Gündem Milliyet yazarlarının Uşak izlenimleri

Milliyet yazarlarının Uşak izlenimleri

12.09.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Milliyet yazarlarının Uşak izlenimleri

Uşak, doyurucu ama tuzsuz Üç güzel kız duruyor karşımda, cıvıl cıvıl. Gençlerin rahat rahat oturacağı, sohbet edeceği yerleri olmamasından şikâyetçiler "Dışarıdan gelip de oyun sergileyenlerden ücret alınmıyor, ama bizden ayda tam 300 milyon alınıyor" diyorlar. Kültür Merkezi inşaatı 10 yıldır devam ediyormuş ve eğer ilgilenen olmazsa 10 yıl daha sürermiş. 2 yerel televizyonu, bir günlük gazetesi, haftalık gazeteleri ve radyoları var ama... Onların yöneticileri de "ama" diyerek başlıyorlar cümlelerine. Uşak bir ilkler şehri. İlk şeker fabrikası burada kurulmuş, elektrik ilk buraya verilmiş. Ama sonrası gelememiş... Ah şu "ama"lar olmasa... Evliya Çelebinin dediği gibi "Âşıklar şehri" ama sanata destek yok. Bir Belediye Oda Tiyatrosu var (200 kişilik), salon kirası çok yüksek geliyor yöneticisine. Şehrin ileri gelenlerinden destek istiyorlar, ama yok. Üstelik Uşaklılar için "Karun kadar zenginler" diye bir söz vardır. Zira Karun, yani Lidya Kralı Kroisos bu topraklarda yaşamış. Güre beldesinde kazılar halen devam ediyor. "Her yerde define avcıları vardır, ama Uşakta daha çok vardır" diyorlar. Tabii Uşak Arkeoloji Müzesinin Müdürü, avcılara nefes aldırmadıklarını anlatıyor. Müdür Kazım Akbıyıkoğlu yıllarını vermiş müzeye. Uşakta firmalar hep aile şirketi. Kuşaktan kuşağa geçiyor. Bu yüzden gelişmenin olmadığından, yeni fikirlere kapalı olduklarından, gençlere imkân tanınmadığından şikâyetçi konuştuğum Uşaklılar.Üniversiteyi başka şehirde okuyanlar, genellikle Uşaka dönmüyorlarmış. Dönen de uyum zorluğundan şikâyetçi. İşsizlikten de... Afyon Kocatepe Üniversitesinin Eğitim, İşletme ve İktisat fakülteleri Uşakta. Öğrenciler gazeteleri indirimli fiyatla okumak istediklerini söylüyorlar. Define avcıları Üç güzel kız duruyor karşımda. Gülşah Aydın (16), Zeliha Korkut (17) ve Nurfan Özdemir (18). Ortaokuldan beri yakın arkadaşlarmış. Giyimleri, duruşları, cıvıl cıvıl halleri birbirinden hoş. Gençlerin rahat rahat oturacağı, sohbet edeceği yerleri olmamasından şikâyetçiler. Cafelere giden kızlara pek iyi gözle bakılmadığı için vakit geçirilecek tek yer (yine) Mecburiyet Caddesi, yani İsmet Paşa Caddesi... Orada "turluyor" gençler. Gülşah, okumayı sevdiğini anlatıyor. Babası ona bir defa kitap almış, ama "kitap Uşak şivesiyle yazılmış bir kitaptı" diyor. Birçok şeyi merak ediyor; mesela satanizm hakkında bilgi sahibi olmak için kitap almak istemiş, gazetelerden bu konuyla ilgili rastladığı her şeyi okumuş, ama ailesi "satanist olmak isterse" diye konuyla ilgili kitap almasını istememiş. "Sadece öğrenmek istiyordum ne olduğunu, yoksa öyle bir eğilimim yok, ne oluyor, neden oluyor diye merak ediyordum" diyor...Tanışmalar, sohbetlerden sonra hatırımda kalacak şey, hastane yemeği kadar doyurucu, bir o kadar tuzsuz Uşak şehri oldu. Bir de "ama..." Ah şu amalar... Bir spor mabedi... Türk Sporu, "kabız" sponsorluk yasasının çıkmasını bekleyedursun, Uşak çoktan evermiş özel sektör ile sporu... Evermiş, mürüvvetini görmüş, bebeleri kucağına almak üzere. Devlet desteği mi ?.. O da ne?..Burası sanayi kenti. Deri, seramik, tekstil... Bir de