02.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
‘Uyandığında dünyayı şaşırtacak bir dev" demişti Napolyon Çin için... Şanghay, o devin uyanmış hali... Pasifik kıyısındaki bu liman kenti, Çin’in dışarı açıldığı son 20 yılın simgesi... "Hong Kong mu? Biz daha iyisini yaparız" hırsının eseri... Ülkenin her yanından Çinlilerin gelip gururla gezdikleri, bir hayli frapan, steril, modern bir Asya şehri... Neden söz ettiğimi anlatmak için birkaç rakam yeterli sanırım. Çin’de ortalama milli gelir 825 dolar. Bu rakam örneğin Kaşgar’da 123 dolara kadar düşüyor. Şanghay’da ise 4000 dolar.
Geçmişte "Çin’e özgü bir sosyalizm" yaratanlar, Şanghay’ı "Çin’e özgü bir kapitalizm"in laboratuvarı olarak tasarlamışlar ve ortaya Dubai - Manhattan karışımı bir kent çıkmış.
Yarınki Çin’in habercisi
1990’da hükümet, Singapur’la rekabet için Pu Nehri’nin ortasındaki 520 hektarlık bataklık araziyi ıslah etmeye karar vermiş. 5 yıllık bir plan yapılmış. Altyapı döşenmiş. Serbest ticaret, teknoloji bölgeleri kurulmuş. Turistik oteller yapılmış. Araziyi kente bağlayan köprüler, tüneller inşa edilmiş. Manyetik trenler sefere konmuş. Dünyanın en yüksek üçüncü binası dikilmiş ve 10 yılın sonunda Şanghay’ın içinde Çin’e hiç benzemeyen 2.5 milyon nüfuslu yepyeni bir "tekno - kent" yaratılmış.
8 bin yabancı şirketin iş yaptığı, Çin’in ticaretinin dörtte birini çeviren muhteşem bir kent... Şanghay Çin’in vitrini... Yarınki Çin’in habercisi... Orayı görmenizi ve "Aman Yarabbim, burayı siz mi yaptınız" demenizi istiyorlar.
Nehir kenarından ilerlerken bir yanınızda 1930’lardan kalma klasik binalarıyla eski Şanghay ışıldıyor, nehrin karşısında ise radyo - TV kulesini çevreleyen mağrur gökdelenleriyle modern Şanghay... Nehir kenarında sırtını Coca Cola panosuna yaslayan Mao heykeli, arada biraz şaşkın bakıyor.
İstikrar ve barış
Binalar, reklam panoları, alışveriş merkezleri, markalar tamam ama bu değişime ayak uyduracak bürokratlar, dil bilen kadrolar, gelişimi doğru okuyup yönlendirecek aydınlar, değişimi yorumlayacak edebiyatçılar, sinema yönetmenleri yok ortada... Onlar daha vakit alacak gibi görünüyor.
"Şanghay’daki görüntü sizi yanıltmasın" diyor bir Çinli yetkili... "Biz hala gelişmekte olan bir ülkeyiz." Ama dünyanın en büyük gelişmekte olan ülkesi... Kalkınma hızıyüzde 7 - 8...
Dünya Ticaret Örgütü’ne de girdikten sonra şimdi hedefi, 20 - 30 yıl içinde orta gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmak... Asya ticaretinin merkezi haline gelmek. Bu hedefi yakalamak için Çin’e barışçı bir dünya ortamı lazım. O yüzden Çin, uzun süredir "istikrar"ı dış politikasının şiarı haline getirmiş. Barış ve istikrar kavramları ideolojik bir hedef değil, acil bir ihtiyaç ve talep artık... İşte o nedenle başta Sovyetler ve Japonya olmak üzere çevre ülkelerle ilişkileri düzeltti Çin...
Hong Kong, Makao gibi sorunları çözdü.
Tayvan, Tibet, Sincan duruyor gerçi...
Yine de Çin, Deng’in deyimiyle "ağır ve uzun yük taşıyan bir katar gibi" rayından çıkmadan kendini yenileyerek Asya’nın yeni süper gücü olmaya doğru koşuyor.
