27.06.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Kâmil Yaşaroğlu - Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi - Sorularınız için: kyasaroglu@gmail.com
“Salih amel” Allah’a ibadet ve insanların yararına yapılan faydalı işler demektir. Helal ve meşru olan her türlü iş, şayet düzgün, sağlam, dürüst yapılıyorsa bu salih amel olarak nitelendirilir. Kuran’da yüze yakın ayette, iman etmekle salih amel işlemek yan yana zikredilmiştir.
İman ile birlikte salih amel, müslümanın hayat anlayışını, belirlemektedir. Buna göre her meslek sahibi işini temiz ve düzgün yapmalı, hizmetin hakkını vermelidir ki, böylece helalinden kazanmış olsun. Salih bir müminin işi, çalışması, üretimi de aynı şekilde salih, yani dürüst olmalıdır. Zira salih olmayan iş, neticesi itibariyle karşı tarafı zarara sokacağından beraberinde kul hakkını getirecek; haksız ve haram kazanç ise o şahsın ibadetlerini dahi olumsuz etkileyecektir.
Salih amel, müslümanlara sadece ahiret mutluluğu değil, güzelliklerle dolu bir dünya hayatı da sunmanın yoludur: “ Erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi iş yaparsa, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükafatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” (en-Nahl 16/97).
‘Dünya hayatının süsü’
Kuran’da, “Mallar ve çocuklar dünya hayatının süsüdür. Ama kalıcı salih işler ise, rabbinin katında, hem mükafat yönünden hem de ümit bağlamak bakımından daha hayırlıdır.” (el-Kehf 18/46) buyrulmasına bakılırsa, “kalıcı” olmasının, salih amelin temel vasfı olduğu söylenebilir. Ancak bu kalıcı iyilikler, kulun ölümünden sonra geride bıraktıkları ile beraberinde götürdüklerini ifade eder. Nitekim bir hadisinde Sevgili Peygamberimiz, kulun, geride bıraktığı faydalı bilgi, kendisine dua eden salih evlat ve faydası süregelen sadakalarının sevabından, ölümünden sonra dahi yararlanmaya devam edeceğini haber verir. Yine Peygamber Efendimizin haber verdiğine göre, “Üç şey ölüyü (mezar kadar) takip eder; ikisi geri döner, biri kalır. Ailesi, malı ve ameli onu takip eder. Ailesi ve malı geri döner, ameli kalır.
Salih kullar, kendileri için Allah’ın gönüllerde sevgi tohumlarını yeşerttiği güzel insanlardır. “ İman edip de salih davranışlarda bulunanlara gelince; onlar için Rahman, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır” (Meryem 19/96). Peygamber Efendimiz, “Allah bir kul hakkında hayır isterse, o hayrı işlemeye onu yetkili kılar” buyurmuşlar, ashab-ı kiramın, “Allah bunu nasıl yapar ya Resulallah?” sorusuna da, “Ölümden önce o kulu salih amel işlemeye muvaffak kılar.” cevabını vermiştir.
Tevbe etmek yetmez
Gerçekten de inananlar, başkalarından gördükleri kötülükleri onlara iyilik yaparak gidermeye çalıştıkları gibi, başkalarına yaptıkları kötülükleri ve kendi günahlarını da ancak salih amelle düzeltebilirler. Başkasına yapılan bir haksızlık veya bir kötülüğün bağışlanması için sadece pişman olup tevbe etmek yetmez. O haksızlığı düzeltmek de gerekir. Örneğin gereksiz yere başkasının onuruyla oynayarak ve ona ait bir malı zimmetine geçirerek haksızlık yapan kimse, kıyamet günü gelmeden önce yaptığı bu haksızlığı telafi etmelidir. Ya hak sahibiyle helalleşmeli veya hakkını geri ödemelidir. Bunu yapmadığı takdirde işlediği salih amellerini de kaybeder (Diyanet İşl. Bşk. tarafından yayımlanan Hadislerle İslâm isimli eserden derlenmiştir.)
Bir ayet
“Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlarla gibi mi tutacağız?” (Sâd 38/28)
Bir hadis
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah şöyle buyurdu: ‘Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına gelmeyen şeyler hazırladım.”