kurucuları Uşaklı, inşaat şirketi adı USAŞ İnşaat ... Genel Müdür ve kurucu ortak Asım Kalelioğlu, müthiş bir girişimci, kafadan sporcu... Boş vakitlerinde baraj falan yapıyor. En son keşfi ise Fuyang Fuxing şirketinin şahsında Çinli sanayicilerle birlikte atık pet şişeden tekstil elyafı üretme fikri. İşe yaramaz gibi görülen şeyleri değerlendiriyor ya; Uşakspor da onlardan biri. Kalelioğlu diyor ki, "Biraz paramız vardı. Siyaset bize göre değil, sevdiğimiz spora kaynak yarattık". Kaynak ama, öyle hacıağa gibi değil... Gitmiş bir bilenden öğrenmiş işi Kalelioğlu. Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcava, "Bize Amerikayı yeniden keşfettirme. Nasıl yaptığını anlat" demiş. Aldığı taktikleri olduğu gibi Uşakspora uygulamış ve ikinci lig B kategorisindeki takıma bu yıl A kategorisi hedefi koymuş. Şirketin spor etkinlikleri bu kadarla kalmıyor. Uşakta bir spor mabedi kuruluyor, onun destekçisi de USAŞ... Orman Bakanlığından alınan 207 dönümlük Kalfa Korusunda olimpik yüzme havuzları, sporsalonları, çim sahalar, tenis kortları, basket, voleybol sahaları kuruluyor. Bir de cirit sahası hazır. Çünkü Uşakta "ata sporu" cirit oluyor. Cirit "ata sporu", futbol "çağın sporu", basketbol ise Emniyet Müdürü Habib Şahinin sporu Uşakta. Gerçi Emniyet Müdürü kendisini spora kelepçelemiş bir bürokrat ya... Uşak Emniyetspor Gücünün de sponsoru var elbet. Adı Serdar Sağıroğlu. Henüz 25 yaşında ve tekstilci. Ben kendisine sordum, "Sizin kotranız var mı?" diye; "yok" dedi. "Peki bu parayla kotra alsanız daha iyi değil mi?" Meğer Sağıroğlu eski basketçiymiş. Bu işe gönül vermiş. Hayattaki en büyük arzusu Emniyetsporu ikinci ligde görmekmiş. Şimdi Uşak sokaklarında biri Rus, biri Ürdünlü, bir düzine selvi gibi adam dolaşıyor ve Uşaklı gençleri basket maçlarına bekliyor.Sorunlar yok mu?.. Var elbet... Sporda da var, ekonomide de, mutfakta da... Nasıl düzeleceğini 11 yaşındaki Uşak birincisi ve parasız yatılı sınavı Türkiye altıncısı Nuri Atasoy özetliyor, ben de yazacağıma söz veriyorum:"Büyüklerimiz Türkiyeye daha iyi yönetsinler"... Sporun destekçisi USAŞ Üşüdüm üstümü örtsene anne Anne babasıyla geldi Milliyetin TIRına. Elinde biraz önce alınmış bir simit. Kucağıma gelmeyi reddetti. Ben çağırdıkça, o daha bir sokuldu babasına. Biraz canı sıkkın da dedi babası. İşsiz kaldık, ne hanımla bende, ne çocuklarda tad tuz kalmadı. Ekonomideki bozukluktan mı işten çıkarttılar dedim. Yok sendikadan diye cevap verdi. Babanın adı Doğan Kardeşti. Oğlunun adı Ali. Baba oğulu biraz sonra yaşları ve görünümleri farklı ama dertleri aynı onlarca insan izledi. Kimi türbanlıydı, kimi solcu, kimi yağlı işçi tulumunu çıkarmadan gelmişti. Kimi, kendi deyimiyle geçen bayramda aldığı takımlarıyla. Hepsinin derdi aynıydı. Sendika üyesi olduktan sonra işten çıkartılmışlardı. Dünyaya iplik ve battaniye ihraç eden Uşakta, tekstil organize sanayiinde çalışan yüzlerce işçi, sendika üyesi oldukları için işten çıkartılmıştı. Gülden Özdemir ve Aladdin Gedik, sadece işsiz kalsak iyi, elimizden işe girmeden önce boş senet almışlardı. Ya onların üstünü doldurup bize karşı kullanırlarsa diye endişelerini dile getiriyordu. Uşakta görev yapan gazeteci arkadaşlarıma, Peki işten çıkartan fabrikaların patronlarıyla, sendika işini ve boş senetleri konuştunuz mu diye