Gündem Ombudsmanın görev alanı genişliyor mu?

Ombudsmanın görev alanı genişliyor mu?

09.12.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Geleneksel gazeteciliğin dar boğaza girdiği, buna karşın teknolojiyle var olan sosyal medyada da bilgi kirliliğinin, hak ihlallerinin giderek arttığı artık bilinen bir gerçek. Daha öncede belirttiğim gibi Uluslararası Haber Ombudsmanları Örgütü’ne (ONO) göre; bu durum sadece doğru habere, kaliteli analitik gazeteciliğe talebi artırmıyor aynı zaman da, itibar ve algı yönetiminin önemini de ortaya çıkartıyor. Bu da Ombudsmanlık kurumunun da yeni pozisyonlar almasını gerekli hale getiriyor.

Ombudsmanın görev alanı genişliyor mu


Bu pozisyonlardan biri neyin gazetecilik ‘olmadığını’ eleştirel bir dille anlatmaktan çok, neyin gazetecilik ‘olduğunu’ anlatmak olunca son bir hafta içerisinde “Medya Günleri” panellerinin dışında, İletişim Fakülteleri’nin derslerine de Milliyet’i temsilen katıldım.
Yeni medya düzeni
Önümüzdeki yıllarda medya alanında çalışmayı planlayan üniversiteli öğrencilerin sorularından anlıyorum ki; yeni medya düzeninde mevcut tüzüklerin değişmesi, kurum içi bildirgelerin yenilenmesi, kurumların ihtiyaca göre yeniden düzenlenmesi gibi medya etik değerleri sorunu iletişim fakültelerinin de ilgi alanında.
Dünyanın değişim ve dönüşümünde önemli rol oynayan medya, kendi içinde de bir dönüşüm yaratabilecek mi? Yoksa içinde bulundukları dönemin paradigmalarını doğru okuyamayan gazeteler trajik bir sona doğru yol mu alıyor?
Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü’nde Öğretim görevlisi İsmail Hakkı Polat şu yanıtı veriyor: “Gazetecilik ilkelerini ön planda tutan gazeteler kendilerini bir güven, doğrulama ve referans merkezi olarak konumlayabilirlerse ayakta kalabilirler. Çünkü Yeni Medya’nın bu kaotik ve manipülatif ortamında insanlar üzerlerine adeta boca edilen bunca bilgi içinden doğruyu bulma ve teyit ettirme arayışında.”
İki uzman yazar
Milliyet bilinçli okurun bu arayışına yanıt sayılacak önemli bir adım attı ve yıllardır kendi alanında uzmanlaşmış, çok sayıda ödülün sahibi iki muhabirine; Tolga Şardan ve Gökçer Tahincioğlu’na köşelerini açtı. Özellikle emniyet ve insan hakları hukuku alanında uzmanlaşmış Şardan ve Tahincioğlu’nun köşelerinde yorumdan çok, ‘haberci’ kimliklerini öne çıkartmalarının önemi gelen okur mektuplarından da anlaşılıyor.
Kendisi de avukat olan Selma Kayan şöyle diyor: “Günlük hayatın içerisinde siyasi yorumlarıyla basında çok sayıda değerli köşe yazarı bulunmaktadır. Ancak belirtmeden geçemeyeceğim; gerek Şardan gerekse Tahincioğlu’nun köşelerini birkaç haftadır ilgiyle izliyorum. Bana Abdi İpekçi’nin gazetesinde, rahmetli Uğur Mumcu’nun gazeteciliğini hatırlattıkları için sizin aracılığınızla ikisine de teşekkür etmek isterdim”.
Dijital çağda; bilgi kirliliği, manipüle edilen haberler ve dezenformasyona karşı, okurun doğru haberciliği ödüllendirmesi bu olsa gerek...

Haberin Devamı

Medya birleştiren mi ayrıştıran mı?

Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan acıları görmemek, yok saymak evrensel değerler üzerinden yol alan medyanın ‘etik’ açıdan en çok sorgulandığı alanı oluşturuyor. Yani haberi nasıl gördüğünüzden çok, niçin görmediğiniz önem kazanıyor.
Medya etiğini ahlak, bilinç ve vicdanın kesiştiği nokta olarak yorumlayan Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Dr Esra Arsan şöyle diyor“Coğrafi veya kültürel uzaklık, herhangi bir davranış biçimindeki sapmayı, ihlali, meşru kılacak bir özellik midir? Örneğin, Çin’de meydana gelen bir deprem (uzaktaki bir acı), Türkiyeli bir gazeteci tarafından ne kadar anlatılabilir, ya da anlatılmalıdır?
Van’daki deprem Çin’deki depreme göre Türkiye gazetecine göre daha ‘bizim’dir, daha ‘yakın’dır. Ama aynı zamanda ‘öteki’dir de...
İnsan hayatları söz konusu olduğunda dünya üzerinde yaşanan bir felaketi habere dönüştürürken ona önem atfetmek ve onu topluma ‘göstermek’ açısından ne kadar ‘uygun bir yakınlık’ etik gazeteciliği beraberinde getirir? Medya birleştiren mi ayrıştıran mı? Kamusal alanın sağladığı normatif bir hak ise, o halde görünmez olmak,/ gösterilmemek/görünmez kılınmak ne derece ahlaki?
Medya performansında bence yüzyılın etik sorunsalı da burada yatıyor. Çatışma ve savaş haberciliğinde etik, önce görmek ve göstermekle başlar. Bu gösterişin gerçek mağduriyetler ve kayıplar üzerinden aktarılması, şiddetin tarifiyle, taraflara eşit uzaklıkta durulmasıyla, hepsinin seslerinin duyurulmasıyla mümkün olur.”
Hemen her gazeteci Doç. Dr Arsan’ın yönelttiği bu soruları, ayrıştıran değil, birleştiren olduğu için sormalıdır.