Gündem Milliyet yazarlarının Kuşadası izlenimleri

Milliyet yazarlarının Kuşadası izlenimleri

13.09.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yüksek kapitalizmin merkezlerinden gelen ucuzcu turistler, Avrupalı emekçiler yan gelip yatıyor Kuşadasında

Milliyet yazarlarının Kuşadası izlenimleri

Sıcaktan feri kaçmış hayatlar Elini pantolonunun paçasından içeri sokmuş kendisine hafif hafif masaj yapan esnaflar. Plastik iskemlelerin dibinde çay bardakları. Oynanmasına mecal kalmamış açık tavlalar. Sonra tezgâhlarda Louis Vitton çantaların, Nike tişörtlerin, daha nice pahalı markaların taklitleri tepeleme. Kuyumcu vitrinlerindeki altınların, pırlantaların da bu sarı sıcakta feri kaçmış. Onlar da bu plastiklerin, taklitlerin yanında, bu miskin ataletin ortasında "imitasyon" etkisi yapıyor.Kuşadasına böyle bakınca gazeteci, burada gittiği diğer kentlerdeki hayatlardan, geçim dertli, kara sevdalı hikâyelerden olamazmış gibi geliyor. Paralize oluyor o zaman da. Oysa Rizeli Muhammet Taşkıran ekmeğini taştan çıkarıyor işte. Kuşadası gibi bir yerde yüzme takımı kurmayı yeni akıl etmiş mülki amirlerin düzenlediği bir spor etkinliğinin ardından, yol kenarına konulmuş bariyerleri kamyona yükleyen bir grup belediye işçisinden biri o. Herkesin ya umursamaz bir tatil yapma, ödediği her bir euronun karşılığını almak için heder olduğu, ya da birilerine bir şeyler satma çabası içinde olduğu bu yerde çalışan gazeteci, samimi bir ekmek kavgası ile karşılaşınca yoldaşını bulmuş gibi oluyor. Yüksek kapitalizmin merkezlerinden gelen ucuzcu turistlerin, avantajlı Avrupalı emekçilerin yan gelip yattığı Kuşadasında Türk işçileri kışı kurtarmak için bu sarı sıcakta, hem de ailece çalışmak zorunda.Üstelik esnaf, turistlere çektiği fiyatların aynısını yurttaşlarımıza da çekiyormuşAslında esnafın da hali üzüyor gazeteciyi. Onlar da bu sıkıcı, yapış yapış gündelik hayatı atlatabilmek için deliliğe vuruyorlar bazen işi. Turistlerin arkasından yağlı, bol kahkahalı laf atmalar mesela. Ekmek kavgası Kuşlar gitmiş, bari bayrağı kaptırmayın Şehirde büyüyen pek çok çocuk gibi, yazın bitip, soğukların pek yakında geleceğini göç eden leyleklere bakarak anlardım. Şu anda bulunduğum Kuşadası gibi tatil yörelerinde ise artık mevsimin dönmeye başladığı turistlerin sayısının azalmasıyla ortaya çıkıyor. Ancak bir dönemin efsane tatil beldesi Kuşadası için mevsim uzunca bir süredir erken dönüyor. Türkiyenin ilk tatil yerlerinden Kuşadası ilkliğin kıymetini bilemeyince liderliği Çeşmeye, Bodruma ve güneye kaptırdı. Eğer kısa sürede önlem alınmazsa da sanırım turistler tarafından unutulup gidecek. Çünkü insanlar her yeri beton ve ev olmuş, otelleri eskimiş bir daha da yenilenmemiş belki de en önemlisi denizine kanalizasyon akan bir yerde tatil yapmak istemiyor. TIRımızın durduğu Kuşadasının en merkezi yerlerinden Atatürk Meydanınından denize kanalizasyon boşalıyor. Kuşadası Kaymakamı Ahmet Ali Barışın verdiği bilgiye göre, şu anda denizde temizliğin simgesi Mavi Bayraklı 17 tane alanları var. Ancak 2005 yılına kadar bütün Kuşadasını kapsayacak bir toplu arıtma sistemi kurulamazsa, burada ne bayrak kalacak ne de buna bağlı olarak turist. Peki ne duruyorsunuz diye soruyorum. Belediye Başkan Vekili Tahir Bayraktaş, Hazinenin aldığımız dış krediye kefil olmasını diyor. Hatırlatıyorum, Hazinenin kefillikten özellikle de belediyelere ağzı yandığı için bu tip bir kefalet zor. 85 milyon dolarlık bir kredi, burasının yaşamasını istiyorlarsa vermeliler diye cevap veriyor. Kuşadası Otelciler Birliği Başkanı Mehmet Akal İmre, Hepimiz bugün gelinen durumdan sorumluyuz diyor. Bağına, bahçesine kat kat ev diken yerli halkın da, kendini yenilemeyen otelci ve esnafın da, vizyon veremeyen siyasetçilerin de bugünkü durumdan bir ders çıkartıp geleceği kurtarmak için çalışmaya başladıklarını söylüyor. Bu arada bol para harcayan turisti de başka illere kaptırdıklarını anlatarak, Bize de Balkan ülkelerinin parası az Bulgarı, Romanyalısı, Sırbistanlısı kaldı şeklinde konuşuyor. Balıkçılar Çarşısında