Gündem 'Soykırım'la yatıp kalkmıyoruz

'Soykırım'la yatıp kalkmıyoruz

15.05.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Onlarca insanla konuştum Ermenistan'da, iki hadise dışında "Soykırımı tanıyor musun?" diye soran olmadı. Konu açıldı ama her seferinde "Böyle bir şey olmasa ne iyi olur" tonunda konuşuldu

Soykırımla yatıp kalkmıyoruz

"Ee, tabii. Her millet kendinde eksik olana içermiş."İtiraf edeyim fotomuhabiri arkadaşım Yurttaş daha hızlı tepki verdi. Ben böyle çıkışları ciddiye alamadığım için sinirlenemedim bile. Müze Müdürü Bagrasyan Lavrenti durumu yumuşatmaya çalıştı ve sonra başladı 4 bin yıl öncesinden anlatmaya. Tahmin edebileceğiniz üzere uzun hikâye malum meseleyle sona erdi:"Soykırım için özür dileseniz, ne olur?" diye yumuşak sordu Lavrenti, şahsen benim özür dilemem gerekiyormuş gibi bir tonda. Suçluluk hissetmem gerekiyordu sanki. Sadece müze müdürü değil, aynı günün gecesinde "Cheers" adlı bir mekânda, uzun saçlı "rocker" işletmeci de "Soykırımı tanımıyorsanız lütfen burayı terk edin" derken aynı suçluluğu hissetmemi bekliyordu. Patlayan şampanya köpüklenirken bu küçük hoş geldin partisinin tatsız laf sokuşturmalarıyla bölüneceğini düşünmemiştik elbette. Fakat yüzümüze "Hadi bakalım! Ne diyeceksiniz" gibi bir meydan okumayla bakarak müzeyi dolaştıran hanım (ismi lazım değil) tam kadeh kaldırırken "Türkler de 'şerefe' diyerek içiyor, değil mi" diye sorup çaktı "ucuz golü"nü: Adam, "Ararat"ın resmini gösteriyor, "Orası bizim, sizin değil" diye çıkışırken Ağrı Dağı'nı o gece ona vermem gerekiyormuş gibi davranıyordu. Hemen yanındaki Che Guevara resmini göstererek sordum ben de:"Bütün dağlar için konuşmuş bir adamın resmini asıp sonra da o dağ senin-benim diye tartışmak komik değil mi?"Kabul etti, güldü.Onlarca insanla konuştum Ermenistan'da, bu iki hadise dışında biri bile "Soykırımı tanıyor musun?" diye sormadı. Konu açıldı ama her seferinde "Böyle bir şey olmasa ne iyi olur" tonunda konuşuldu. İki ülkede de o ülkelerin hassasiyetlerinin arasından kendine yol bulmaya çalışan diyalog yanlısı, sınırların açılması taraftarı insanlar var elbette. Ermenistan'da bu işin öncülüğünü yapan da "Açık Diyalog Merkezi." Yöneticisi Lilith Bleyan, tatsız deneyimlerimizi anlatınca gülmeye başladı:"Böyle insanlar var tabii. Soykırımdan başka hiçbir şey konuşamazlar. Ama bu ülkenin çoğunluğu böyle değil. Burada soykırımla yatıp soykırımla kalkmıyoruz elbette."Bleyan, iki halkın da psikolojik engelleri aşıp konuşmasından yana. Bleyan'a göre konuşma da soykırımla başlamamalı: Che ve dağların mülkiyeti "Başka birçok şey var konuşabileceğimiz. Ama soykırımla başlayınca başka hiçbir şey konuşamaz hale geliyoruz."Bleyan'ın eşi Vahe Hovhannisyan da Devlet Başkanı Koçaryan'ın danışmanı. Hovhannisyan'ın "STK'lar ve Devrimler" adlı da bir kitabı var. Bleyan ve eşi, Ermenistan'ın diyalog yanlısı yeni kuşağını temsil ediyorlar ve ikisi de kendileri gibi düşünenlerin çoğunlukta olduğunun altını çiziyorlar:"Devrimci Ermenistan