04.09.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Sevilay Ağar / Haber Merkezi
Akıllı telefonlar, internet... Teknolojik gelişmelerin paralelinde ‘hızlı ol ve tüket’ sloganıyla şekillenen 21. yüzyıl toplumunun olmazsa olmazları. İnsanoğlunun ‘biz bunlar yokken ne yapıyormuşuz’ diyecek kadar vazgeçilmezleri arasına giren bu iletişim araçlarında en uğrak adres ise sosyal medya. Ziyaretçilerini müdavimi haline getiren bu alan günümüzde o kadar etkili ki özellikle gençlerin yaşam tarzlarını, tercihlerini hatta konuştuğu dili bile değiştirebiliyor. Birbirlerine attıkları kısa mesajlarda sesli harflere ihtiyaç duymayan yeni nesil, sosyal medyada bu durumu bir adım ileriye taşıyarak sadece kendilerinin anlayabildiği yeni bir dil geliştirdi ve bunu sadece yazışma değil, iletişim dili haline de getirdi. Peki bu sosyal medya dili sanal dünyanın sevimlilikleri diyecek kadar önemsiz mi, yoksa Türk Dil Kurumu’na bu konuda ‘Özenli Türkçe Çalışma Grubu’ kurduracak kadar ciddi mi?
Milliyet’e konuşan Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Abulfez Süleymanov, dilin günlük hayatta diğer insanlarla iletişim kurmak için kullandığımız “konuşma dili” ve “yazı dili” olmak üzere iki yönü olduğuna belirtiyor. Konuşma dilindeki doğallığın bir kültür ve edebi dil olan yazılı dil için geçerli olmadığına dikkat çeken Süleymanov, “ Çünkü yazının kendine mahsus bir ciddiyeti vardır ve her ne şartta olursa olsun sululuğu kaldırmaz” diyor.
Sosyal medyanın günlük konuşma dilini yazılı dile aktararak yeni bir ara dil ortaya çıkardığını belirten Abdulfez Süleymanov, bazı dilbilimcilerin yeni bir lehçenin oluşması şeklinde de tarif ettiği bu sürecin küresel etkileri için şu örneği veriyor: “Bazı ülkelerde bu dile ayrı isimlendirme de yapıldığı görülmektedir. Örneğin 10.000 kelimeden oluşan sanal yazışma sözlüğünün oluştuğu Rusya’da bireylerin sosyal medya yazışmalarında kullandığı bu dilin adı mizahi bir anlamı olan ‘Olban dili’ olarak isimlendirilmiştir.”
‘Dil düşüncenin evidir’
Günümüzde insanların zamandan ve hızdan tasarruf etmek için kullandığı bu dilin kültürel yozlaşmayı da beraberinde getirdiğini belirten Süleymanov, sosyal medyanın bireyin düşüncel gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerini şöyle anlatıyor: Son dönemlerde yazılım alanında üst seviyeleri yakalamış Hint ve Kore dillerinden alıntılarda sanal ortamda giderek yaygınlaşmakta ve uluslararası literatürde Hintçe ve İngilizce’nin karışımı olan ‘Hinglish’ ve Korece ile İngilizce’nin karışımı olan ‘Konglish’ olarak ifade edilen anlatımlar devreye girmekte. Bu süreçle birlikte gençlerin kendini ifade etmekte zorlandığını görüyoruz. Çünkü kelime dağarcıkları çok sınırlı. Oysa dil, düşüncenin evidir. Kelime dağarcığınz ne kadar zenginse düşünce hayatınız da o kadar zengindir. Öte yandan kısaltma ile konuşan ve zamana karşı yarışan gençler uzun metin okuma, kavram ve analiz etmede problemler yaşayabilmektedir. Bu da eleştirel ve yaratıcı düşüncenin gelişmemesine, bireylerin entelektüel olarak farklı bakış açıları kurgulayamamalarına neden olmaktadır. Maalesef günümüzde yazarların, düşünce insanlarının dile kazandırdıkları, anlam içeriği zengin yeni kelime ve terimlerle değil; programcı ve yazılımcıların, sosyal medya mühendislerinin devreye soktuğu ne olduğu belli olmayan kelimeler ve işaretler üzerinden iletişim sağlanıyor.
‘Milli bilinç yozlaşır’
Süleymanov, sosyal medya dilinin birçok alanda etkin olmasının yarattığı tehlikeye şu sözlerle dikkati çekiyor: “Özellikle bilim dili, yaratıcı-üretici düşüncenin yansıdığı en önemli araçlardan biridir. Bireyin düşünce boyutunda ortay çıkan bilimsel kavramların bilim üretimi sürecinde biçimlenmesi; ancak anadilinin gücüyle olanaklıdır. Bir toplum bu araçtan yoksunsa, teknolojik üretimi yapacak bilimsel birikim ve donanım alanında da sorunlar yaşayacaktır.”
‘Doğru olanı yapmanın yanlış olduğu algısı var’
Peki, sosyal medya dilini etkin kullanan gençlerin bu kuralsız iletişim dilini tercih etmelerinin nedeni sadece etkileşim mi? Yeni neslin bu tavrının altında yatan en önemli sebebin kendini kanıtlama çabası olduğunu belirten sosyolog Süleymanov, çoğunluğa dahil olma psikolojisiyle hareket eden gençlerle ilgili şu tespitte bulunuyor: Yazım kurallarına uyanları fazla resmi hatta gergin bulup, eleştiriyorlar. Sanal alemde, dil konusunda, doğru olanın yapmanın yanlış olduğu gibi bir algı oluşmuş durumda. Önemli olan doğru yazmak değil, herhangi bir eylemin karşılığı olan özgün ve yeni bir kelime üreterek bunu devreye sokmak. Burada özenti de var tabii, kendine özgü bir tarz oluşturma çabası da. Sosyal ağlarda genellikle sesli harf yoksunu yapılan sohbetlerde, bu kullanıma dikkat edenlerin oranıysa sadece yüzde 20 civarında. Yakında karşılıklı yazışmadan konuşamayacaklar belki de.