14.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
0
"Çok muntazam, düzgün bir evdi. Ablam her şeyle kendisi ilgilenirdi, evi idare eden hep oydu, herhangi bir ev kadını gibiydi. Ben bile Atatürk'ün gömleklerini pantolonlarını ütülemişimdir. Günde iki üç kere kıyafet değiştirirdi. Mustafa Kemal çok titiz bir insandı, üstüne başına şıklığına meraklıydı, ablam da buna göre davranırdı. Mustafa Kemal evle fazla ilgilenmezdi. Köşk'ün bütün idaresini eşine bırakmıştı. 'Sen en iyisini yaparsın' derdi." Latife ile Mustafa Kemal, Çankaya çevresinde ellerinde bastonları uzun yürüyüşlere çıkarlardı. Yürüyüşe çıkacakları zaman Mustafa Kemal Paşa, "Bastonumuzu getir" derdi Latife'ye. Bazı sabahlar ata binerlerdi... Latife, Köşk'e gelince evin idaresini üstüne aldı. Kısa sürede mükemmel bir düzen kurdu. "Aslında bu bir devlet başkanlığı sarayında görülenden çok, herhangi bir yeni evli çiftin sürdürdüğü yaşamdı" diyen Mustafa Kemal'in baldızı Vecihe Hanım şöyle anlatıyor evdeki havayı: Salih Bozok, ara yollardan tepelere yürüdükleri karlı bir günde Latife bastonun ucuyla ince karların üzerine Mustafa Kemal'in adını yazdığını, sonra da eriyip yazı aşağıya kaydığında neşeli kahkahalar atıp şarkılar mırıldandığını anılarına kaydetmiş. Vecihe İlmen ise sık sık hep birlikte ata bindiklerini hatırlıyor: "Atatürk, İzmir'de de Çankaya'da da ata binmeyi severdi. Sık sık bizlere de (baldızlarına), "Haydi Bakalım sevk-ül ceyş usulü bineceğiz" derdi. O önde, refikası, yaveri, ben, Rukiye... (Latife'nin küçük kız kardeşi) sevk-ül ceyş askeri usulde bir laf. Önünüze ne gelirse dere, hendek, tepe, çukur gideceksiniz. At hiç durmadan koşacak."Latife'nin kendisine şiir okumasından, piyano çalmasından hoşlanıyordu. Zola'nın bir kitabını Fransızca aslından birlikte okumuşlardı. Latife uzun konuşmalar ve görüşmelerle geçen yorucu günlerin akşamında kocasına Byron'dan Hugo'dan romantik şiirler okuyordu. Mustafa Kemal, Byron'dan okunanları beğenir, insana garip bir musiki gibi tesir ediyor diyerek iltifatını esirgemezdi.Çankaya'da sık sık davetler veriliyor, bu davetlere hem yabancı konuklar hem de o yılların Ankara'sının önde gelen isimleri katılıyordu. Latife Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün yönetim kurallarını belirlemek için uğraşmış ve sonunda bir protokol kuralları listesi hazırlamıştı. Muammer Erboy, "Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk protokolünü o hazırlamıştı. Sofrada servis nasıl yapılır, eğlence nasıl düzenlenir bunları belirlemişti," diyor. Bu tür girişimler yaverlerin tepkisini çekebiliyordu. Latife ilk kez garsonlara beyaz eldiven giydirdiğinde ortalık bayağı karışmış, komik kazalar meydana gelmişti. Kara yazılan yazı Latife Hanım, Mustafa Kemal'in yardımcısı gibi çalışıyordu. Saturday Evening Post'tan gazeteci Isaac Marcosson, 1923 Temmuz'unda Mustafa Kemal ile mülakat yaparken yanlarına gelen Latife ile de konuşma fırsatını bulmuştu. Genç kadın Marcosson'un sorularını yanıtlarken, "Mustafa Kemal'in bir çeşit sekreteri" olduğunu söylemiş, ve onun biyografisini yazmaya başladığını da sözlerine eklemişti: "Ben onun bir çeşit sekreteri görevini görüyorum. Yabancı gazeteleri onun için okuyup tercüme ediyorum. Dinlemek istediği zaman piyano çalıyorum; biyografisini de yazmaya başladım" demişti.Mustafa Kemal, evliliği süresince çıktığı bütün yurt gezilerine eşi Latife'yi de yanında götürmeyi ilke edinmişti. İki buçuk yıl süren beraberlikleri sırasında gittikleri yerlerde büyük törenler ve sevgi seliyle karşılandılar. En güzel evler onlar için hazırlandı, pek çok yerde yataklarına çeyizler serildi. Özellikle Sivas gezisi sırasında karı-kocayı çeken atların yerini insanlar almıştı. 