Gündem Peygamberimizin okumaktan zevk aldığı Â’lâ suresi

Peygamberimizin okumaktan zevk aldığı Â’lâ suresi

30.05.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Hz. Muhammed’in vitir, bayram ve cuma namazlarında okuduğu Kuran’ın 87’nci suresi olan Â’lâ suresi, ‘Rabbinin yüce ismini tesbih et!’ diye başlar. ‘Sana Kuran’ı okutacağız ve Allah dilemedikçe unutmayacaksın’ mealindeki 6. ayet Hz. Peygamber’i rahatlatıp huzura kavuşturan bir müjdedir.

Peygamberimizin okumaktan zevk aldığı Â’lâ suresi

Peygamberimizin okumaktan zevk aldığı Â’lâ suresi
Kuran-ı Kerim’in seksen yedinci sûresi Â’lâ adını taşımaktadır. Sure, “Rabbinin yüce ismini tesbih et!” diye başlar; esas büyük bayramın ebedi kurtuluşla cennette gerçekleşeceğini, ahiretin dünya hayatından daha üstün ve daha kalıcı olduğunu, bu hakikatin önceki din kitaplarında, özellikle Hz. İbrahim ile Hz. Musa’nın kitaplarında da yer almış bulunduğunu vurgulayan ayetlerle son bulur. “Tesbih”, Allah’ın kendisine layık olmayan isimlerden, niteliklerden, eyleml erden ve kusurlardan uzak olduğunu kabul ve ifade etmektir. Ayrıca Allah’ın güzel sıfatlarının anlamlarını zihinde canlandırmak; hayatı onların kalbe ve vicdana verdiği parıltılar arasında yaşamaktır. Yoksa sadece “Sübhanallah” sözünü manası üzerinde düşünmeden soyut bir şekilde tekrar etmek tesbih kavramını tam olarak karşılamaz.

Haberin Devamı

Endişeleri silen müjde

İslam âlimlerinin açıklamaları ışığında tesbih kavramının içeriğini şu şekilde belirlemek mümkündür: “İnsanın sürekli biçimde ilahi kontrol altında bulunduğunu bilmesi, daima iyi ve yararlı işler yapmaya çalışması” şeklinde daha kapsamlı bir içerik belirlemek mümkündür.

“Yeşil bitkileri çıkartan, sonra onları kapkara bitki kalıntısı haline getiren” anlamındaki 4 ve 5. ayetler, Allah’ın baharda yeşil bitkileri bitirip vakti gelince onları kapkara bitki kalıntısı haline getirmesi şeklinde açıklandığı gibi mecazen “canlı varlıklara hayat veren ve zamanı gelince onları öldüren” anlamında da yorumlanabilir.

Esmâ-i Hüsnâ

Kerîm: Güçlüyken affeden, vaadini yerine getiren, lütfunu umulanın ötesinde gerçekleştiren, kime ne kadar lütufta bulunduğunun hesabını yapmayan, kendisine sığınanı yüzüstü bırakmayan.

“Sana Kuran’ı okutacağız ve Allah dilemedikçe unutmayacaksın” mealindeki 6. ayet Hz. Peygamberi rahatlatıp huzura kavuşturan, bütün kalbiyle sevdiği Kuran konusundaki endişelerini silip süpüren bir müjdedir. Daha önceleri Hz. Peygamber gönlünden gelen bir sevgi, onu koruma bilinci ve arzusu ve bu konudaki büyük sorumluluğuyla heyecana kapılıyor, Cebrail ona bir ayet getirdiğinde herhangi bir kelime veya harfini unuturum endişesiyle Cebrail’in söylediklerini arkasından tekrar etmeye çalışıyordu.

Haberin Devamı

Bu sebeple Resûlullah’a Kuran okurken acele etmemesini emreden ve onu unutmayacağı konusunda güvence veren Kıyâme suresinin 16-19. ayetleriyle bu surenin 6. ayeti inmiştir. Böylece bir taraftan Hz. Peygamber bu davranışından vazgeçirilmiş oluyor, diğer taraftan da vahyin korunmasının güvenceye alındığı bildiriliyordu.

