Gündem Şüpheli çok gerçek yok

Şüpheli çok gerçek yok

24.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Uğur Mumcu cinayetinden sonra 11 hükümet, 7 başbakan, 14 içişleri bakanı değişti. Davayı 13 yılda toplam 6 savcı takip etti. Başbakandan bakana, savcıdan suç örgütü liderlerine kadar herkesin zanlısı oldu. Ancak gerçek katil veya katiller hâlâ sır

Şüpheli çok gerçek yok

Gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun 24 Ocak 1993'te evinin önünde bombalı bir saldırı sonucu öldürülmesinin ardından 11 hükümet, 7 başbakan, 14 içişleri bakanı, 6 savcı değişti. Ancak konuyla direkt ya da dolaylı ilgilenen hemen her kesim, kendisine göre bir cinayet zanlısını öne sürdü. İslami örgütler, bölücü örgütler, çeteler ve gizli servisler bile işin içine sokuldu. İtiraflarda bulunan, bilgi veren veya tanıklık yapanlar, bu örgütleri veya kişileri hedef gösterdi. Mumcu cinayetinden hemen sonra dönemin TBMM Faili Meçhul Siyasal Cinayetleri Araştırma Komisyonu üyesi SHP'li Mustafa Yılmaz, Mumcu'nun öldürüleceğini MİT'in bildiğini iddia etti. Ankara DGM Savcısı Ülkü Coşkun da, "Olayı devlet yapmıştır. Siyasal iktidar isterse çözülür" dedi. Savcı: Devlet biliyor 29 Ocak 1993'te dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Mumcu suikastıyla ilgili olarak "Bugüne kadar ismi geçmemiş örgütler var. İsim sormayın, söyleyemem" dedi. O güne kadar adı bilinmeyen İslami Hareket Örgütü (İHÖ) ortaya çıktı, 19 üyesi yakalandı. Gözaltı tutanaklarındaki tahrifatı dönemin savcısı Ülkü Coşkun "polislerin yorgunluğuna" bağlayınca, suikasta ilişkin değerlendirmeler sonraki yıllara kaldı.İHÖ'nün istihbaratçısı olduğu ileri sürülen İrfan Çağrıcı, 23 Haziran 1994'te İstanbul'da yakalandı. Olayın sorumlularından Şefik Polat'ın da önce yakalandığı, ardından serbest bırakıldığı, daha sonra da Almanya'ya iltica ettiği ortaya çıktı. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin de 23 Mayıs 1996'da, Mumcu'nun katilinin Çağrıcı olduğunu açıkladı. Demirel: Söyleyemem Ancak buna ilk itiraz, 30 Ağustos 1996'da, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'dan geldi. Kazan Mumcu'nun İsrail gizli servisi ajanları tarafından öldürüldüğünü öne sürerek, "Cinayetleri Müslümanlara yüklemeye çalışıyorlar. Göreceksiniz, cinayetin bu ajanlar tarafından işlendiğini ispat edeceğiz" ifadesini kullandı. Kazan, 'İsrail' dedi Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Cansever ise dört yıllık sessizliğini, Edirne Valisi olduğu 1997'de bozdu. İHÖ diye bir örgüt olmadığını söyleyen Cansever, "Kanımca olay yurtdışı bağlantılı" diye konuştu. 