Çinli yetkililer "Serbest bölgelerde beraber yatırım yapıp, Avrupa’ya satalım" diyor. Bizden araba ve beyaz eşya alma eğilimindeler. Turizm de büyük potansiyel
Yıllar boyu Çin’i Türkiye’ye bağlayan atardamar, İpek Yolu’ydu. O damar koptu.
İpek Yolu’nun günümüzdeki karşılığı Avrasya karayolu köprüsü... Ancak henüz eskisi kadar işlek değil. Asya’nın iki ucundaki iki ülke arasındaki ticarette Türkiye aleyhine dengesizlik var. Daha çok alıp, daha az satıyoruz.
Çin zor bir pazar gerçi... İş yapmak zor... Taklit çok... Bürokrasi ağır. Ama pazar çok büyük, yatırım olanakları sınırsız, işgücü ucuz, istikrar var. Bu dev pazara zamanında yatırım yapanlar şimdi meyvelerini topluyor. Örneğin 10 yıl önce ofis açan İsrailli işadamları, yeni yeni sonuç alıyor.
Bir portakal satsak
Kenan Evren’in "Her Çinli’ye bir portakal satsak..." diye dillere yerleşen pragmatizmi çoğu işadamının ağzını sulandırsa da şimdilik pek gelip giden yok... Kent Şeker, bir denemiş, ama gelir gelmez taklidi çıkmış piyasaya... Mahkemeye gitmiş, sonuç alamayınca vazgeçip dönmüş. Adel’in başına da aynı iş gelmiş. Türkiye’nin Elçilik’teki tek bir ticaret müşaviriyle bunları izlemesi çok zor. Şirketlerin yerleşip takip etmesi lazım. Şimdi ilk büyük denemeyi Enka yapıyor.
Şanghay’ın güneyindeki liman şehri Ningbo’da enerji santrallarına ara mal üretecek 5 milyon dolarlık bir yatırıma girişiyor. Ekimde devreye girecek bu tesis, ilk büyük Türk yatırımı olacak. Görüştüğümüz Çinli yetkililer "Serbest bölgelerde beraber yatırım yapıp, Avrupa’ya satalım" mesajı gönderiyor. Türkiye’den araba ve beyaz eşya alma eğilimindeler. Turizm de büyük potansiyel...
Bu arada ticaret, diplomasi, turizm büyürken Çince bilen gençlere ihtiyaç var. Çinlilerden pek de hoşlanmayan Uygurların tercümanlığıyla işler zor yürüyor çünkü... Yeri gelmişken bahsedelim: Türklerin "Doğu Türkistan" diye adlandırdığı Sincan Uygur özerk bölgesinde yaşayan 10 ila 20 milyon Uygur Türkü, iki ülke arasındaki en büyük sorun olmuş şimdiye kadar...
Bölge, etnik yapısı dolayısıyla Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Ancak Çin 1970’lerin sonlarından itibaren, Güneydoğu’da Türkiye’nin yaptığına benzer bir hesap hatası yapmış: Etnik kimliği baltalamak için "Dağ Türkleri" saydığı Doğu Türkistanlıların dini kimliğini öne çıkarmış. Sonucu şimdi görüyorlar:
25 yıl önce 100 cami varmış. Bugün 22 bin cami var. Alfabe Latinceden Arap harflerine dönmüş. Ve radikalizm patlamış. 11 Eylül’den beridir Sincan daha çok gündeme geliyor. Pekin, bölgenin terörist faaliyetlere yataklık ettiğini öne sürüyor.
Bahçeli’den mesaj
Bugün Uygurlar, "Türköten çok "Müslüman" diye tanımlıyorlar kendilerini... Ve Afganistan’da, Çeçenistan’da savaşan gerillalar arasında Uygur Türklerine de rastlanıyor.