“Öğüt fayda verirse öğüt ver” mealindeki 9. ayet şunları ifade etmektedir: Hz. Peygamber’in Allah’tan aldığı talimatı muhataplara duyurması onun misyonunun gereğidir. Öğüt vermenin faydalı olacağı kanaatine varıldığı takdirde devam etmek de gerekir. Burada belli bir grup değil, öğüde muhatap olan herkes kastedildiği için muhatapların sayısı az veya çok olsa da bir kısmının öğütten mutlaka yararlanacağı kesindir. 10-11. ayetlerde öğüdün herkese fayda vermeyeceği, ondan ancak Allah’tan korkanların faydalanacağı, Allah’tan korkmayan, isyan ve günah batağına saplanmış olan bedbahtların ise ondan kaçacakları bildirilmiştir. Yani sen öğüt ver, bazıları öğüt alacak. Bazıları almayacak olabilir. Ama alacak olanlar vardır. Kimdir onlar? Haşyet duyanlar. Allah sevgisiyle, Allah’ın sevgisini kaybetmekten tir tir titreyenler.

Haberin Devamı

Bir dua

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin” (Âl-i İmrân 3/26).

‘Kurtuluşa erecekler’

14-15. ayetlerde öğütlere kulak veren, kalplerini şirk, günah ve kötü ahlakın kirlerinden temizleyen, namaz kılıp sadaka ve zekât vermek suretiyle nefsini arındıran kimselerin kurtuluşa erecekleri bildirilmiştir. 16. ayette ise insanların genellikle geçici dünya hayatı ve zevklerini ahirete tercih ettikleri hatırlatılmaktadır. Oysa ahiret hayatı daha hayırlı, kalıcı ve sonsuzdur. Bu durum, -Yüce Allah’ın rahmetinin bir tecellisi olarak- inkârcıları bir kere daha uyarmak, müminlere de böylesi yanlışlardan uzak durmaları yolunda telkinde bulunmak üzere 17. ayette vurgulu bir şekilde ifade edilmiştir.

Hz. Peygamber’in A’lâ sûresini okumaktan büyük zevk aldığı; vitir, bayram ve cuma namazlarında onu okuduğu bildirilmektedir.

Haberin Devamı

Bir hadis

“Üç şey insanoğlunun mutluluğundan, üç şey de insanoğlunun bedbahtlığındandır. İnsanoğlunun mutluluğundan olan şeyler; iyi bir eş, oturmaya müsait bir ev ve uygun bir binektir. İnsanoğlunun bedbahtlığından olan şeyler ise, kötü bir eş, kötü bir ev ve kötü bir binektir.” ( İbn Hanbel, I, 169)

Muhacir ve ensar kardeşliği

Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde sevgi, saygı ve dayanışmaya dayalı bir toplumun temelini atmak üzere muhacirler ve ensar (Medineli Müslümanlar) arasında bir kardeşlik anlaşması yapmıştı. Gönüllülük esasına dayalı bu anlaşma gereğince Medineli her bir müslüman, Mekke’den hicret eden bir kardeşini evi yapılıncaya kadar kendi evinde misafir edecekti. Mekkelilerden Abdurrahman b. Avf ile bu anlaşma gereği “kardeş” olan Medineli sahabi Sa’d b. Rebi’ onu evine götürerek şöyle dedi: “Malımı seninle yan yarıya bölüşeyim.” Öz kardeşler bile miras taksiminde kavga ederken Sa’d’ın bu teklifi oldukça şaşırtıcıydı. Fakat Allah Resûlü’nün yoldaşı olma şerefine eren Abdurrahman b. Avf, “Allah malım ve aileni sana (bağışlasın ve) bereketli kılsın. Siz bana çarşının yolunu gösterin” diye karşılık vererek bu teklifi kabul etmedi. Çalışmak üzere çarşıya gitti ve o gün elde ettiği kazançla geri döndü.

