Gündem'Yasak kalkmalı' diyenler yüzde 75

'Yasak kalkmalı' diyenler yüzde 75

30.05.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Üniversite öğrencisi kadınların yüzde 51.6'sı türban yasağını savunuyor... Başı örtülü kadınların yüzde 88'i yasağın kaldırılması gerektiğini söylüyor.

Yasak kalkmalı diyenler yüzde 75



Yasak kalkmalı diyenler yüzde 75


ıı 18-27 yaş grubundakiler, üniversitede türban yasağının kaldırılması gerektiğini en fazla savunan grup oldu.
ıı Eğitim düzeyi yükseldikçe türban yasağının kalkmaması gerektiğini söyleyenlerin oranında artış görüldü.
ıı BBP'lilerin ve SP'lilerinyüzde 100'ü, AKP'lilerin yüzde 93'ü, MHP'lilerin yüzde 87'si 'Türban yasağı kalkmalı' dedi.
ıı CHP, DSP ve YTP seçmeninin büyük çoğunluğu, "devlet dairelerinde türban yasağı olması gerektiğini" belirtti.
ıı 'Üniversitede türban yasağı kaldırılmalı' diyenlerin yüzde 21.5'i 'Devlet dairelerinde türban olmasın' dedi.
ıı Deneklerin yüzde 62.6'sı devlet dairelerinde çalışan kadınların isterlerse başlarını örtebilmesi gerektiğini söyledi.




Bu araştırmada, üniversitelerde türban yasağının kaldırılma isteği belirgin biçimde ortaya çıkmıştır: Halkın dörtte üçü, üniversitelerde türban yasağı konulmasının karşısındadır. Cinsiyet ve yaş farkı, bu isteğin oranını (yaklaşık yüzde 75) değiştirmemektedir. Eğitim ve sosyal statü durumuna göre yasağın kalkmasını isteyenlerin oranı farklılaşmaktadır. ilkokul mezunlarında yasağın kalkmasını doğru bulanlar yüzde 81 iken, yüksekokul eğitimlilerde bu oran yüzde 55'e inmektedir. Benzer farklılık, yüksek ve dar gelirlilerde de görülmektedir.
Yasağı savunan deneklerin oranı, toplamda yüzde 25; yüksek eğitimlilerde yüzde 45'tir. Kamuoyu önderlerinin büyük çoğunluğu bu yüzde 45'in içindedir. Yüksekokul mezunları arasında, yasağı isteyenler (yüzde 45) ile istemeyenlerin (yüzde 55) sayılarının birbirine yakın bulunması, tartışmanın bugünkü yoğunluğuyla süreceğine işaret etmektedir.
Bugün cevapları yayımlanmakta olan kamu hizmetlileriyle ilgili soru şuydu: "Size hizmet veren bir memurun, kamu hizmetlisinin (hâkim, öğretmen, tapu müdürü, polis vs.) siyasi olarak ne düşündüğünü belli edecek bir görünümde (rozet, işaret, özel bir şapka, türban vs.) hizmet vermesi sizi rahatsız eder mi?" Bu sorunun verileri ilk bakışta şaşırtıcı görülebilir:


TÜRBANLI MEMURA ONAY
Deneklerin yüzde 54'ü bu soruya "Rahatsız etmez" cevabını vermişlerdir. Sanıyorum gerçekte, deneklerin büyük çoğunluğu bu soruyu, "Türbanlı bir memurun hizmet vermesi sizi rahatsız eder mi?" diye algılamışlardır. Gözlemlerimiz de bunu teyit etmektedir.
Aksi halde, sorunun tam anlaşıldığını kabul edersek, halkımızın yarısından çoğunun, polis ve hakimlerin bile, siyasal eğilimlerini belli eden işaretle görev yapmalarını doğru bulacakları gibi bir sonuçla karşılaşmış oluruz. Bu sonuç, demokraside oldukça deneyimli halkımızın, diğer davranış ve anlayışıyla çelişir. Sorunun "türbanla" sınırlı anlaşıldığı kabul edildiğinde, deneklerin bu soruya da, anketin bütünüyle tutarlı cevaplar verdiği görülür. Dün yayımlanan, "Türbanlı eşlerin resmi törenlere katılması, resmi törenlerin kurallarına uyulması, rejimin zorlanması" gibi sorular karşısında toplam denekler, 40 - 60 aralığında kalarak kümeleşmişlerdir. Şimdi ele aldığımız soruya verilen cevaplar da benzer aralıklardadır: Bir tarafın oranı yüzde 55'e, diğer tarafınki yüzde 45'e yakındır. Eğitim ve gelir düzeyine göre farklılaşma, bu konuda da devam etmektedir. Türbanı laiklik karşıtlığının simgesi olarak görenlerin önemli çoğunluğu (yüzde 76'sı), memurların türban takmasını, "rahatsız edici" bulmuşlardır.
Özetlersem, halkımızın yarıdan biraz fazlası, memurların türbanlı olmasından rahatsızlık duymayacağını, diğer yarısı rahatsız olacağını söylemektedir. Çünkü, her iki kesimin de çoğunluğu, türbanı siyasal bir işaret saymamaktadır. Bu çoğunluk için türban, saçları örten bir giysidir. İki tarafın azınlığı da "türban"ı, siyasal bir simge sayarak takmakta ve kullanmaktadır.


