Gündem Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e giden yol

Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e giden yol

29.10.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Mondros Mütarekesi’nden Cumhuriyet’e uzanan yolculukta, beş yıl içerisinde büyük engeller aşıldı. Bu beş yılda Samsun’dan Sivas’a, Ankara’dan İzmir’e, savaşlardan zafere zorlu bir yol yüründü.

Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e giden yol

Safa Tekeli - Millî Mücadele’nin başlangıcı olarak, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkış tarihi olan 19 Mayıs 1919 gösterilir. Ancak Millî Mücadele’nin, Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihinde başladığı kabul edilir. Mütareke imzalandıktan bir gün sonra Adana’ya gelen ve Yıldırım Orduları Komutanlığı’nı devralmak durumunda kalan Mustafa Kemal Paşa’nın, “Savaş müttefikler için bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, istikbalimizin savaşı ancak şimdi başlıyor” sözleri, Millî Mücadele’nin başlangıcına delil olarak gösterilir.

Haberin Devamı

Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, 3 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’ndan İstanbul’a döndüğünde, Çanakkale Boğazı’ndan geçmelerine izin vermediği İtilaf Devletleri Donanması, İstanbul Boğazı’nda demirlemişti. Askerî ulaşımı sağlayan “köhne bir motor ile” deniz ortasında bu “çelik ormanı”nın içinden geçerken Mustafa Kemal, yaveri Cevat Abbas’a, bu işgalciler için, “Geldikleri gibi giderler” diyecekti.

Ülkenin durumu

Mütareke’den kısa süre sonra İskenderun’dan başlayarak Adana, Çukurova ve bütün Güney Anadolu’da işgaller ve işgallere karşı özellikle örgütlenme ve direniş de zaten başlamıştı. Ülkenin içinde bulunduğu bu durum, Atatürk tarafından Nutuk’ta çarpıcı bir şekilde ortaya konulur. Atatürk, “ordunun elinden silahları ve cephanesinin alındığını ve İtilaf Devletlerinin, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayarak, işgallere başladığını ve 15 Mayıs 1919’da, Yunan Ordusu’nun İzmir’e çıkarıldığını” anlatır.

Haberin Devamı

Samsun’a hareket

Mustafa Kemal Paşa, 30 Nisan 1919’da, merkezi Sivas’ta olması gereken fakat kaldırıldığı için karargâhı bile bulunmayan 9. Ordu’ya “Türklerin Rumlara yaptığı baskıyı yerinde incelemek ve önlemek üzere”, kıtalar müfettişi olarak atanır. 14 Mayıs’ta Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya veda eder. Bu görüşmede bulunan Cevat (Çobanlı) Paşa ile çıkışta bir süre baş başa kalırlar ve aralarında şu konuşma geçer:

-Bir şey mi yapacaksın Kemal?

-Evet Paşam, bir şey yapacağım.

-Allah muvaffak etsin.

-Mutlaka muvaffak olacağız.

16 Mayıs’ta Yıldız’da padişah tarafından kabul edilen, ardından Şişli’deki evine gelerek annesi ve kız kardeşine veda eden Mustafa Kemal Paşa, sahilden bir motorla Kız Kulesi açığında demirli Bandırma Vapuru’na gider ve buradan yola çıkılır. Bandırma Vapuru, arandıktan sonra düşman zırhlıları arasından geçerek İstanbul’u terk ederken, Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına şunları söyler: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde. Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz; biz ideali ve imanı götürüyoruz.”

Haberin Devamı

19 Mayıs 1919 sabahı saat 06.00’da Samsun’a ulaşırlar. Mustafa Kemal, Samsun’dan ilk olarak emrindeki vilayetlerin mülki amirleri ile 15. (Erzurum) ve 20. Kolordu (Ankara) Komutanlıklarından bölgelerindeki asayiş durumunu belirten rapor göndermelerini ister.