Partisi'dir bu konuyu merkeze alan ve aldıkları oy yüzde 6. Giderek da azalıyor. Gerisini siz düşünün."Lilith Bleyan özellikle belirtiyor:"Artık yavaş yavaş soykırım meselesinde o dönemdeki Ermeni politikacıların da suçu olduğu görüşü ağırlık kazanmaya başladı. Bu görüş, Ermenilerin Türklere karşı duyduğu sempatiyle yaygınlık kazanabilir." Makul zemin nerede? Akın akın çocuklar çıkıyor tepeye, otobüslerle. Halk arasındaki ismiyle "Kırlangıç Yuvası"na bir okul gezisi daha. 24 Nisan haftası boyunca kırmızı laleler atacaklar onların "Soykırım Müzesi", bizim ise "Sözde Soykırım Müzesi" dediğimiz anıta, hiç sönmeyen bir ateşin kenarına. İçeri girip son derece rahatsız edici fotoğraflar ve tarihi belgelerle dolu müzeyi gezecekler. Bütün Ermenistan yapılarının taşı olan tüf taşı üzerine kazınmış "Batı Ermenistan" diye Türkiye'yi gösteren haritaya bakacaklar. Bir kez daha beslenecek bir hayal, bir nesil daha kaderlerini bir acılı hikâyenin ipliğiyle örecek. 'Kırlangıçlar' geri dönmeyecek Belki bir nesil daha kendisini acılı hikâyeler üzerinden tarif edecek. Acı bir şey yaşandığını herkes kabul edecek ama "soykırım" sözcüğü siyaset masalarında çekiştirilecek. Bütün o acı hikâyeler bir kez daha o masalarda malzeme olacak. Hayata devam etmek için, yeni hayatlara başlamak için acılarımızın ne kadarını unutmalıyız? Geçmişin acılarını nereye koymalıyız? Kapalı sınırlarıyla "toprağa kilitli" Ermenistan şimdi bu soruyu soruyor kendine. Kimilerinin tek hazinesi o acı hikâyeleri, yapıştıkça yapışıyorlar. Kimileri ise insanlık tarihinin zaten hep kanlı bir destan olduğunu biliyor, Ermenistan'ın geleceğinin geçmişine takılıp kalmasını istemiyor. Kimileri için ilişkinin olmazsa olmazı "soykırımın tanınması", kimileri için hakikaten de sadece "duygusal bir mesele." Yeni hayatlara başlamak Bizim için de çok tanıdık bir soru Ama her iki ülke de birbirinin saldırısından şüphelenip planlar yaparken, bir yüzyıl önce yaşadığımız bir acı, masalarda pazarlık konusu olmaya devam ediyor. "Acımızın peşini bırakırsak ihanet etmiş olur muyuz geçmiş nesillere?"Bizim için de çok tanıdık olan bu soruyu soruyor Ermenistan kendine. Natalya: Yüz yıl kabul etmedilerse yüz yıl daha kabul etmezler.Armen: Ama o yüzyıl boyunca bizim bağımsız bir devletimiz yoktu. Bu, fark yaratır.Natalya: Onlar soykırımı kabul etmeden bizim ilişki kurmamız insanî olur mu?Hovhannes: Ama biz çocuklarımız için güzel bir gelecek istemiyor muyuz? Bunun yolu Türkiye ile ilişki kurmak.Gaya aralarına giriyor:"Sizinle konuşurken, bizim ağır bir sorumluluğumuz var. Eğer soykırım meselesini bir kenara bırakalım dersek kendimizi ihanet etmiş gibi hissetmemiz gerekiyor." Ermeni gençlerin toprak çelişkisi Hepsi üniversite öğrencisi, hepsi dört dil biliyor. Çok iyi bir eğitimden geçmişler ve tıpkı buradaki gençler gibi işsiz kalacaklarından korkuyorlar. Çünkü sınırları kapalı, çünkü taşıdıkları ağır bir yük var. Ben sorunca Natalya anlatıyor:"Ne zaman mı öğrendik? Ben kendimi bildim bileli biliyorum soykırım meselesini. Kardeşlerim 'Türkler bize saldırınca ne yapacağız' konulu bir oyun oynadılar yıllarca."Anlattıklarına göre hepsi 10 yaşındayken, müfredat gereği öğrenmeye başlıyorlar soykırım meselesini. Ama uluslararası ilişkiler okuyan Gaya ekliyor:"Başlangıçta Türkleri düşman olarak öğreniyoruz ama ardından halkların düşman olamayacağını anlıyoruz hepimiz." 