem. Ülkemde benim de sanatımı icra etme hakkım olmalı. Şarkıcı Nilüfer Akbal konferansın sonunda bir sürpriz yaparak sahneye çıktı. Kürtçe şarkılar söyleyen Akbal'a salondakiler alkışlarla destek verdi. NİLÜFER AKBAL (Sanatçı) Şiddetin olduğu yerde çare üretilemez Demokrasi içinde meseleler çözülürken şiddetin yeri yok. Şiddetin olduğu yerde demokrasi çare üretemez. Bu meselede de ilerleme sağlamak isteyen herkesin şiddetten kendisini ayırmasında fayda var. "Türkiyeli" kavramını kullanmak için de Anayasa'nın "değiştirilemez maddeleri" üzerinde düzenleme yapmak gerekiyor. İLTER TÜRKMEN (Eski Dışişleri Bakanı) Kürt konferansına neden öfke yok? Ermeni konferansı düzenlendiğinde bu salonda, dışarıda yumurtalar uçuşuyordu. Bugünse dışarıda bir şey yok. Sadece bir sanatçı arkadaşımız protesto gösterisi yapmış, gitmiş. Bu bana anlamlı geldi. Neden Ermenilere karşı bu öfke vardı da Kürt konferansına karşı bu öfke yok? Acaba toplumda bir Kürt düşmanlığı yok mudur? Kürtlerin demokratik talepleri topluma ters gelmiyor mu? Belki de Ermeniler, bizlerin yani Türklerin ve Kürtlerin ortak hedefi olabilir, kol kırılır yen içinde kalır anlayışı da olabilir. Herkesin biraz düşünmesini istiyorum... MUHSİN KAZILKAYA (Yazar) Silah bıraktıracak bir yasa çıkarmalıyız Kırılma derinleşiyor. Diyarbakır'da 50'ye yakın okul var. Yüzde 80'inin adı bölge valisinin adı, diğer yarısı şehit binbaşı, şehit paşa. Ve biz çocuklarımızı bu okullarda yetiştiriyoruz. Genel af olmuyorsa, iki aşamalı bir çözüm mümkündür. İlk önce silahlı faaliyetlerini yürütenlerin onurlu bir şekilde silahı bırakacakları yasa çıkarmalıyız. SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır Barosu Başkanı): Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşmeden konuşulmaz Bana göre Kürt sorunu bir kimlik sorunudur. Bir tanınma siyaseti sorunudur. Her adlandırmada başka boyutların göz ardı edildiğini görüyoruz. 1980'lerden başlayarak 1990'larda ve bugünün Türkiye'sinde Kürt sorununu çözmeden Türkiye'de demokratikleşmeden konuşmak mümkün değildir. Bugünkü sorunu çözmeden, anlamadan Türkiye'de dış politika üretmek mümkün değildir... Kimlik taleplerini yasaklayarak, göz ardı ederek çözmek mümkün değildir. Kimlik taleplerini yasaklamak gösteriyor ki, çözmek yerine olayı çok daha derinleştiriyor... Özünde Kürt sorunu vardır ve bu sorun sosyal adaletin üç boyutunda yaşanmaktadır ve kültürel kimlik sorunudur. Bu sorunun çözümü demokratikleşmede yatmaktadır. Prof. Dr. FUAT KEYMAN (Koç Üniversitesi) Kürt siyaseti kolaycı bir yol seçti Haklı olmak meşru siyaset üretmek için yeterli değil. Kürt siyaseti, haklı olmak ile meşru siyaset üretememek arasında sıkışmış durumda. Bazı kadınlar çok alkışlandı. Çünkü onların yaptığı şey kimliğin dışındaki ötekine değil, kimliğin içindeki öteki üretme süreçlerine bakmak oldu. Ve meşruiyet kendinize bakmaya başladığınız zaman doğuyor. Ötekine bakmaya devam ettiğiniz sürece ötekinin sizi dinleme şansı ortadan kalkıyor. Kürt siyaseti kolaycı bir siyaset seçti. Kürtleri tek bir siyaset altında toplayan, onları bir anlamda milletleştiren ama aynı zamanda da Kürt toplumunu bloke eden, Kürt toplumunun toplumsal sesini duyurmasını engelleyen bir tavır izledi. Kürt siyaseti bu çatışma ortamında kendi durumunu siyaseten sevdi ve bunun üzerinden yatırım yaptı ve maliyetini de hesaplamadı. ETYEN MAHÇUPYAN (Gazeteci-Yazar) Eşit iki millet inancı var Kürtler bir halktır. Kendi kendisini yönetebilme hakkına sahip olan bir halktır. Yanlış politikalar devam ederse bugünleri de arayacağız. Özgür ve eşit iki millet düzeyinde beraber yaşama inancımız var. Ortak kimliğimiz "yurttaşlık" kimliğimizdir. ŞERAFETTİN ELÇİ (Eski Bakan - Milletvekili): Bütünlükten yanayız demek yetmez Milli bütünlük ya da millilik üzerine kurulmuş bir bölünmeyi önleme politikası neyi içerebilir? Millilik üzerine inşa edilen politikada farklılıklara kapalılık söz konusudur. Asimilasyonludur. Gerekirse kıyıcı olmaktan da geri kalmaz. Siyasal kavramını dost-düşman ikiliğine indirger. Kürtler, çözümü kendi toplumlarının milliliği üzerine