Havza’da miting

Mustafa Kemal Paşa, 25 Mayıs 1919’da Havza’ya gider. Karageçmiş köyü yakınlarında otomobil arızalanınca köye kadar “Dağ Başını Duman Almış” marşını söyleyerek yürürler.

Mustafa Kemal Paşa, Havzalılara, “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız; çalışacağız, memleketi kurtaracağız. Bizi öldürmek değil, canlı canlı mezara atmak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir, zaten başka türlü de dönüş imkânı yoktur” diye seslenir.

Amasya’dan genelge

Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 13 Haziran 1919 Cuma sabahı Havza’dan ayrılarak Amasya’ya hareket ederler. 15 Haziran’da, Mustafa Kemal Paşa’nın atandığı 9. Ordu Kıtalar Müfettişliğinin adı 3. Ordu Müfettişliği olarak değiştirilir.

Haberin Devamı

21/22 Haziran 1919 gecesi hazırlanan ve tarihe “Amasya Tamimi” olarak geçecek olan metin, Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Rauf Bey ve Samsun’dan gelen 3. Kolordu Komutanı Refet Bey tarafından imzalanır. Genelge, öngördüğü “Milletin bağımsızlığını, gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Yurtta en güvenilir yer olan Sivas’ta, millî bir kongre toplanmalıdır” ilkeleri bakımından, “Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı ile yeni devletin doğuşunun ilk belgelerinden” sayılır.

Amasya’da, Erzurum Kongresi’nin 10 Temmuz’da toplanması kararlaştırılmıştır ancak o tarihte kongreyi toplamak mümkün olamaz ve 13 günlük gecikme yaşanır.

20 Temmuz 1919’da yazdırdı

Erzurum’dan başlayarak günlük tutan Mustafa Kemal’in beraberindeki Mazhar Müfit (Kansu), anılarında 20 Temmuz’daki bir görüşmede, başarıdan emin bir tavırla gelecekte hükümet şeklinin ne olacağını sorar. Mustafa Kemal Paşa, gülerek ve kesin bir ifadeyle şöyle der: “Açıkça söyleyeyim: Hükümet şekli zamanı gelince cumhuriyet olacaktır. Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icabeden muamele yapılacaktır; tesettür kalkacaktır, fes kalkacak; medeni milletler gibi şapka giyilecektir. Latin harfleri kabul edilecektir.”

Haberin Devamı

Kongre, “1919 yılı temmuzunun 23. günü, gösterişsiz bir okul salonunda” toplanır. Başkanlığa seçilen Mustafa Kemal, açılışta ülkenin içinde bulunduğu durum ve izlenmesi gereken yol hakkında ayrıntılı bir konuşma yapar. İki hafta süren kongrede bir Heyeti Temsiliye seçilir ve özetle “Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti’nin dağılması durumunda, millet topyekûn kendisini savunacak ve direnecektir” kararı alınır.

Sivas Kongresi: Mandaya hayır!

Sivas Kongresi 4 Eylül 1919’da toplanır. Başkan Mustafa Kemal, açılış konuşmasında, “Erzurum ve Sivas kongrelerinin millî ruhu temsilen ve birbirini izleyerek toplanması, şüphesiz ki, kurtuluşa götüren iyi bir işarettir” der. Millî oluşumların “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleşmesine karar verilen Sivas Kongresi’nde, “manda ve himaye kabul edilemez” kararı alınır.

Ve Ankara…

İşgalciler, 18 Aralık 1918’de Ankara’nın fiilen işgaline kalkışır. Mustafa Kemal Paşa da Ankara’nın işgalinden bir yıl sonra, 18 Aralık 1919’da Sivas’tan Heyeti Temsiliye ile birlikte yola çıkar. Ankaralılar, Mustafa Kemal’i, Dikmen sırtlarında; Orta Asya’dan bu yana “kızılca günlerde, millî felaket günlerinde, bir beyliğin ve bir devletin yıkılışı sıralarında, halk tarafından yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için” kurulan “Seymen Alayı” denilen Türk geleneğini canlandırarak karşılar.

