01.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
0
Şimdi bayram kapıda. Evlerde tatlı bir telaş yaşanıyor. Önce bayram temizliği, sonra bayram alışverişi... Aynı anda provası yapılıyor, bayram ziyaretlerinin, kimlerin geleceğinin, kimlere gidileceğinin, verilecek harçlıkların... Ramazan, "elveda" derken geride son hediye olarak bayramı bırakıyor. Türk toplumu, bu anlamlı hediyeyi maziden beri kendisine ikram edilen şeker, lokum gibi algılamış. Öyle ki, bu algılamadan dolayı da "Şeker Bayramı" demeyi uygun görmüş. Bayramda, gidenin de gelenin de hakkıdır tatlı dilli, hoş bir sohbet ve o anda ikram edilen lokumlar, akide şekerleri... Çünkü "Ramazan boyu sabrettik, kötü ve tatsız olanlara dil sürmedik. Şimdi neden bozalım ağzımızın tadını" diyerek yaşamak istiyoruz şeker gibi bir bayramı.İşte bayram öncesi bir kere daha hatırlıyoruz o lezzet ustaları Hacı Bekir'i, Şekerci Ali Galip'i, Cemilzade'yi... Afyonlu ve Safranbolulu lokum ustalarını...Bir kere daha vitrinden seçip içerideki tezgâha yöneliyoruz, bayramı şeker bayramı yapmak için. Lokum, Osmanlıca "rahat ul-hulküm" yani "boğaz rahatlatan" kelimesinden türemiş. 15. yüzyıldan beri Anadolu'da bilindiği rivayet edilir. Ancak yaygınlaşması 17. yüzyıla rastlar. Lokumun mucidi olarak Hacı Bekir bilinir. Boğaz rahatlatan Bugün bütün şekerlerin adına lokum, diyorum. 230 yıllık bir gelenek Hacı Bekir. 460'tan fazla bayram görmüş. 10 padişaha, 10 da cumhurbaşkanına lokumlarını yedirmiş.Bir dünya markası olan "Türk lokumu", tadan herkesin damağında bir lezzet olarak duruyor. Çünkü o, bu topraklarda Hacı Bekir'in tezgâhında 2 asırdır ustalıkla yapılıyor.Yıl 1777'dir. Şekerci Bekir Efendi, Kastamonu'nun küçük bir ilçesi olan Araç'tan çıkıp İstanbul'a gelerek, Bahçekapı'da kendi imal ettiği akide şekeri ve lokumları küçücük bir dükkânda satmaya başlar.Türkiye'de 16. yüzyılda başlayan şekerleme imalatında, tatlandırıcı olarak bal, pekmez, su bağlayıcı, doku yapıcı olarak un kullanılır. 18. yüzyılda Avrupa'da "kelle şekeri" tabir edilen rafine şeker Osmanlı topraklarına girer. 460 bayram gördü Hacı Bekir bu şekeri havanda dövüp eriterek gül, tarçın gibi aroma ve boyalarla pişirip akide şekeri imalatını geliştirir. Aynı zamanda bir Alman nişastayı bulunca Hacı Bekir, şeker ve nişasta terkibiyle bugünkü lokum imalatını gerçekleştirir.Küçük dükkânda başlayan o mütevazı çaba, kısa sürede yakaladığı tatla yıllara meydan okuyarak gelişir, kavuştuğu haklı namıyla ülkeye mal olur ve sınırları aşar.Yüz yıl önce bir İngiliz Bahçekapı'dan aldığı lokumları ülkesine götürünce, Türk lokumu Avrupa'da "Turkish Delight" olarak tanınmaya başlanır. Fransa ve Balkanlar'da da "lokum" olarak bilinir. Hacı Bekir lokumları 1800'lü yıllardan itibaren Viyana, Brüksel, New York gibi kentlerde katıldığı fuarlarda altın ve gümüş madalyalar alır.Lokumlar hızla çeşitlenir, renkler çoğalır, ama tat aynı tattır, değişmez. Ekstra fıstıklı (çifte kavrulmuş), fındıklı, cevizli, güllü, naneli, sakızlı, kahveli, karanfilli, tarçınlı ve zencefilli lokumlar daha çok rağbet görenler. Mevsimine göre, kaymaklısı da Hacı Bekir spesiyallerinden. Sade, hindistancevizli ve bademli lokum da klasikleşmiş tatlardan. Turkish delight Şekerci Hacı Bekir başarılarıyla, zamanın padişahı tarafından Nişan-ı Ali Osmani'nin 1. Rütbe Nişanı ile sarayın "şekercibaşısı" olarak taltif ve takdire şayan görülür.Aradan geçen yüzyıllara rağmen Bahçekapı'daki o ilk şekerci dükkânı hâlâ kavanozlarında rengârenk lokum ve akide şekerlerini sergilemeye devam etmektedir. Bugün üç neslin ismini taşımaktadır Ali Muhiddin Hacı Bekir müessesesi. Bayramı en çok çocuklar yaşıyor. Bayramı elinde kâse, içinde Hacı Bekir'den akide şekeri ve lokumla en çok yaşlılar bekliyor.Müzakere süreci tartışmalarında Avrupa tarafından bir soru geldi: "Türk lokumunu ne zaman yiyeceğiz?" Avrupalı Türk lokumunu çoktan yemiş de haberi yok... Lokum, siyasi literatüre girse de tadından ve misyonundan bir şey kaybetmez. Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım...Kutudan aldığın lokumu sıkmayacaksın, zarif olacak parmakların. Değilse, kendini zorlayacaksın. Usulca silkeleyeceksin, pudralar yere düşmeyecek, kutuya geri dönecek... Sonra yavaş yavaş yiyeceksin, tadına vara vara... Siyasi literatürde