2 soru 2 cevap
- İstiâze nedir?
Her türlü kötülükten korunabilmek için sözle Allah’ın yardım ve himayesini istemeyi ifade eder ve bunun için “eûzü, maazallah” (Allah’a sığınırım), “neûzübillâh” (Allah’a sığınırız) ibareleri kullanılır. Kuran-ı Kerîm’de belirtildiğine göre Hz. Nûh bilmediği şeyi istemekten, Yûsuf kendisine şehvetle yaklaşan kadından ve kardeşleriyle arasında cereyan eden olaylarda hata yapmaktan, Hz. Musâ kavmine karşı alaycı tavır takınmaktan ve âhirete inanmayan kibirlilerle onların düşmanlıklarından Allah’a sığınmışlar ve onun yardımını istemişlerdir.
Hz. Peygamber’e de başta şeytanların vesveseleriyle kalpleri kin dolu olanların ve hiçbir delile dayanmadan Allah’ın âyetleri hakkında tartışanların kötü niyet ve davranışları olmak üzere çeşitli şerlerden Allah’a sığınması emredilmiştir. Hz. Peygamber bütün kötü sıfatlardan, fayda vermeyen işlerden, şeytanın vesvesesinden, dünya ve âhirette insana eziyet veren şeylerden Allah’a sığınmış, bu maksatla daha çok İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini okumuş, bunu ashabına da tavsiye etmiştir.
- Abdest ve namazda vesvese ibadetlere zarar verir mi?
Abdest, gusül ve namaz gibi ibadetlerin tam olarak yerine getirilip getirilmediği veya gerektiği gibi yapılıp yapılmadığı hususunda aşırı derecede şüpheye kapılarak aynı uygulamayı defalarca tekrarlamak bir tür hastalık durumudur. Abdestte karşılaşılan vesveseye karşı nasıl hareket edilmesi gerektiği hususunda Resulullah şöyle buyurmuştur: “Abdeste musallat olan bir şeytan vardır. Onun için abdest ve gusülde su vesvesesinden korunun.” Dolayısıyla bu durumu ciddiye almayıp itidali korumak, Hz. Peygamber’in uyguladığı ölçülerden sapmamak gerekir.
Hz. Peygamber’in son günleri
Resûl-i Ekrem vefatından önceki hastalığı sırasında mescide çıkamamıştı. Hz. Ebû Bekir’in namaz kıldırmasını emretti ve son günlerini Hz. Âişe’nin yanında geçirdi. Kendisini iyi hissettiği bir gün mescide gitti; halka namaz kıldırmakta olan Hz. Ebû Bekir geri çekilip mihrabı kendisine bırakmak istediyse de devam etmesi için işarette bulundu ve yanında namaz kıldı. Vefat ettiği günün sabah namazından sonra Hz. Ebû Bekir kendisini ziyaret etti ve hastalığının hafiflediğini görünce izin isteyip evine döndü. Ancak Hz. Peygamber’in hastalığı ağırlaştı.
Kaynakların belirttiğine göre Resûl-i Ekrem’in son nefeslerinde vurguladığı bazı hususlar şöyledir: “Peygamberlerinin kabirlerini secde yeri edinen kişileri Allah kahretsin!”; “Allah hakkında hüsnüzan sahibi olun, hiçbiriniz Cenâb-ı Hakk’a hüsnüzan beslemeden ölmemelidir.” Resûlullah vefat etmeden önce, “Lâ ilâhe illallah, ruh teslimi ne zor şeymiş!” dedi ve Hz. Âişe’nin kolları arasında “maa’r-refîkı’l-a‘lâ” (en yüce dosta) sözüyle ruhunu teslim etti.
Hazreti Peygamber’den bir dua
“ ... Allah’ım, beni amellerin en güzeline ve ahlakın en güzeline kavuştur. Onların en güzeline ancak sen ulaştırırsın. Beni kötü işlerden ve kötü ahlaktan muhafaza et. Bunlardan ancak sen koruyabilirsin.
İftar duası
“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin”
BURSA ULU CAMİ
35 yıldır kulede iftar