06.05.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:
‘Kuran’ı ağır ağır oku’
Her konuda olduğu gibi müminin Kuran’la ilişkisi konusunda da en büyük örnek Allah’ın Elçisi’dir. O, Kuran’ın nasıl okunması gerektiğini Yüce Yaratıcı’dan öğrenmişti. Bir defasında vahiy alırken inen ayetleri hızlı hızlı tekrar etmeye çalışmış, “Onu aceleyle almak için dilini kımıldatma’’ (el-Kıyame 75/16) şeklinde uyarılınca bu acelecilikten vazgeçmişti. Sevgili Peygamberimiz, “Kuran’ı ağır ağır, tane tane oku.” (el-Müzzemmil 73/4) şeklindeki ilahi emri titizlikle uygular, Kur’an okurken ayetlerin arasında bir müddet duraklar sonra devam ederdi. Secde ayeti geçtiğinde secde ederdi. Allah’ın yüceliğinden bahseden bir ayet geldiğinde tesbihatta bulunur, dua edilmesi gereken bir konu geldiğinde durup dua eder, Allah ‘a sığınılacak hususları ihtiva eden bir ayet okuduğunda ise okuyuşuna ara verip Allah’a sığınırdı.
Namaz kılarken Fatiha okuyan kişinin dilinden dökülen her ayete Allah’ın anında cevap verdiğini, dolayısıyla Cenab-ı Hakk’ın Kur’an okuyana bizzat karşılık verdiğini söylerdi. Kur’an okumanın insana verdiği huzura sığınarak sıkıntılı bir durumla karşı karşıya kaldığında namaz kılardı.
Düzenli Kur’an okumak, Peygamber Efendimiz’in (sav) aksatmadığı ve çok önem verdiği bir sünnetiydi. Evde, mescitte, namazda, yolculukta, gündüz veya gece hep Kur’an okurdu.
Harabe ev benzetmesi
Öte yandan, Allah Resulü , Kuran’ı güzel sesle ve usulüne uygun okumaya itina gösterirdi. Bu konudaki yeteneğiyle tanınan sahabilerden Ebû Musa el-Eş’ari’ye, “Hz. Davud gibi güzel sesle ve ahenkle okuduğu” için övgüde bulunmuştu. Peygamber Efendimiz, Kur’an-ı Kerim’i düzgün okumayı ve ayetlerin anlamlarını kavrayabilmeyi önemsediği kadar, inananları Kuran’ dan sureler ezberleyerek hafızalarında taşımaya da teşvik ederdi. Kalbinde ve hafızasında Kuran’dan hiçbir şey bulunmayan kişiyi, “harabe bir eve” benzetmiş, “Kuran’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kuran’ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır” buyurmuştur.
Mukabele böyle başladı
Her yıl ramazan ayında, o yıl içinde inenler dahil, o ana kadar nazil olan ayetlerin tamamını Hz. Cebrail’e okur, onunla karşılaştırma ve karşılıklı okuma yapardı. Bugün ramazanda yaygın olarak sürdürülen ve bir kişinin Kuran-ı Kerim’i okuyup diğerlerinin takip etmesine dayanan “mukabele” uygulaması böyle başlamıştır.
Peygamberimiz ömrünün son günlerinde sevgili kızı Fatıma’nın kulağına, “o yılın ramazanında Cebrail ile Kuran mukabelesini bir değil iki defa yaptıklarını ve bunu vefatının yaklaştığı şeklinde yorumladığını” fısıldamış ve bunun üzerine Hz. Fatıma ağlamıştı. Hanımı Hz. Aişe ise Resulullah’ın (sav) vefatından sonra gelip, “Onun ahlakı nasıldı?” diye soran bir kimseye, “Kuran okumuyor musun? Allah’ın Elçisi’nin (sav) ahlakı Kuran’dı” cevabını vermişti. (Diyanet İşl. Bşk. Hadislerle İslam isimli eserden yararlanılmıştır).
Sultanahmet Camii
İstanbul’u ziyaret eden yerli yabancı herkes tarafından hayranlıkla izlenen ve şehrin önemli simgelerinden biri olan Sultanahmet Camii, yine çok önemli tarihi eserlerlerimizden biri olan Ayasofya Müzesi’nin tam karşısında yer almaktadır. Sultanahmet Meydanı da ismini Sultanahmet Camii’nden almıştır. Bu değerli yapı Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’a armağan edilmiş en önemli eserlerin başında gelmektedir. Sultanahmet Camii, Osmanlı Sultanı
I. Ahmet tarafından 1609-1616 tarihleri arasında yaptırılmıştır.
Sultanahmet Camii’nde, birçok camide olduğu gibi sosyal ve kültürel içerikli pek çok yapıyı barındıran bir kompleks bulunmaktadır. Kompleksin içinde Kapalı Çarşı, Türk hamamı, aşevi, hastane, okullar, kervansaray ve Sultan Ahmed’in türbesi gibi eserler yer almaktadır. Caminin girişi, Sultanahmet’te yer alan ve Roma Devri’nden kalmış hipodrom tarafındadır. Bu değerli yapıda bir dış avlunun çevrelediği iç avlu ve esas mekân, yüksek bir podyum üzerindedir. İç avluya açılan kapıdan, şadırvan ve uyum içinde birbiri üzerine yükselen kubbeler görülür. İçeriye açılan üç kapıdan herhangi birinden girildiğinde, dış görünüşü tamamlayan boyama, çini ve vitray camlarının zengin ve renkli süslemeleri ile karşılaşılır.
RAMAZAN ORUCUNUN SEVABI
Ramazan orucu tutmaya başlayan bir kimse daha sonraki günlerde oruç tutmaktan vazgeçerse ne gerekir?
Ramazan ayında her günün orucu başlı başına ayrı bir ibadettir. Bundan dolayı her gün için oruç tutmaya ayrıca niyet etmek gerekir. Dolayısıyla bir günün orucundaki bozukluk, diğer günküne engel olmaz. Bu bakımdan ramazan orucu tutmaya başlayan bir kimse daha sonraki günlerde mazeretsiz olarak oruç tutmaktan vazgeçerse, sadece tutmadığı günlerin orucunu kaza etmesi gerekir, keffaret gerekmez. Zira keffaret, orucu mazeretsiz olarak kasten bozma durumunda söz konusudur. Ancak ramazan orucunun mazeretsiz olarak tutulmaması büyük günah olup, kazasıyla birlikte tövbe etmek de gerekir. Ayrıca ramazandan sonra tutulan oruç, ramazanda tutulan orucun sevabını karşılamaz. Hz. Peygamber bir hadisinde, ramazanda mazeretsiz olarak tutulmayan bir günü, bir sene boyu tutulan orucun karşılamayacağını belirtmiştir (Ebû Dâvûd, Savm, 38).
Sahabeden Ebu Züheyr başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor: “Bir gece Resulullah (sav) ile birlikte dışarıya çıkmıştık. Devamlı ve ısrarla dua eden bir adamın yanına geldik. Bunun üzerine Hz. Peygamber durup onu dinlemeye başladı ve ‘Eğer mühürlerse, kazandı’ dedi. Cemaatten birisi, ‘Ne ile mühürleyecek?’ diye sorunca, Allah Resulü, ‘’Amin diyerek. Eğer amin ile mühürlerse kazandı.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz’e soru soran kişi, dua eden adama gidip şöyle dedi: ‘Ey filan, ‘amin’ ile bitir ve müjdeye nail ol!” (Ebu Davud, Salat, 167).