Çin de, Türkiye de bu gelişmenin farkında... O yüzden de hem Ankara’da, hem Pekin’de daha esnek yaklaşımlar beliriyor. Çin, Türk yetkilileri bölgeye davet ediyor, Türkiye söylemini yumuşatıyor. Konuyu en çok önemseyen MHP’yi ikna için Bahçeli Çin gezisinde özellikle Sincan’a davet edildi ve Türkiye’nin yeni yaklaşımını en üst düzeyde ifade etti: "Sincanlılar, toprak bütünlüğü içinde kendi varlıklarını koruyabildiği müddetçe, Uygur, Türkiye - Çin arasında köprü olur."
Çin’in yaşadığı başdöndürücü değişimin en büyük göstergesi hiç kuşkusuz kadınlar. Çinli kadınların giyimleri, saçları, rahat tavırlarına bakarak ülkenin yaşadığı değişimi rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. Çin’de dikkat çeken bir diğer şey de yeni türeyen magazin dergilerindeki moda fotoğrafları... Yandaki fotoğraf da bunlardan biri... İki kadın ve bir erkeğin yer aldığı bu erotik poz, ülkenin değişen yüzünün aynası adeta
Dün Çin’den istanbul’a geleceklere 3 gün her şey dahil 68 dolar fiyat verildiğini yazmıştık. Türkiye’den Çin’e gideceklere gelince... 9 saatlik istanbul - Pekin yolculuğunun bedeli 1100 dolar. Paket program uygulayan Aristo Turizm, Çin’i keşfe çıkacaklara bir hafta için 1590 dolar fiyat veriyor.
Çin’deki kadınlarla erkekleri tanımla deseler tek bir sözcük bulabilirim: "Aseksüel..." Cinsellik hayatın içinde yokmuş gibi... Yeni kuşaktaki yoğun Batı özentisine rağmen, insan ilişkileri bir hayli mesafeli görünüyor. Bu ilgisizliğin keyfini, son derece rahat giyinip gece yarısı tek başına sokaklarda gezen Çinli kadınların çıkardığı söylenebilir. Kafasında "Asya fantezileri" ile gelmiş turistler için son yıllarda kimi dekorasyonlar hazırlanmış. "Aileler" için "kung - fu show" türü gösteriler var.
İşadamlarına özel bar
Koltukları sökülüp restoran haline getirilen eski tiyatro binalarında yemek eşliğinde turistik şovlar yapılıyor. Yalnız işadamları için ise "devlet kontrolünde" ortamlar yaratılmış. Pekin’de kaldığımız otelin hemen yanıbaşındaki "House" adlı bar, bunlardan biriydi. 10 dolarlık giriş ücretiyle içeride bir bira vaat eden bar, daha çok bir pavyon havasında... İçeride sahnede devrimle dalga geçen skeçler oynanırken, uzun boylu, boyalı saçlı, şuh Çinli kızlar konuklarla ilgileniyor.
Sanat okulu öğrencileri
Lakin biz Yasak Şehir girişinde ayağımızda lastik ayakkabılarla Çin hükümdarının kostümünü giymiş olarak resim çektirirken ne kadar tuhafsak, sarı perma saçlarıyla çekik gözlü Çinliler de o kadar tuhaf görünüyor gözümüze... Fazlasını isteyenler için kareoke ve masaj salonları ile gece kulüpleri var. Pekin’de adım başı "sanat okulu öğrencisi" olduğunu söyleyip "Resimlerimizi görmek istemez misiniz" diye soran kızlarla karşılaştık.
Kâğıt kalemli pazarlık
Şanghay’ın barlar caddesi Hang Za Lu’daki Bourbon Street’te ise, dil bilmeyen bir Çinli genç kızın, çantasından kağıt kalem çıkarıp müşteriyle pazarlığa oturduğuna tanık olduk. Şanghay’da Tin Şian Di gibi Montparnesse - Picadilly karışımı Avrupai mekânlar da var. Asya’da ticaret yapan işadamlarını, uzun boylu, düzgün kıyafetli yeni Çinlilerle buluşturan ışıltılı mekânlar... Genç kızlarla seksin insanı gençleştirdiğine dair Çin inancının, yabancılar arasında da hayli kabul gördüğü anlaşılıyor.
BİTTİ