Resmî karşılama töreni Valilik önünde düzenlenir. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Ankara’daki ilk karargâhı olan Ziraat Mektebi’ne yerleşir. Ankara’nın, Kurtuluş Savaşı’nın idare edecek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ev sahipliği yapmasının ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olmasının hikâyesi böyle başlar.

İnönü zaferleri

İstanbul Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında, 10 Ağustos 1920’de; Atatürk’ün “Türk’ün idam fermanı” diye nitelendireceği, vatanın paylaşılması anlamına gelen Sevr Antlaşması imzalanıyordu. Sevr’i tanımayan Ankara Hükümeti ise Millî Mücadele’yi sürdürmekte kararlıydı. Böyle bir ortamda; Kurtuluş Savaşı’nın ilk başarısı sayılan ve Ankara Hükümeti’nin içte ve dışta itibarını artıran I. İnönü Zaferi, 10 Ocak 1921’de kazanılacaktı.

İstanbul’un işgalinden Meclis’in açılışına

1919 sonbaharında yapılan seçimlerden sonra son Osmanlı Mebusan Meclisi 12 Ocak 1920’de toplandı. Mustafa Kemal de Erzurum mebusu seçilmişti ancak Ankara’da kaldı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yanlısı milletvekillerinin çoğunlukta olduğu bu meclis, 28 Ocak 1920’de yaptığı gizli oturumda “Misakımillî”yi kabul etti.

İstanbul’un 16 Mart’ta işgali ve Millî Mücadele yanlılarının tutuklanmaya başlamaları üzerine, milletvekilleri ve aydınlar, Ankara’ya kaçmaya başladı. Mustafa Kemal de 19 Mart 1920’de yayımladığı genelge ile “Ankara’da, olağanüstü yetkili bir meclis”in toplanacağını duyurdu.

Mustafa Kemal, 22 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılışını duyurduğu genelgesinde ise bundan böyle “bütün sivil ve askerî makamların ve bütün ulusun emir alacağı en yüksek kat”ın bu meclis olacağını kaydetti. 23 Nisan 1920’de, Hacıbayram Camii’nde cuma namazı kılındıktan, kurbanlar kesildikten sonra TBMM, İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapılan binada açıldı ve Mustafa Kemal, başkanlığa seçildi.

Askerlikten istifa etti

Mustafa Kemal Paşa, 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a geldikten sonra, İstanbul’a dönmesi için Saray’dan yapılan ısrarlı geri çağırmalar karşısında, 8/9 Temmuz 1919 gecesi, görevinden ve askerlik mesleğinden istifasını verir.

Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e giden yol

Sivas Kongresi 4 Eylül 1919’da toplandı.

Çetin savaşlar

I. İnönü Zaferi’ninin ardından Ankara, Londra’da toplanacak konferansa çağrılacaktı. İstanbul ve Ankara hükümetleri temsilcilerinin katıldıkları Londra Konferansı’nda bir sonuç çıkmayacağı anlaşılınca, İngilizlerin desteğini de alan Yunan Ordusu’nun, taaruzuyla II. İnönü Savaşı başlayacaktı.

II. İnönü Savaşı’nda silah ve sayıca üstün durumda olan Yunan Ordusu, Türk kuvvetlerinin şiddetli savunması karşısında yıprandı. 31 Mart’ta karşı taarruza geçen Türk birlikleri, 1 Nisan 1921’de II. İnönü Savaşı’nı kazandı.

Sakarya’da 22 gün 22 gece

İnönü’de iki kez bozguna uğratılan Yunanlar, bütün güçlerini toplayarak büyük bir taarruza hazırlanıyorlardı. 10 Temmuz’da başlayan harekât sonucu, Türk Ordusu, Eskişehir ve Kütahya’da yenilerek geri çekilmeye başlamıştı. Yunanlar Eskişehir, Kütahya ve Afyon’u da ele geçirmişti.