Bir ayet

“İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir.” (Yûnus, 10/12)

İKİ SORU İKİ CEVAP

- Misvak kullanmanın hükmü nedir? Dişlerin fırçalanması misvak kullanmak yerine geçer mi?

Haberin Devamı

Abdest alırken misvak ve benzeri bir şeyle ağız ve diş temizliğini yapmak sünnettir. Allah Resûlü bir hadislerinde, “Ümmetime zor gelmesinden endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde dişlerini misvakla temizlemelerini emrederdim” (İbn Mâce, Tahâret, 7) buyurmuştur. Hz. Peygamberin uygulamasında ağız ve diş temizliği asıl olup, o dönemde diş temizliğinde misvak kullanılmakta idi. Günümüzde misvak yerine diş fırçası kullanılmaktadır. Ağız ve diş sağlığı için uygun olan herhangi bir ürünün veya yöntemin kullanılmasıyla bu sünnet yerine getirilmiş olur.

- Abdestli olup olmadığını unutan ya da abdestinden şüphe eden bir kimse ne yapmalıdır?

Bir kimse abdest aldığından emin olduğu halde, abdestini bozup bozmadığı konusunda şüpheye düşerse, o kimse abdestli sayılır. Öte yandan abdestini bozduğunu bildiği halde, sonradan abdest alıp almadığından şüphe eden kimse ise abdestsiz sayılır. Çünkü kesin olarak bilinen bir şey şüphe ile ortadan kalkmaz.

Dolmabahçe Camii

Dolmabahçe Camii, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nın güneyinde, sahilde yer alır. Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırılmaya başlanmış ama vefatıyla Sultan Abdülmecid inşasını sürdürmüştür. Camii 1855 yılında tamamlanmıştır, mimarı Garabet Balyan`dır. Barok üslubuyla yapılmış süslü camilerdendir. Saraya bitişik olduğu için, ön kısmına hünkar ile devlet ricalinin ibadet edebileceği, selamlık töreni ve buluşmaların yapılacağı iki katlı bir hünkar mahfili inşa edilmiştir.

Osmanlı mimarisinde pek rastlanmayan yuvarlak pencere düzeni ve tavuskuşu kuyruğunu andıran biçimiyle ilginç bir eserdir. Tek şerefeli iki minaresi vardır. İç cephesi barok ve ampir üslupların karışımından oluşan bir dekorasyona sahiptir. Kubbeden kıymetli bir avize sarkmaktadır. Mihrap ve mimber kırmızı somaki mermerdendir.

Peygamberimizin okumaktan zevk aldığı Â’lâ suresi

Abdülmecid’in tuğrası

Camiinin kitabesi celi-sülüs hat ile yazılmış dört beyitten oluşmakla birlikte kitabe, batı tarzında akant yaprakları ile süslenerek tepelik kısmının ortasında Abdülmecid’in tuğrası yer almaktadır.

Deniz kenarında bir avlunun ortasında konumlandırılan camii, kubbe ile örtülü olup kubbeye geçiş elemanı pandantiftir. Yalnız farkı kubbenin büyükçe bir kaideye oturması yerine doğrudan doğruya duvarlar üzerine oturması ve ağırlığı taşıması için köşelere dikdörtfen biçimli yüksek ağırlık kulelerinin inşa edilmesidir. Kubbenin dört yönden kemerler ile taşındığı ve aydılığının yuvarlak kemerli pencereler ile sağlandığı görülür.

Dolmabahçe Meydanı’nın açılması sırasında avlu çevre duvarı ile cümle kapıları ve bazı birimleri ortadan kalkan caminin, önündeki Hünkar Kasrı ile birlikte sergilediği bugünkü durum orijinal değildir. Caminin ampir üsluptaki sekizgen planlı ve kubbeli muvakkithanesi ise meydan düzenleme çalışmaları esnasında cadde üzerinden kaldırılarak deniz tarafındaki halen bulunduğu yere nakledilmiştir.

Peygamberimizin okumaktan zevk aldığı Â’lâ suresi