'Kocamın sekreteriyim' "Ölümsüz Atatürk" kitabının yazarlarından Vamık Volkan, Latife Hanım ile Mustafa Kemal'in karakter olarak birbirlerine çok benzediklerini düşünüyor. Belki de bu yüzden sık sık çatışıyorlardı. İlk büyük çatışma, 1924 yılı ağustos ayında çıktıkları uzun yurt gezisi sırasında yaşandı ve karı-koca boşanmanın eşiğinden döndüler. Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya 9 Ekim 1924 tarihinde Erzurum'dan "ayrılıyoruz" diye bir mektup göndermişti. "İki senelik tecrübe beraber yaşamak imkânı olamayacağına kanaat hasıl ettirdi" diyen bu mektup daha sonra yırtılmış, karı-koca gezi bitmeden barışmışlardı. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti'nin en gergin ve çalkantılı yılıydı. Özellikle 1925 yılının şubat ayında patlak veren Şeyh Sait İsyanı'nı izleyen günlerde siyasi ortamın gerginleşirken, evlilik de yeniden çatırdamaya başladı. Birbirlerine benziyorlardı Ankara'da çok az büyükelçilik vardı. Yeni Türkiye'yi ilk tanıyan ülkelerden biri Sovyetler Birliği idi ve Ankara'da elçiliği vardı. Mustafa Kemal ile Latife, bir gün ülkesine geri dönmeye hazırlanan Büyükelçi S. İ. Aralov, ile karısı Sofya İlniçna'yı ziyarete gitmişlerdi. Aralov 1923 yılına ait bu anısını aktarırken Latife Hanım'ın büyüleyici piyanosunu dinlediklerini anlatıyor."Mustafa Kemal yazlıktaki elçiliğimize gelmişti...Bahçedeki kameriyede, İran elçisi, bizim askeri ataşe, eşim, ataşe yardımcısının eşi, karşılıklı çay içiyorduk. Mustafa Kemal bu sefer sivil elbise giymişti. 1923 yılının içindeydik. Bu, Yunanlılara karşı kazanılan kesin zaferden sonraydı.Bahçede elçiliğimize hediye edilen iki ayı yavrusu oynuyor, misafirlerimiz ayı yavrularının maskaralıklarına gülüp duruyorlardı. Kanadı kırık bir kartal, çalımlı çalımlı bahçede dolaşıyordu. Mustafa Kemal kartalın Rus çarının alameti olduğunu hatırlatmış ve sohbet çarlar üzerine yoğunlaşmıştı ki, Latife Hanım'a döndü ve 'Hanım' dedi, 'Veda müziği olarak bize Çaykovski'nin şu sevgili romansını çal...'Yazlığa girdik. Batmakta olan güneşin son ışınlarının kızıla boyadığı açık pencereli büyük salonda, küçümen bir kadının güçlü ve usta ellerinin altından büyüleyici melodiler yayılıyordu. Gazi, ince, lirik yaratışlı bir insandı. Yurduna, halkına olan sevgisi onu, Türkiye'nin düşmanlarına karşı amansız bir mücadele için gerekli olan sert, sağlam bir karakter edinmek zorunda bırakmıştı.Veda ziyaretleri, Kemal Paşa'nın eskiden olduğu gibi şimdi de Sovyetler Birliği'ne karşı dostça duygular beslemekte olduğunu gösterdi. Paşa bana imzalı bir fotoğrafını hediye etti. Birbirimize mutluluklar diledik. Gazi, Lenin'e selamlarının iletilmesini benden rica etti."(S. İ. Aralov'un Anılarından) Atatürk, Lenin'e selam söyledi 1925 yılı temmuz ayının 20'si ya da 21'iydi. Çankaya'da Latife ile Mustafa Kemal arasında onları ölüme kadar ayıracak tartışma sonunda patladı. Bir gece yarısı sofra dağıldıktan sonra karı-koca arasında yaşananların, Mustafa Kemal'i neredeyse sinirden bayılacak noktaya getirdiği anlatılıyor. Mustafa Kemal o gece karısından ayrılmaya karar verdi. 