Mustafa Kemal, ordunun Sakarya gerisine çekilmesini uygun görmüştü. Ordu 25 Temmuz’da Sakarya’nın doğusunda yerini aldı. Meclis, Mustafa Kemal’in ordunun başına geçmesini Mustafa Kemal de başkomutan olarak TBMM’nin yetkilerini kullanmak istiyordu. TBMM, 5 Ağustos’ta onu başkumandan seçti ve üç ay süreyle yetki verdi. Başkumandanlık yetkileri Büyük Taarruz’a dek birkaç kez yenilenecekti. Bu yetkiyi alan Atatürk, 7-8 Ağustos tarihlerinde olağanüstü bir seferberlik niteliğinde olan Tekâlif-i Milliye (ulusal yükümlülükler) emirlerini yayımladı.

Yunan Ordusu’nun, Sakarya yayının doğusunda hazırlanmış Türk mevzilerine karşı 23 Ağustos 1921 günü genel bir saldırıya geçmesiyle 100 kilometrelik bir cephe üzerinde, tarihin en kanlı savaşlarından biri olan Sakarya Savaşı başlayacaktı. Savaş başladığında, kazanacaklarına inanan Yunan Savaş Bakanı Tedakis, randevu isteyen İngiliz Ataşemiliteri Nairne’ye, “5 Eylül’de Ankara’da görüşelim” yanıtını vermişti.

Yunan Ordusu, savaşın başında ilerleme kaydediyordu. Başkomutan’ın savaşın kazanılmasını sağlayan emri ise şöyleydi: “Hatt-ı müdafaa (savunma hattı) yoktur, sath-ı müdafaa (savunma yüzeyi) vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz.”

Türk Ordusu, savaşı 13 Eylül’de zaferle sonuçlandırdı. 22 gün 22 gece süren Sakarya Savaşı’nda Türk Ordusu 5 bin 713 şehit, 17 bin 699 yaralı verdi. Yunan Ordusu da kuvvetlerinin yüzde 50’sini savaş alanında bıraktı.

Büyük Taarruz

Sakarya Zaferi’nden sonra 3-4 ay geçmemişti ki, zaferi unutanlar, ordunun saldırı yeteneği olmadığından ve artık sorunun politik önlemlerle çözümlenip sonuçlandırılmasının zorunlu olduğundan söz ediyordu. Gerçekte ordu, eksiklerini tamamlamak üzereydi. Mustafa Kemal, daha haziran ortalarında saldırıya karar vermişti. 26 Ağustos 1922 sabahı saat 5.30’da bir anda cehennemî bir gümbürtü ufku sarstı… Türk topçusu, piyade hücumunu hazırlamak üzere toplarını ateşlemişti. Başkumandan Mustafa Kemal, Büyük Taarruz’u başlatmıştı. Büyük Taarruz ve 30 Ağustos’ta Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda elde edilen zaferlerin ardından Başkomutan Mustafa Kemal, 1 Eylül’de yayımladığı bildiride, “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir! İleri!” emrini verecekti.

Mudanya’da barışa doğru

İzmir’in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki Türk süvari kolordusu, Çanakkale Boğazı üzerinden İstanbul’a yönelir. Türk Ordusu, Çanakkale’de bulunan İngiliz kuvvetlerine bir ültimatom vererek geçiş hakkı ister. Fransız birlikleri geri çekilir; İngilizlere, çekilmeme emri verilmesine karşın Türk birlikleri, herhangi bir çatışmaya girmemeye özen göstererek ilerlemesini sürdürür. Trakya’nın ve İstanbul’un hemen teslim edileceğine ilişkin bir ümit doğmadığından, askerî harekâtın süratlendirilmesi kararlaştırılır. 2. Ordu’ya bağlı süvari birlikleri Çanakkale önüne varır. Bu aşamada, barış konferansı toplanıncaya kadar mütareke yapılması için davet alınır. İsabetli askerî politika sayesinde barışın kapısı aralanır.