Gazeteci, trolle avlananlarla, kanalizasyon buraları mahvetti, onu da yaz diye bağıran balıkçıların arasından, betonların arasındaki otelimize dönüyorum. Herkes sorumlu Parasız turist gelmiş buraya Sıcak Ege havasının öğle saatlerinde gölgeli kafelere sığınmak yapılacak en hoş şey doğrusu. Buz gibi içecek hayaliyle, kendinize uygun bir yer bulmak için hızlandırıyorsunuz adımlarınızı. Siz gölgenin, oturacak rahat bir koltuğun, soğuk bir içeceğin hayalini kurarken esnaf da sizin hayalinizi kuruyor. Çünkü müşteriyi öyle kendi haline bırakmak becerikli işletmecinin yapacağı türden bir şey değil. İşte onlar da boş durmamışlar, kendilerince taktikler geliştirmişler. Bu taktiklerden en çok uygulananı, sırım gibi delikanlıları, ahu gözlü güzel kızları garson olarak işe almak. Siz yola çıkıyorsunuz, "gölge ve buz gibi bir gazoz istiyorum" diye adımlarınızı hızlandırıyorsunuz, karşınıza çıkan kafelerin önünde genç kızlar ya da yakışıklı erkekler sizi güzellikleriyle içeriye davet ediyorlar. Her türlü artı (+) değer müşteriyi de arttırır, değil mi? Ee, uzmanlar boş yere araştırmalarda "prezantabl" olmanın her zaman iş bulma şansını artırdığı sonucuna varıp duruyorlar, Kuşadasına gelsinler, her şey ortada... Emekli öğretmen Aliye Öztürkün (50), iki çocuğu var. Eğitimleri için elinden geleni yapmış. Okullarını bitirmiş gençler, bankada işe girmek istiyorlar, ama nerdee... İşsizlikten yazları garsonluk yapıyorlar, iki ya da üç ay çalışıp, kazandıkları sayılı paraları da kışın kendilerine harçlık yapabilmek için uğraşıyorlar... Neriman Şurupçu (50) sakin bir Kuşadası sakini... Ama konuştukça sinirleniyor. Alman turistlerden şikayetçi: "Sanki kendi yerleri gibi dolaşıyorlar sokakta. Oteller, ücretleri düşürdü, daha çok turist gelsin diye, cahil, parasız turist doldu Kuşadası. 500 milyona 10 gün kalıyorlar, yiyip içip, alışveriş yapmadan gidiyorlar. Paraları da yok ki bunların harcasınlar." Aynur Oğuz da, TIRımıza misafir olan Kuşadalılardan. O da turistlerin "cıbıl" gezmelerinden yakınıyor. Yazları garsonluk Spora vakit yok burada Oturup size Kuşadasındaki sporu anlatsam kuşlar güler halime... Alt tarafı Kuşadası işte. Bir Kuşadasısporu var; Belediye Başkanvekili Tahir Bayraktaşın ellerinden öper. Bir Adaspor basketbol takımı var; Ali Can Turan isimli sporsever optikçinin gözlerine bakar. Bir yelken kulübü, bir de Denizspor; âdet yerini bulsun kabilinden... Hepsi bu kadar. Yüzmede bile lisanslı sporcular daha geçen yıl suya atlamışlar. Kısaca spora pek vakit yok burada. Gençlerin çok daha keyifli meşguliyetleri var. Burası turizm ve turizmin yan sanayii olan "rant", "arazi mafyası", "çirkin betonlaşma" yöresi. Emniyet Müdürü Metin Saygının söylediğine göre, en büyük tehlike "yaş küçülten" uyuşturucu tehdidi. Saygı, Türkiyenin "tıraşlı" yüzünü simgeleyen bir emniyet müdürü. Güler yüzlü, zeki çevik ve ahlaklı... Kısaca ideal bir spor adamı. l980li yılların ortasında Fenerbahçe ile "arkayı dörtleyelim" tarzında dalga geçilirken, Sarı - Lacivertli kaleyi teslim etmek için anlaşma yapılan kaleci kendisi. Son anda mesleği ağır bastığı için Dereağzından geri dönmüş ve asla şikâyetçi olmadığı kaderi onu Kuşadasına kadar götürmüş. Şu anda başı kalabalık. Okullarda uyuşturucuya karşı seminer vermekten vakit bulsa gençleri spora yönlendirmeye çalışacak, ama zamanı ekonomik kullanmak zorunda. Gelelim gençlere... Erhan Cellat adındaki üniversite mezunu anlatsın gençlerin derdini."Kuşadadasında üniversiteli bir gencin turizm sektörü dışında iş yapması olanaksız. Bu sektörde çalışmak Amerikade benzin pompacılığı yapmak gibi bir şey. Biz kariyer istiyoruz. Büyük kentlere uzak olduğumuz için ipin ucunu yakalayamıyoruz." Bugün: İzmir - Gündoğdu Meydanı - Saat 13.00 Yarın: Muğla - Eski Otobüs Garajı - Saat 13.00 Milliyetin doğudan batıya Türkiyeyi kat ettiği turun İzmir, Muğla ve Bodrumu içeren son etabında yazarlarımız Derya Sazak, Meliha Okur, Ahmet Tulgar, Serin Duruştan Hüseyin Özcan ve Alper Mestçi ile fotomuhabirimiz Yurttaş Tümer okurlarımızla buluşacaklar.