GündemSonumuz ne olacak?

Sonumuz ne olacak?

20.08.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Hatay Cilvegözü Sınır Kapısı bu sene kimsesiz. Savaş var, bayramlaşma yok. Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, hemen her cümlede iki kelimeyi kullanıyor: ‘İnşallah’, ‘Elhamdülillah’. Bayramda diğer günlerden daha fazla iyi şeyler temenni ediliyor, şükrediliyor

Sonumuz ne olacak

Cilvegözü Sınır Kapısı’na 45 kilometre uzaklıkta bulunan Bohşin köyü, kamplarda yer bulamayan Suriyelilere evlerini açmış. Şimdilik 80 sığınmacının evlerde kaldığı tahmin ediliyor. Bedir Murat (47), eşi Feride ve 4 çocuğuyla 25 gün önce Hama’dan kaçmış. Çadırkentte yer bulamayıp sokakta kaldıklarında imdatlarına amca oğlu Mehmet Güleryüz yetişmiş. Akrabalarına sahip çıkan Mehmet bey, aileye bir ev bulmuş:
“Etraftan eşya topladık, yaptık burayı. Elimizden geldiğince yardım etmeye çalışıyoruz. Artık patlıcan, biber ne varsa paylaşıyoruz.”

‘Kimsemiz yok’
Mahallelinin yardımlarıyla döşenen ev çıplak ama ailece kafalarını sokacak bir yer bulduklarına şükrediyor Bedir amca: “Bahçemize bomba düşünce terk etmek zorunda kaldık. Bu köy de olmasaydı sokaklarda ölmüştük. Buradaki insanlar çok yardım ettiler, sağ olsunlar.”
Çocuklar da “Elhamdülillah” memnun. 12 yaşındaki Berat, olaylar kızışınca önce Lübnan’a ablasının yanına gönderilmiş. Aile Hatay’a yerleşince çıktığı Suriye aktarmalı yolculukta, askerler yolunu kesince korkudan bir süre kendine gelememiş. Evin hanımı Feride Murat’a dönüyorum. Bayramın ilk günü nasıl geçiyor? Kırık bir gülümsemeyle, “Sabahtan beri ağlıyoruz. Bayramlaşacak kimsemiz yok” diyor.

Telefon elden ele...
İçeri buyur ediliyoruz. Salon olarak kullanılan evin tek odasında yerlere döşek ve halı serilmiş. Hanenin “ağır toplarından” ismini vermeyen genç bir adam, muhaliflerden. Sıklıkla Halep’e gidip geliyormuş. Yaralılara Türkiye’den sargı bezi, ilaç götürüyormuş. Karşısında, eski komutan Ali Şeyh. Özellikle yazmamızı istiyor: “Kamplardan Suriye’ye yardım gitmiyor. Herkes böyle sanıyor ama yok öyle bir şey.”
Derken gül desenli bardaklar içinde bayram çayı geliyor. Bedir amca, “Madam” diyerek bir bardak uzatıyor. Sohbet devam ederken, elden ele gezen bir telefon. Ali Şeyh’in öldürülen kardeşinin cesedi bu. Vurulduktan sonra kafası ikiye ayrılmış. Çocuklar herkesten meraklı, biri alıp diğerine gösteriyor.

‘Yurdu terk etmek zor’
Bohşin’den sonraki durağımız Yayladağı. Nurettin Beyhan, Libya’da çalışıyor. Annesi Hüsniye teyze, babası Muhammed amca ve kardeşleri Cafer ile Mustafa, Lazkiye’den kaçınca atlayıp yanlarına gelmiş. Beyhan ailesi, Türkmen. Hüsniye teyze, evlerinin bahçesine saplanan ancak şans eseri patlamayan bombayı anlatırken heyecanlı:
“Ay ne korktum kızım, neredeyse ölecektim!”
Nurettin bey, ailesinin kampta kalmalarına içi el vermeyince Yayladağı’nda 400 liraya ev tutmuş:
“Kampta durum çok vahimdi. Orayı beğenmeyince eve getirdim.”
Geniş aile yıllardan beri ilk kez bayramda bir arada olmaktan mutlu ama yine de bayramı evden uzaktan geçirmenin burukluğu var. “Sabah biraz ağladık sızladık, geçti gitti” diyor Hüsniye teyze.
Oğlu Cafer bey, 1982 Hama katliamını protesto ettiği için ortaokulda 15 yaşındayken cezaevine girmiş. Ailesi uzun süre akıbetinden emin olamamış. 2004 yılında özgürlüğüne kavuşan Cafer bey, şimdi evli ve bir kızı var. Kızı 2,5 yaşındaki Özlem’in kampta geçirdikleri ilk gece yaşadıklarını anlatmaya başlayınca, sözü daha ilk kelimede yarıda kalıyor. Gözleri dolunca, salonu terk ediyor. Yaşlı gözlerle döndüğünde dinliyoruz: “Kızım ilk gece hiç uyuyamadı. ‘Baba, eve gidelim. Burası bizim evimiz değil’ dedi sabaha kadar. İnsanın yerini yurdunu terk etmesi öyle kolay bir şey değil...”

Haberin Devamı

Sonumuz ne olacak

Bohşin köyünde akrabalarının yanına sığınan Suriyelilere, Hataylı vatandaşlar ellerinden gelen yardımı gösteriyor.

Sonumuz ne olacak

Suriyelilerin bir çoğunun yatacak bir yatakları bile yok.

Savaş provası!
Bohşin ve Yayladağı sokaklarında hemen her erkek çocuğunun elinde oyuncak silah. Ufaklıklar, savaş provasında gibiler. Nişan alan, pusu kuran, ateş eden... İsmail de o çocuklardan biri. Annesi Nesrin Hanım ile Yayladağı’na kurulan kampta kalan İsmail, bayram gezmesinde. Ali ve Hatice çiftinin kendileri gibi Türkmen olan iki aileyle paylaştığı evdeyiz. Bahçeye atılmış paslı sandalyeler kırık dökük. Ali bey, makine mühendisi. Hatice hanım, ilkokul öğretmeni. Aile, Lazkiye’den kaçalı 5 gün olmuş. Kampı kendi deyişleriyle “yaşama sıkıntısı” olduğu için tercih etmemişler. Evde 10 kişi kalıyorlar. Suriye’de hali vakti yerinde olan aileler, şimdilerde Yayladağı’na alışmaya çalışıyor. Bayramı gurbette geçirdikleri için efkarlı ama her şeye rağmen umutlular. Bu günler de geçecek. Mehmed Uzun’un bir romanında dediği gibi: “Asıl felaket umutsuzluktur. Bu günler, çabuk geçer.”