11.08.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
0
Araştırmacı bir kuşak geliyor Türk malı bilim adamı Nanoteknolojiyi "ışığa hükmetmek" için kullanan Özbay, kendi deyimiyle tam bir "Türk malı" bilim adamı. Baba ve annesi öğretmen olan Özbay, Ankara Fen Lisesi mezunu. 1983 yılında ÖYS birincisi olarak ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümüne giren Özbay, bilim ve araştırma sevdasına ortaokulda fizik ve matematik dersleri alırken kapılmış. Doğayı açıklama konusunda büyük bir heyecan duyduğunu anlatan Özbay, öğretim hayatının hep birinciliklerle geçtiğini, bu nedenle aile dostlarının çocuklarının kendisinden nefret ettiğini belirtiyor. 6 çocuğu olan 40 yaşındaki Özbay, "Baba, okul birincisi oldum" diyen kızına da, "Ankara birincisi ol öyle gel" diye espriyle karşılık verdiğini söylüyor ve ekliyor: "Bizde çıta yüksek." Nano, Yunancada 'cüce' demek. Bir metrenin milyarda biri anlamına geliyor. Prof. Ekmel Özbay, nano boyutlarda, doğada var olmayan ve ışığa istenilen doğrultuda tepki verebilen malzemeler üretiyor. Özbay, uzay üssü izlenimi veren merkezlerinde ekibiyle günlük hayatımızı da doğrudan etkileyecek önemli projelere imza atıyor. Özbay, farklı atomları bir araya getirerek ürettikleri doğaüstü malzemelerle (meta malzeme) ışığa istedikleri gibi yön verip iletişimden füze algılama sistemlerine, kendi kendini temizleyen boyadan ışığa maruz kaldığında mikropları yok eden yüzeylere sahip beyaz eşya üretimine kadar çok farklı alanlara yeni ürünler sunuyor. Özbay, "Kendinizi bazen Tanrı'nın işine karışıyor gibi hissediyor musunuz?" sorusuna karşılık, "Işığı emriniz altına alıyorsunuz. Bu insana heyecan veriyor. Ama doğaya müdahalemiz sınırlı. Bir atomu alıp başka bir atomun yanına götürebiliyoruz ama atom isterse orada kalmayabiliyor. Yani yine de doğa kanunları geçerli" diyor.Meta malzemelerin artık üst sınırına gelen bilgisayar donanımları için de ucu açık bir kapasite artırımı anlamına geldiğine dikkat çeken Özbay'a göre para bilimsel araştırmanın önünde engel değil. Işıkla mikrop temizliği Özbay, bu yıl TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü alırken, doktora öğrencisi olan ve Bilkent'te yetişip ABD'ye gittikten sonra yine yuvaya dönen Yrd. Doç. Dr. Mehmet Bayındır da TÜBİTAK tarafından 40 yaş altı araştırmacılara verilen Teşvik Ödülü'nü aldı.Özbay, bunun bilimsel araştırmada ekip ruhuyla gelen başarının bir göstergesi olduğunu belirtiyor. Hoca - öğrenci ödül aldılar Türkiye'de bilimsel araştırma yapılmasının kaynak yetersizliği nedeniyle mümkün olmadığı yolundaki teze katılmadığını vurgulayan Özbay, AB fonlarını daha Türkiye aday ülke statüsü kazanmadan önce çekmeye başlamış. Nanoteknoloji alanında AB görüşmelerinde Türkiye'yi temsil eden Özbay, şöyle konuşuyor:"Siz çalışmazsanız kimse size kaynak ayırmaz. Önce projenizi geliştirip sonra kaynak aradığınızda bunu bulursunuz. 'Para yok' bahanedir. Türkiye'de bir malzemenin gelmesi 3 ay sürebiliyor, dışarda bunu istedikleri anda aldırabiliyorlar. Ama bizde de sonuçta alınıyor. Bir senede tek bir makaleme 65 uluslararası bilimsel çalışmada atıf aldım. Bu bir Türkiye rekoru. Biz nanoteknolojide dünyanın çok gerisinde değiliz. Çünkü zaten çalışmalar yeni. Sadece insan bulmalıyız. Şimdi ben Anadolu'da birçok üniversiteyi dolaşıyorum, AB kaynağı kullanabilmeleri için teknik destek veriyorum. Kaynak arttı, araştırmacı sayısını artırmalıyız." Çalışana para geliyor Prof. Dr. Ekmel Özbay - Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezi Başkanı. Fizik ve optik alanda, meta malzemeler ve fotonik kristaller konularındaki uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları nedeniyle TÜBİTAK Bilim Ödülü'ne layık görüldü. DNA bu işe ne diyor? Nanoteknoloji kullanan Arzum Erdem Gürsan, DNA ile kaplanmış sensör yüzeyler oluşturarak, hastalıkları taşıyan genlere yönelik hazırlanan ilaçları, vücuda verilmeden deneyip nasıl sonuç verdiğini tespit edecek bir yöntem geliştirmiş.Gürsan, bu yöntemle DNA'ya dönük hazırlanan ilaçların laboratuvar ortamında DNA sensörleri üzerinde nasıl etki yaptığını incelemiş ve bazı önemli ilaçların "sağlamasını", gelişmiş merkezlerin işbirliğiyle başarıyla gerçekleştirmiş.1972'de İzmir'de, ev hanımı anne ve tüccar babanın iki çocuğundan biri olarak dünyaya gelen, devlet okullarından sonra Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ne giren Gürsan, öğretmenlerinin tavsiyesiyle araştırmaya yönelmiş. Gürsan, şimdi bir damla kandan kalıtsal hastalıkları tespit edebilecek kitler geliştirmek için çalışıyor. Doç. Dr. Arzum Erdem Gürsan - Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi. Analitik kimya alanında DNA biyosensörlerinin ilaç DNA etkileşimi ve DNA hibridizasyonunun elektrokimyasal algılanmasına yönelik uygulamaları dolayısıyla teşvik ödülü kazandı. Projeleri de ailesi gibi şafak sayacak Erdal Bedir, bitki çeşitliliği açısından zengin olan Türkiye'deki kaynakları kullanarak kan kanseri gibi önemli hastalıkları tedavi edebilecek etkin maddeleri ayrıştırmada başarılı çalışmalara imza atmış. "Termo organizma" denilen moleküllerden, hastane mikroplarına karşı güçlü antibiyotik geliştirme konusunda çalışan Bedir, bir bitkiden kanser üzerinde etkili bir molekülü ayrıştırmayı başarmış. "Sır" diyerek adını vermiyor ancak dünyada 34 türü olan ve 32'si yalnızca Türkiye coğrafyasında yetişen bu bitkinin halk arasında yara tedavisinde kullanıldığını belirtiyor.Ordu'da 1971'de ev hanımı bir anne ve bankacı bir babanın iki çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Bedir, ilkokulu, Ordu, Seydişehir ve Beyşehir'de, ortaokul ve liseyi Çorum ve Ankara'da tamamlamış. 1988'de Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ne giren Bedir, Mississippi'de 4.5 yıl National Center for Natural Product Resarch için çalışmış ve 'Memleket için çalışacağım' diyerek Türkiye'ye kesin dönüş yapmış.Askere gitmek için valizini toplarken bulduğumuz Bedir, şu sıralar kışlada. Bu nedenle her iki projesi de ailesi gibi şafak sayacak. Doç. Dr. Erdal Bedir - Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü. Türkiye florasında bulunan farmakolojik özellikleri yüksek bitkilerden çok sayıda bileşiği izole ederek bilime kazandırması dolayısıyla teşvik ödülü aldı. Askerlikle bilimi birlikte götürüyor... Serdar Ümit Sarıcı, doğuştan olan sarılık ve şeker hastalığı konusundaki araştırmaları ve tespitleri dolayısıyla bu alanda literatüre girmiş.Sarıcı'nın ifadesiyle bu konuda dünya çapında yayınlarda yer alması, bir tesadüfle gelişen sürecin ardından gerçekleşmiş. Milyonda bir görülen bir vakayı, 1.5 kilogram doğan bir bebekte ilk 6 saatte topuktan aldıkları bir kanla tespit eden ekipte yer almış. Bu ekiple birlikte, glikozun hücre içine alınarak burada kullanılmasını sağlayan sistemde moleküler düzeyde bozukluklar saptamışlar. Sarıcı, böylece, beyne ve merkezi sinir sistemine büyük oranda zarar veren ve hareketlerde bozukluğun gözleneceği yaşa gelene kadar belirtilerine bakılarak tespit edilemeyen vakalarla ilgili önemli verileri bilim dünyasına kazandırmış. 1966 Ağrı doğumlu olan Sarıcı, babası astsubay olduğu için Türkiye'nin çeşitli yerlerinde okumak zorunda kalmış. İlkokulu 7 ayrı okulda tamamlayan Sarıcı, Ağrı, Ankara ve Kocaeli'nde okumuş. Daha sonra askeri liseye giden Sarıcı, "Burası bana çok güzel bir altyapı kazandırdı. Yabancı dil, genel kültür olmadan iyi bir altyapı oluşturamazsınız" diyor.Tıp Fakültesi'nden sonra çocuk konusunda uzmanlaşan Sarıcı, sarılık üzerinde çalışırken hayatının ilk yıllarından kalan önemli bir soruya da yanıt bulmuş. 'Altyapım askeri liseden' Çocukluğunda ağır bir sarılık geçiren Sarıcı, ilkokulda bir türlü güzel yazı yazamamış. Sarıcı, sarılık üzerinde çalışırken bunun nedenini anlamış. Çünkü sarılık beyin ve merkezi sinir sistemine zarar verdiği için, ilk sonuçlarından biri küçük motor hareketlerin bozulmasıymış. Yıllar sonra, "Demek ki yeteneksizlikten değil, sarılıktan güzel yazı yazamamışım" demiş.Dünya çapında 140 - 150 atıf almış 50 makalesi bulunduğunu kaydeden Sarıcı, 2008'de Amerika'ya gitmeye hazırlanıyor.Çocukları bu kadar sevmesine karşın evlenmeyen ve çocuğu olmayan Sarıcı'ya bunun nedenini sorduğumuzda, "İki ağır şeyi yürütmek kolay olmuyor" diyor. Askerlikle bilimi birlikte götüren Sarıcı, aynı zamanda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ve 30 Ağustos'ta bu görevi devralacak olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt gibi üst düzey komutanların torunlarının da doktorluğunu yürütüyor. Demek ki yeteneksiz değilmiş Yarbay Doç. Dr. Serdar Ümit Sarıcı - Gülhane Askeri Tıp Akademisi. Neonatoloji alanında özellikle neonatal hiperbilirubinemi ve neonatal diyabetes mellitus konularındaki uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları nedeniyle TÜBİTAK teşvik ödülü aldı. YARIN Bir öğretmenin de kâşif olabileceğini kanıtlayan Doç. Dr. Rıdvan Say Boş derslerin bile bahane olamayacağını gösteren Doç. Dr. Candan Gökçeoğlu Taşra yollarından bilime çıkmayı başaran Doç. Dr. Ender Suvacı Daha iyinin peşinden koşmanın ödülünü alan Prof. Dr. Ergin Atalar Bir büyük meraktan komple bilim adamı yaratan Prof. Dr. İlhan Tekeli