mi kurmak istiyor, yoksa içinde yaşadıkları toplumun bütünleşmesi üzerine mi? Bunu da kendilerine sormak zorundalar. Sadece 'Bütünlükten yanayız' demek yetmez. Doç. Dr. MİTHAT SANCAR (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) Bir elde silah, bir elde zeytin dalı olmaz PKK önkoşulsuz olarak silahları gömmek zorundadır. Şiddet ve terörü siyaset aracı olmaktan çıkarması lazım. Bir elde silah, bir elde zeytin dalı politika sürdürmek olmaz bu dönemde. Kuliste konuştuklarımızı kürsüde konuşmalıyız. Madem ki kuliste PKK eleştiriliyor, bu kürsüde PKK'nın eleştirilmesi lazım. Aydın demek, bağımsız düşünebilen insandır. HASAN CEMAL (Milliyet yazarı): Beşikçi ayakta alkışlandı "Türkiye'de Kürt sorunu artık Güneydoğu'daki bombalı saldırılar ve çatışmaların bir sonucu olarak gündeme gelmesin. Kürt sorunu, akademik bir ortamda birilerinin bu konuda çözüm arayışı içerisinde olduğunun da ifadesi anlamına gelsin..." Bilgi Üniversitesi'nde bir araya gelen Türk ve Kürt aydınların ortak temennisi bu şekilde özetlenebilir.İki gün süren Kürt konferansı, "Kürt sorununun" pekâlâ çatışmadan uzak bir ortamda ve demokratik olgunluk içinde tartışılabilir, konuşulabilir bir konu haline geldiğini ortaya koydu. 1990 yılında Türk ve Kürt aydınlarını buluşturan Helsinki Yurttaşlar Meclisi, 16 yıl sonra bu kez 50 aydını, üniversiteyi saran polis ve koruma koridorlarının arasından geçirerek bir araya getirdi.Konferanstaki tartışmalara PKK dışındaki arayışların damgasını vurduğu söylenebilir. Bu arada Prof. Dr. Baskın Oran'ın eleştirileri bir hayli sert bulundu. Somut öneriler ortaya koyamadığı için Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, oturum başkanı Kürşat Bumin tarafından "azarlandı". Konferansın birinci günü Cengiz Çandar'ın "Sağım solum Kürtlerle dolu" diyerek Barzani ve Talabani'nin akrabalarının da konferansta olduğuna işaret etmesi, ikinci gün davetliler arasında Talabani ve Barzani'nin akrabalarının aranmasına neden oldu. Arama "magazinsel" bir hal alınca, gözler eski milletvekili Haşim Haşimi'ye çevrildi. Haşimi, "Yeminle ben değilim" derken, Muhsin Kızılkaya da, "Ben Barzani aşiretinden geliyorum. Ama burada zaten herkes bir taraftan geliyor" açıklamasında bulundu. Barzani tarafı Kızılkaya olunca, konferansa katılan Talabani tarafı da bulundu. O da Ali Fuat Bucak. Talabani'nin bacanağı olduğunu söylediyse de, "Şimdi bu çok magazin olur" diyerek haber olmaktan kaçındı. 'Akrabalar' arandı! Birinci gün "barış" çağrılarının yapıldığı konferansın ikinci gününde "Kimlik Hakları, Sosyal ve Kültürel Boyut", "Azınlık Kavramı" "Kürt Meselesi ve Devlet Politikaları" ve "Kürt Meselesi ve Medya" konularıyla ilginç tartışmalara sahne oldu. Azınlık raporu nedeniyle yargılanan Prof. Dr. Baskın Oran, nasıl ki Ermeni Konferansı'nda diaspora Ermenilerini uyardıysa, bu kez de Kürtleri uyardı. Kürtlerin asli ve kurucu unsur olduklarını söylemekten vazgeçmelerini istedi. Oran, Kürtleri uyardı Prof. Dr. Baskın Oran, "Kürt sorununu akademik anlamda ilk kez dile getirme cesareti gösterdiği için İsmail Beşikçi'yi" ayağa kalkarak alkışlamak istediğini söyledi. Bunun üzerine salondakiler de ayağa kalkarak Oran'a eşlik ettiler.Bir kahve molasında konuştuğumuz Beşikçi'nin konferansla ilgili değerlendirmesi yapıcı bir çizgideydi. Kürt sorununa ilişkin bilimsel kitaplar yazdığı için yıllarca cezaevinde kalan İsmail Beşikçi, devletin önceden bu konuların üniversitelerde konuşulmasına izin vermediğini hatırlatarak, üniversitelerin artık kapılarını bu konulara da açmasını istedi.Konferansta Beşikçi'den sonra en çok dikkat çeken şahsiyet, eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen oldu. Türkmen'in devlette uzun yıllar hizmeti geçmiş, devlet politikalarının içinden gelmiş biri olması 'konferanstaki tek resmi kişi' olarak algılanmasına yol açtı.Kürt konferansı katılımcılar açısından "memnuniyet verici" ama zaman açısından 'yetersiz' bulundu. Konferansın düzenleyicilerinden yazar Ümit Fırat son noktayı koydu: "Artık çözümü de başka bir konferansta üretiriz..." Türkmen'in farkı

Yazarlar