10 yaşında düşmanlık Türkçe de öğrenen, Ankara siyasetini yakından takip eden Hovhannes bir diplomat gibi yaklaşıyor olaya:"Bizim sınıra yakın bölgelerinizin, Türkiye'nin Batı'sına göre daha az gelişmiş olduğunu biliyoruz. Eğer sınır açılırsa o bölgelerin kalkınacağını düşünüyoruz. Avrupa'da da problemli ülkeler var ama sınırı kapatmıyorlar. Biz genç bir ülkeyiz ama kapalı sınırlar, çatışmalar tünelin sonundaki ışığı karartıyor bizim için."Arkadaşı Hovsef atılıyor:"Sınır açılınca kimse kimseye saldıracak değil. Türkiye toprak isteriz diye tedirgin. Toprak isteyen varsa delirmiş olmalı."İşte o anda buluşmanın başından beri konuşmayan Aram ve Gor konuşuyor:"Evet, biz topraklarımızı geri alacağız. Türkiye 'Soykırım var' demezse masaya oturulmaz."Aram ve Gor, diğer gençlerin "Öff be!" gibisinden, yarı alaycı tepkisiyle karşılaşıyor. Hovhannes kulağıma eğilip gülerek söylüyor:"İşte bizim de 'bozkurtlar'ımız var!" 'Çatışma ışığı karartıyor' Diaspora-Ermenistan tartışması canlı canlı: "Benim için Ermenistan turistik bir yer. Niye yatırım yapayım? Para kaybetmek için mi? Burada müthiş yolsuzluk var."Paris'te yaşayan, İstanbullu (!) Arto Bülent Kilimli, hali vakti yerinde bir halı tüccarı. Düzgün Türkçesi ile söyledikleri, Türkoloji okumuş televizyon muhabiri Haygaram Nahabedyan'ı sinirlendiriyor:"Siz diasporadakiler de ayrıcalık istiyorsunuz yatırım yaparken!""Buradakiler kapitalizmin acemisi. İş yapmayı bilmiyorlar" diye devam ediyor Arto, "Hem zaten ben kendimi buradan ziyade Türkiye'ye ait hissediyorum."O anda işte asıl mesele başlıyor. Ermeni meselesini "tuzu kuru" diaspora geriyor Haygaram'a göre. Arto'ya göre tam tersine. Biz değil, siz suçlusunuz! Bir tüccar maharetiyle Arto bağlıyor konuyu:"Biz Türkiye'ye aitiz. Ama bunu bilmeyenlerden çıkıyor mesele!"Erivan'a birkaç oyun, birkaç müze için gelen Arto biletleri gösteriyor:"Nasıl buraya ait olayım? Bak, gideceğiz oyuna. Dillerini bile anlamıyorum. Başka bir Ermenice konuşuyorlar burada." Tuhaf bir karikatür gibi: Ermeniler, bir tek Türkçe anlaşabiliyorlar... 'Biz Türkiye'ye aitiz' İncil'de "Ararat" adıyla geçen Ağrı Dağı, çeşitli dini kaynaklarda Ermenilerin ruhsal evi olarak gösterilir. Ermenistan'ın sembolü olan dağdan, İncil'de (Eski Ahit) Nuh'un gemisinin oturduğu zirve olarak söz edilmiştir. Yaradılış 8:3: "Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu." 1950'lerde havadan çekilen fotoğraflarda dağdaki gemiye benzeyen şekiller Nuh'un gemisinin kalıntısı olarak yorumlanmış, buna "Ararat Anomalisi" denmiştir. Ermeniler ve Ararat Ermenilerin sınır duası!Ermenistan'da kadınlar kocasız!'Türkiye Silikon Vadisi kursun' YARIN