sordum. Yanıtları ilginçti: Sizin işiniz değil deyip, cevap vermiyorlar. Uşakta iki yabancı yatırım var. Biri Belçikalı Balta Orient. Yünü buradan Belçikaya yolluyor, orada yün halıya çevriliyor. Diğeri önümüzdeki ay faaliyete geçecek çoğunluk hissesini Çinlilerin elinde bulundurduğu bir elyaf fabrikası. Yabancı yatırımlar şehirdeki insanın umudu olmuş. Her türlü kolaylığı sağlıyoruz, malum emek de ucuz, geliyorlar diye konuşuyorlar. Yabancıların ayda 400 dolarlık maaş düşünerek Uşaka geldiklerini ancak, ülkedeki ücret durumunu gördükten sonra 150 dolar civarında maaş verdiklerini söylüyorlar. Yağmurla girdiğimiz Uşaktan yine yağmurla çıkıyoruz. Gözümün önünden Alinin babasına sokulan hali gitmiyor. Sıcaklığın sembolü battaniyenin üretim başkenti Uşaktan üşüdüm, üstümü örtsene anne türküsüyle çıkıyoruz... 400 yerine 150 dolar Kısa yağmurun zehirli mantarları Örgütlenmek böyle bir şey işte. Acı içimizde bıçak gibi dönerken, yan komşunun kızının evlerinde pişen yemekten bir tabak getirmesi, ya da birinin hiç arzulamadığı, hiç gündeminde olmadığı halde sırf acımızı biraz olsun unutturmak için bizimle fedakârca sevişmesi gibi.Benim de zorlasam zorlasam ne kadar gündemimde olabilir Uşak Organize Sanayi Sitesindeki sendikal sorunlar, işsiz kalan yüzlerce tekstil işçisi? Emekli öğretmen Mehmet Tevfik Çamcının karısını, o emektar sevgiliyi kaybettikten sonra kendini adadığı mücadelenin, bağış bağış, damla damla inşa ettiği kanser hastanesinin akıbeti? Ben kendimi ne sanıyorum? Bu kadar mı nefsimi terbiye ettim de, kendime dert ediniyorum. "Ben eğitim yolunda sürünmeyi seviyorum" diyen işçi kızı, öğretmen adayı Seval Çakırın harcını nasıl ödeyeceğini? Ben de bu koskoca haritada, bir noktada kendi sıkıntılarımla halvet tüketmiyor muyum ömrü mü?Ama, ben de onlar kadar, sizin kadar, siz Uşaklılar kadar huzursuz ve gelecek korkusundan mustarip olduğum için o noktada, yanaşıp size bir çizginin içinde kaybolmak istiyorum. Bu çizgi bizim anlatımız olacak. Türkiye demokrasisinin kısa ya da uzun tarihi.Yüzlerce kişi Uşak belediye meydanında, bizi il sınırında karşılayan kısa yağmurda oluşmuş bir mantar, mantarlar gibi bittik dün. Nasıl zehirliydik nasıl zemberek. Güldük de biriniz şeyi anlattığında. Hani dediniz ya, eskiden babalarınız top oynadınız diye sizi hırpalarmış da, geçen gün Uşakspor seçmelerine 7 bin baba çocuklarını bizzat göndermiş, götürmüş.Bir diğeriniz "Kızların hepsi şarkıcı olmak istiyor, kızımın sesi benim bile kulaklarımı tırmalıyor ama susturamıyorum" diye anlatınca hepimizin keyfi gıcır. Kentteki işsizliğe rağmen.19 yaşındaki Özge Sugertin itiraz ediyor. O her gün Külçüoğlu adındaki özel kütüphaneye gidip gazete, kitap okuyormuş. Külçüoğlunda her gün bütün masalara günlük gazeteler ve bir tane taze gül bırakılırmış. İşte bu ya, gül ve gazete.Uşaktan giderken bir veda mektubu değil bu, bir ilanı aşk.Belki hiç gündemizde değildi ama o kadar iyiydiniz ki, ben size fena bağlandım. Ben size fena bağlandım BUGÜN: Kuşadası - Atatürk Anıtı önü - Saat 13.00 YARIN: İzmir - Gündoğdu Meydanı - Saat 13.00 Yarın başlayacak İzmir, Muğla, Bodrum etabında yazarlarımız Derya Sazak, Meliha Okur, Ahmet Tulgar, Serin Duruştan Hüseyin Özcan ve Alper Mestçi ile fotomuhabirimiz Yurttaş Tümer Milliyet okurlarıyla buluşacaklar.