Mudanya’da 11 Ekim’de anlaşmaya varılan ancak Yunanistan’ın da imzalamasıyla 15 Ekim’de yürürlüğe girer. Mütareke ile Osmanlı’nın kaybettiği Doğu Trakya, Gelibolu gibi büyük toprak parçası savaşmadan geri alındı ve Lozan’a giden bu süreçte, “zafer” masa başında taçlandırılmaya başlandı.

Lozan’dan İstanbul’a

Mudanya’dan sonra Cumhuriyet yolunda gelişmeler hızlanır. 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılır. Lozan’da görüşmeler 21 Kasım’da başlamıştır. Mustafa Kemal, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan” olarak 14 Ocak-26 Şubat 1923 tarihlerinde, 36 günlük Batı Anadolu gezisine çıkar. Bu gezi sırasında, İzmit’te düzenlediği ve 16 Ocak 1923 gecesi başlayıp 17 Ocak sabahına kadar süren ilk basın toplantısına katılan gazetecilere, devrimlerinin ipuçlarını açıklar. 17 Şubat’ta İzmir İktisat Kongresi de toplanacaktır. Mustafa Kemal, bu gezisinden 15 gün sonra, güney illerini kapsayan ikinci büyük gezisine çıkar. 15 Mart’ta Adana’dan başlayan gezisi sırasında Hatay konusunda, “Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz” sözlerini tarihe not düşer.

Sırada artık kalıcı barışın sağlanması vardır. Bu da Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’te imzalanmasıyla mümkün olacaktı. Anlaşma uyarınca işgal güçleri İstanbul’u 2 Ekim 1923’te tamamen terk edecek, İtilaf Devletlerinin son birlikleri, Dolmabahçe rıhtımından gemilere binerek kentten ayrılacaklardı. Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk birliklerinin, 6 Ekim 1923’te kente törenle girmelerini halk coşkuyla karşılıyordu.

İşgalciler geldikleri gibi gitmişlerdi. Cumhuriyet’e giden yolda, artık az bir mesafe kalmıştı.

Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e giden yol

Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk birliklerinin 6 Ekim 1923’te İstanbul’a törenle girmelerini halk coşkuyla karşıladı.

Millî Mücadele’den Cumhuriyet’e giden yol

Büyük Taarruz öncesinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa ve Batı Cephesi Kumandanlığı Kurmay Başkanı Miralay Asım (Gündüz) harita üzerinde çalışıyor. 

İzmir’in kurtuluşu: Al sancaktaki al kan

Türk Ordusu, üç yıl, üç ay, 24 gün işgal altında kalan İzmir’e girdiğinde, kentte ve yakınlarında, kaçamamış Yunan askerleri, silahlı, bombalı Rumlar ve Ermeniler bulunmaktaydı. Türk süvarileri, atlarının Kordon’daki parke taşlarına çarpan nallarından kıvılcımlar çıkararak Konak Meydanı’na geldiğinde de Yunan askerleri direniş göstermemişti.

Öncü görevi üstlenen Yüzbaşı Şerafettin, 9 Eylül sabahı birliğiyle İzmir’e, Bornova-Halkapınar üzerinden yürüdü. Pasaport’u geçtikten sonra bir sivilin attığı el bombası ile hafif yaralanan Yüzbaşı, Vilayet’in balkonuna Türk bayrağını öpüp çekerken al sancağın ak yıldızında, yaralı yüzündeki kanın izi vardı.

Başkomutanlık Meydan Savaşı’nı kazandıktan sonra, İzmir’e doğru akan orduların içinde ilerleyen Mustafa Kemal Paşa, 9 Eylül 1922’de Belkahve’ye gelerek bir incir ağacının altından dürbünle, Kadifekale’sinde al sancağın dalgalandığı İzmir’i izledi. Geceyi Nif kasabasında (Kemalpaşa) geçiren Mustafa Kemal Paşa, İzmir’e 10 Eylül’de girdi.

 

 

 

Yazarlar