'Kadınca incelik yoktu' Lord Patrick Kinross'e göre; "Latife Hanım Batılı bir kadın gibi baskı altında tutulmaya karşı geliyordu. Üstelik duygularını gizlemek ve Gazi'yi belli etmeden çekip çevirmek için gerekli olan kadınca incelikten de yoksundu. Gazi'yi eleştiriyor, canını sıkıyordu." Lord Kinross, karı-kocanın karşılıklı birbirlerini incitmeye başladıklarını, Latife'nin kıskançlıklarının dayanılmaz bir hal aldığını yazıyor. Sabrı taşan Mustafa Kemal'in onu boşamaya karar verdiğini ekliyor. Baskıya karşı çıkıyordu Süreyya Ağaoğlu, Atatürk'ün Latife Hanım ile ilişkilerini Güneş gazetesinden Selma Selçuker'e ölümünden (1988) kısa süre önce şöyle anlatmıştı: "Her şeyden önce Latife Hanım, Atatürk'e âşık bir kadındı. Ve her kadın gibi kıskançtı. Atatürk'ü kıskanıyordu, buna hiç şüphe yok. Herkes diyor ki, düşünmesi lazımdı. Ben aynı fikirde değilim. Latife Hanım onun sağlığını düşünüyordu. Mesela on ikide yatağına girmesini istiyordu. Etrafındakiler de Latife Hanım'ı bunun için sevmiyorlardı. Latife Hanım içki içmesini istemiyordu. Babamın bir tabiri vardı: 'Onun Latife Hanım'dan ayrılması memleket için bir felaket olmuştur' diye. Biz ailece Latife hanım'a hayrandık, çok severdik. Bir kadın gözüyle ayrıca söylemek isterim ki Atatürk evli kalsaydı, Latife Hanım'dan ayrılmasaydı... Hem daha uzun yaşayabilirdi... Hem de daha başka şekilde örnek olacak hareketlerde bulunabilirdi." 'Atatürk ayrılmasaydı daha uzun yaşardı' Türkiye'nin Avusturya Elçiliği'nden, Dışişleri Bakanı Dr. Heinrich Mataja'ya 20 Ağustos 1925 tarihinde Mustafa Kemal Paşa'nın boşanmasına ilişkin olarak İstanbul'daki maslahatgüzardan gönderilen raporda şöyle denilmişti:"... evlilik ilişkisinin ahenksizlik ve geçimsizlik nedeniyle yürümediği söylentileri dolaşıyordu; hatta, gene oldukça ihtiyatlı bir biçimde bu evliliğin kısa zamanda sona ereceğinden söz ediliyordu... Nihayet vuku bulan boşanmanın da, yalnızca resmi bir tebliğle duyurularak, Türk kesiminde yayımlanan hiçbir gazetenin bu tebliğe tek bir hece eklemeye cesaret edememesi, bu konuda kamuoyunun ağzının ne denli sıkıca bağlandığını işaret ediyor. Türkiye'nin iç siyasi gelişmeleri bakımından gayet anlamlı olan bu olay, hiçbir yorum yapılmadan sineye çekildi."Raporda daha sonra da şu yoruma yer verilmişti:"Latife Hanım zengin bir ebeveynin evladı olarak, örnek bir eğitim görme fırsatı bulmuştur. Dünyanın bütün önemli kültür dillerini konuşup yazabilmekte, Avrupa'yı bizzat kendi görgüsüyle tanımaktadır; bunların ötesinde, gerçekten son derece zeki, akıllı ve güzel bir kadındır. Kendisiyle tanışma fırsatı bulan bütün Avrupalılar, bilgililiğini övmektedirler. Elbette kişiliği, bu iyi niteliklerin büyük bölümüyle paralellik arz eden birtakım eğilimlerle bütünlenmektedir: Egemenlik isteği, kendisine antipatik gelen kişilere karşı haksızca tavırlar alması ve alaycılığı, kuşkusuz, kocasıyla ve kocasının yakın çevresiyle olan ilişkileri açısından tehlikeli özelliklerdi. Şu da var ki, haklı olarak, Gazi'ye kötü etkide bulunabileceğini sezinlediği insanlara karşı çıkışları nedensiz değildi."(Tarih ve Toplum, Ağustos 1986, sayı 32) Latife Hanım'ın 'tehlikeli özellikleri vardı' YARIN Latife, Mustafa Kemal'den ayrıldıktan sonra yabancı basına ne dedi? Durumunu, Napolyon'un eşi Josephine'e benzetti mi? "Mutluluğunu yıkan yılan"la ne demek istedi?