01.05.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
0
18 yıl sonra gelen tüyler ürperten itiraf axgun00.jpg "Ben aslında Türkiyede radyasyon yoktur demedim, yanlış anlaşıldım" diyen Özemrenin kitabından bazı bölümler şöyle:"TAEKin tahmin ettiği gibi Edirne ve civarı, 3 Mayıs 1986 akşamı 20.20de, gökgürültülü sağnak şeklinde yağan ve bir ara doluya çeviren bir yağmurun yere indirmiş olduğu radyoaktif serpintilerle radyasyonun etkisi altına girdi. Büyükçekmece civarı ve Halkalıda da radyasyonun yoğun olduğu birkaç yer tespit edilmişti. Radyasyon, yerleşim yerlerindeki sularda etkili olmamıştı. Buna karşılık meraların bir bölümü kirlenince buralarda otlayan hayvanların sütleri radyasyonlu olmuştu. Büyükbaş hayvanların etlerinde de radyasyon tespit edilmişti ama koyunlardaki radyasyon inek ve sığıra göre çok az bulunmuştu. İstanbulda da ibre yükseliyordu. İlk olarak 7.8 mikroröntgen / saatten 9.6ya kadar yükseldi. Daha sonra havadaki radyasyon 30 düzeyine kadar yükselen bir artıştan sonra yine doğal düzeyine indi. Çernobil Nükleer Santralında Nisan 1986da meydana gelen nükleer kaza sırasında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı olan Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre, belgelere dayanan ve anılardan oluşan "Çernobil Komplosu" adlı kitabında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Özemre, Çernobil olayının ardından ortaya atılan "radyasyonlu Türk çayı" imajının İngilterenin bir stratejisi olduğunu kaydetti. Tütün rahatlıkla ihraç edildi; çünkü ABDnin Türk tütününe ihtiyacı vardı. İthalatçıları tütündeki radyasyon düzeyinin tehlike arz etmediğini çok iyi biliyordu. Dünyanın radyasyonlu olsa bile Türk fındığına kesin ihtiyacı vardı. Sektör, fındığımızdaki radyasyonun da hiçbir tehlike arz etmediğini bilmekteydi. Kekikte de radyasyon vardı ancak ihracatçılarından birinin bildirdiğine göre, ABD kekiği radyasyonlu diye almıyordu. Ama Fransadan ithal ettiği kekiğe radyasyon kontrolü uygulamıyordu. O yıl Fransa, ABDnin Türkiyeden ithal edemediği için artmış olan talebini karşılayamıyordu. Bunun üzerine 600.000 Bq/kga kadar radyasyon içerebilen kekiğimizi Fransaya ithal ederek Fransız menşeli kekikmiş gibi ABDye yeniden ihraç etmek suretiyle bir çözüm buldular. Aslında İngilterenin fındıklarımızı yüksek radyasyonlu ve sağlığa zararlı diye ilan etmesi, onun daha sonra bunu bahane ederek Türkiyedeki çay piyasasını İngiliz çaylarıyla doldurmayı ve Avrupa piyasasını ebediyen Türk çaylarına kapamayı hedef alan milli stratejisinin adımıydı. Radyasyonlu Türk çayı imajı, yalnızca Avrupadaki çay pazarının yüzde 80den fazlasına sahip olan İngiltere ile Hollandanın işine yarayabilirdi.TAEK Başkan Vekili bir süre sonra söz konusu çayların yakılarak imhasına tevessül etmiş ve Rizedeki çay fabrikalarında bir müddet süreyle bu çaylardan bir kısmını yaktırmıştır. Bu yakma işlemi çevreyi bilinçli olarak radyoaktif kirliliğe maruz bırakmak demekti. Bilerek aldılar Bugünkü Ukrayna sınırları içinde kalan Çernobildeki nükleer santral kazasından kaynaklanan radyasyon sızıntısı, binlerce insanın ölümüne, on binlerce insanın hasta olmasına neden olmuştu. Prof. Özemre, "Kaza sonrasında, Edirne gökgürültülü sağnak şeklinde yağan ve doluya çeviren yağmurun yere indirmiş olduğu radyoaktif serpintilerle radyasyonun etkisi altına girdi" diyor. Çernobil sızıntısı Edirneye de yağdı Yüksek radyasyon taşıdığı gerekçesiyle İngilterenin ülkesine sokmayarak geri gönderdiği çaylar, 1989un son aylarında yakılmıştı. Şikâyet sonrası üzerine toprak atılmasına ve aradan iki ay geçmesine rağmen çayların gömülü olduğu yerden hâlâ duman tütüyordu. 2 ay sonra bile dumanı tütüyordu Kazadan sonra dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral ile Özemrenin gazetelerde çıkan demeçlerinden bazıları şöyleydi:- Aral: Çayda tehlike yok ki imha edelim. (23 Aralık 1986, Cumhuriyet) - Özemre: Yapılan 50 bini aşkın ölçüm sonuçları, Türkiyede tüm gıdaların radyasyon bakımından tamamen güvenceli durumda olduğunu gösterdi. (5 Eylül 1986, Milliyet)- Aral: Dinine, imanına inanan Radyasyon var demez. (24 Haziran 1986, Günaydın)- Aral: Çaydaki radyasyon tehlikesiz. (13 Aralık 1986, Cumhuriyet)- Özemre: Ne bulursanız yiyebilirsiniz. (15 Haziran 1986, Milliyet)- Özemre: Rakamlar panik yaratırdı. (7 Mayıs 1986 Cumhuriyet)- Özemre: Çayda tehlike yok ama dışsatımı yasaklıyoruz. Kaza sonrasında ne demişlerdi? (10 Aralık 1986, Milliyet) İstanbulda bazı jinekologların hamile kadınları, Çocuğunuz sakat doğar diyerek kürtaja zorladıkları ve hatta bir jinekoloji profesörünün sekiz aylık bir cenini sezaryenle aldığı kulağımıza kadar gelmişti. Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aralın C - 14 aracılığıyla fotosentez teorisinin yanlış olduğunu kendisine açıkça ifade etmekten çekinmiş olmama bugün bile yanarım. Zira Aral, söz konusu merasimdeki bu açıklamasıyla yetinmedi. Teorisini içeren bir de radyasyon kitapçığı yazdı ve bunu milletvekillerine dağıttı.Türkiyede kanser vakası sayısındaki artışın Çernobil kazasından sonra alınan gıdalardaki radyasyondan olduğu iddiası da koskoca bir yalandır." İsmini açıklamak istemediğim bir bakan TAEK adına yaptığım açıklamalara ambargo koydurtmuştu. Bakan, Daha önce bu adamı attırmaya muvaffak olamamıştım. Şimdi arkasına tekmeyi vurduracağım diyordu. Kürtaja zorladılar