'Kanımca dış bağlantılı' 13 Mart 1997'de "Susurluk Çetesi'nin şifrelerini çözen" adam olarak tanınan Hanefi Avcı, Mumcu'yu İran bağlantılı taşeron bir örgütün öldürdüğünü söyledi. İran'ın Türkiye'de beş kadar taşeron örgütü olduğunu da açıklayan Avcı, İran'da devlete bağlı birkaç gizli örgüt bulunduğunu, Türkiye'deki taşeronları da bu örgütlerin yönlendirdiğini belirtti. Avcı: İran bağlantılı Mumcu cinayeti İBDA-C ve PKK adına da üstlenildi. Mumcu'nun "Türkiye'nin Celal Talabani'ye verdiği silahların PKK'ya gittiğini" öğrenmesi üzerine öldürüldüğüne ilişkin iddialarda kilit isim haline gelen emekli Albay Durmuş Coşkun Kıvrak, "Bence PKK öldürdü. Son kitabı Kürt İslam Ayaklanması'nı okursanız, neden öldürüldüğünü de bulursunuz" dedi. Kıvrak: PKK öldürdü Özgür Gündem gazetesinin el değiştirirerek Behçet Cantürk ve Yaşar Kaya'ya geçmesi, Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu'nun en çok değindiği noktalardan biri oldu. Ceyhan Mumcu, "Cantürk Güneydoğulu müteahhitleri, PKK ve onun sözcüsü olan bu gazeteye yardıma çağırdı. Uğur bunları yazdı ve başında Özal'ın bulunduğu Kürt lobisince öldürtüldü" dedi. Mumcu'yu Cantürk'ün öldürdüğünü söyleyen bir başka isim olan Güvenlik ve Yargı Muhabirleri Derneği Başkanı Ünal İnanç da, "Mumcu'nun öldürülmesinde tetiği Cantürk ve arkadaşları çekmiştir. Mumcu'yu 25 bin dolara uçurdular" diyordu. 'Kürt lobisinin işi' PKK itirafçıları Murat Demir ve Murat İpek ise Mumcu'nun katilinin Susurluk çetesi, bombacının da Velid Hüseyin olduğunu öne sürdü. İtirafçılara göre Kadir Karataş isimli bir itirafçı, Mumcu olayı için Mehmet Eymür ve Korkut Eken'in kendisini çağırttığını, o dönemde Şırnak'ta olduğunu, oradan Malatya'ya geçtiğini, üç tane C-4 bombası aldığını, Ankara'ya gelerek üç bombadan birini sileceklere, birini marşa, diğerini de bagaja bağladıklarını söylemişti. 'Susurluk'a dikkat' Mumcu suikastiını araştırmak üzere kurulan komisyon, ülkücü çete lideri Alaattin Çakıcı'nın cinayetten önce iki gün Büyük Ankara Oteli'nde kaldığını ve Hülya Ağansoy'a ait telefonla görüştüğünü saptadı. Bir dönem MİT'e çalıştığı da öne sürülen Tevfik Ağansoy, yıllar sonra arası açılan Çakıcı'ya "Benden korksun, Mumcu cinayeti dahil her şeyi anlatacağım" mesajını gönderdi. Ancak Çakıcı'nın adamları tarafından öldürüldü. Ağansoy anlatamadı Astsubay Hüseyin Oğuz da Mumcu cinayetini işadamı Tekin Coşkuner'in işlediğini, planlayıcılarının da Çakıcı, Eken ve Cem Ersever olduğunu iddia etti. Oğuz, evinde C-4 bulunan ve "Şişko Tekin" diye bilinen Coşkuner'in suikastı oyuncak bir arabanın içine yerleştirdiği bombayla düzenlediğini, eski istihbaratçılardan Uğur Tönük'ün de cinayet konusunda bilgisi olduğunu söyledi. Oğuz yalan beyanda bulunmak suçundan askeri mahkemeye sevk edilirken bile, Tekin'i yakından tanıyan Malatyalı bir kişinin "Erdal İnönü güvence versin, her şeyi anlatayım" dediğini söyledi. Kimse güvence vermedi, "Malatyalı" da konuşmadı. Oğuz, "JİTEM" dedi Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür de, Mumcu ile Bahriye Üçok cinayetlerinin, kullanılan teknik ve kişilikler bakımından birbirine benzediğini, bu cinayet teknolojisinin ancak devlet destekli grupların işi olabileceğini söyledi. Mumcu suikastından Eken ve arkadaşlarını sorumlu tutan Eymür, "Mumcu'yu ben yazacağım" dedi. Eymür: Ben yazacağım MİT'çi Yavuz Ataç da, geçen yıl suikasla ilgili olarak şunları söylüyordu: "İzinli olduğum gün olay yerindeydim. Suikasttan bir gün sonra Müsteşar Sönmez Köksal emniyete gidip olayla ilgili bilgi getirmemi istedi. Ben de 'Emniyete gitmeme gerek yok, ben gittim' dedim. O da 'Keşke gayriresmi gitmeseydin, haber verseydin' dedi. Bakın, çok önemli bir olay olmuş, önemli bir gazetecinin arabası bombalanmış. MİT 'Bunu araştırmak bizim görevimiz değil' diyor." Ataç: MİT ilgilenmedi 2000'de dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın başlattığı UMUT Operasyonu, 22 faili meçhul cinayeti içine alarak davaya doğru yol aldı. Abdullah Argun Çetin, Yusuf Karakuş ve Abdülhamit Çelik gibi isimlerin suçlu olmadığı anlaşıldı. Ardından Ferhan Özmen, Rüştü Aytufan ve Necdet Yüksel'e ulaşıldı. Üç kişi, "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs"ten ömür boyu hapse mahkûm oldu. Mahkeme de kararında, İran'ın suikastta önemli rol oynadığına hükmetti, ancak çelişkili iddialarla geçen yıllar hem operasyonun, hem de davanın inandırıcılığını azalttı. Tantan: Çözüldü sayılmaz Tevfik Ağansoy, "Çakıcı benden korksun, Mumcu cinayeti dahil her şeyi anlatacağım" dedi. Çakıcı'nın adamlarınca öldürüldü. Mumcu dosyasını alan savcı Kemal Ayhan, Haziran 1995'te ölü bulundu. Mumcu'yu öldürdüğü öne sürülen Velid Hüseyin, yetkililerin sınır dışı edildiğini söylemesine rağmen, Silopi'de zehirlenme sonucu ölü bulundu. Devletin ülkücüleri kullanmasını eleştiren Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, Mumcu öldürüldükten 24 gün sonra 17 Şubat 1993'te "Zamanı gelince konuşurum" dedi. Ama Bitlis, şüpheli bir uçak kazasında öldü. Astsubay Hüseyin Oğuz'un "Mumcu cinayetinin planlayıcıları arasında" dediği astsubay Cem Ersever öldürüldü. Umut Davası'nda yargılanan Muzaffer Dağdeviren, tahliye olduktan hemen sonra, 22 Eylül 2005'te Fatih'te öldürüldü. Dağdeviren'in Kürşat Yılmaz ve Haluk Kırcı'nın oluşturduğu çetenin üyesi olduğu anlaşıldı. 'Konuşurum' diyen öldürüldü Uğur Mumcu bugün anılıyor UĞUR MUMCU, bugün aralarında sendika, sivil toplum kuruluşları, basın yayın kuruluşları ve partilerden oluşan 50 kuruluş tarafından "Adalet ve Demokrasi Haftası" etkinlikleri ile anılacak. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın öncülüğüyle yapılacak etkinliklere, 24 Ocak 1993'te katledilen Mumcu'nun gazetecilik anlayışı kadar aydın olarak üstlendiği "Kuvayı Milliyeci" kimliği de damgasını vuracak.Mumcu'nun öldürüldüğü 24 Ocak ile Prof. Dr. Muammer Aksoy'un katledildiği 31 Ocak (1990) arasındaki hafta "Adalet ve Demokrasi Haftası" olarak adlandırılıyor. Bu hafta kapsamında demokrasi şehitlerini anımsatmaya çalışan sivil toplum kuruluşları, Kuvayı Milliye, Cumhuriyet ve ulusal bağımsızlık konularında panel ve sanatsal etkinlikler düzenleyecek. Uğur Mumcu Anıtı'na bugün 11.00'de çelenk konulmasıyla başlayacak olan etkinlik programı bir hafta sürecek. Etkinlik kapsamında çeşitli oyunlar sahnelecek, belgesel gösterimi yapılacak, fotoğraf sergileri açılacak, söyleşiler ve açıkoturumlar düzenlenecek.