Modern tesettürün temsilcilerinden birine ait bu sözler... Gerekçesi şu: "Eğer suyu hissetmeyeceksem denize neden gireyim?"


Fatih'te bir tesettür mağazasının önünde rastladık ona. Çarşaf ve pardösülülerin arasında daha "modern" bir görüntüsü vardı. İsmi yayımlanmamak koşuluyla sorularımızı yanıtlamayı kabul etti.

1989 yılından beri.
Eskiden kapalılara kıyafet yönünden önem verilmiyordu. Ama şimdi kapalıların da giyebileceği kıyafet seçenekleri var. Daha modern şeyler dikilmeye başlandı. Eskiden bu kadar yoktu. O yüzden tekdüze giyiniyordu insanlar.
Bazı çevreler tabii tepki gösteriyor. Belki çok doğru değil. Ama insansınız, istiyorsunuz. Doğru olmadığını kabul etsem de güzel görünmek istediğim için yapıyorum.
Şimdi onların içerisinde de, kıyafet olarak çarşaflı olup da modern görüşe sahip olan insanlar var. Bunlar zaten pek tepki göstermiyorlar. Ama bazıları tepki gösteriyor. Doğrudan herhangi bir şeyle karşılaşmadım.
Sadece kadınların olduğu bir yer olursa.

ÖZEL PLAJA GİDİYORLAR
Sarıyer tarafında bir plaj var. Belli günler sadece kadınlara. Motorlarla götürüyorlar.
Nasıl denize gittiğiniz zaman, kıyafetiyle giren de, mayosu bikinisiyle giren de varsa, orada da her türlüsü var.
Pek bana göre değil. Suyu hissetmedikten sonra denize girmenin pek bir anlamı yok.

Sosyolog Özdalga, "Tesettürü seçenler toplumda prestij kazanmak ve rutin hayatlarını aşan bir amaçları olduğunu göstermek istiyor" diyor


Daha önce türbanlı öğrenciler üzerine çalışmaları bulunan, İsveç Araştırma Enstitüsü'nde Proje Müdürü olarak Türkiye'nin sorunlarına yönelik geniş çaplı tartışma toplantıları düzenleyen Prof. Dr. Elizabeth Özdalga, ODTÜ'de sosyoloji dersleri veriyor. Özdalga, Türban Dosyası kapsamında sorularımızı yanıtladı:

Türkiye'nin üst elitini de büyük ölçüde kapsayan, radikal laik kesim, tesettür (türban) konusunu herkesten daha iyi bildiğini ve anladığını iddia ediyor. Onlara göre başörtüsü, Siyasi İslam'ın, irticanın ifadesi. Halbuki, tesettürü seçen kadınlar, bunu bir dini vecibe olarak görüyor. Engellendiği zaman da, dinsel özgürlüklerinin zedelendiğini düşünüyorlar.
Dinsel inanç, başörtü sorununun ana boyutudur. Bu problem çözülmedikçe başörtüsü sorunu dini ilgilendiren bir özgürlük sorunu olmaya devam edecektir.

'YABANCI' MUAMELESİ
Türkiye'de son otuz yıldır bir İslami hareket oluştu. Başörtüsü de bu hareketin bir parçası. Ancak, İslami hareketler demokratik rejimi tehdit etmedi. MSP ve RP, laik düzeni yıkma niyeti taşımadı. AKP için de aynı şey söz konusu. Fakat tesettüre karşı olanlar Türkiye gerçeklerinden daha çok İran, Mısır, Pakistan ve Cezayir'deki radikal grupları örnek gösteriyorlar. Referansları en radikal, en militan hareketler... Türkiye'de bir şeriat devleti kurma niyetleri taşıyan gruplar hiçbir zaman destek bulamadı. İslami radikalizmin zemini olmadığı halde, başörtüsünün üzerine bu kadar sert gidilmesini anlamak mümkün değil.
Bence anlamlı değil. Tesettür, bir dinsel angajmanın ifadesi ama aynı zamanda, tesettürü seçenler kendi çevrelerinde ve toplumda prestij ve saygınlık kazanmak, rutin hayatlarını aşan bir amaçlarının olduğunu göstermek, yükselmek istiyorlar. Türkiye'nin sosyal hareketliliği fazla. Sürekli alt tabakalardan, kırsaldan gelen yeni kuşaklar, yeni orta sınıflar, elit kesimin çıkarlarını ve gücünü tehdit ediyor. Bunların bir kısmı dinsel değerlere daha çok önem veriyor. Başörtü sorununun altında Marksist anlamda bir sınıf mücadelesi yatıyor diye düşünüyorum.
Tesettür bir rejim tehdidiymiş gibi gösterilerek, yeni orta sınıfların güçleri azaltılmak, bir "outsider," "yabancı" unsur muamelesi yapılarak siyasi iktidardan uzak tutulmak isteniyor.

Çözüm bekleyen en ivedi alan üniversiteler. Üniversite eğitiminden yoksun bırakılan kız öğrencilerin sorununa en kısa zamanda bir çözüm getirmek lazım. Çözüm de peruk veya değişik fantezi şapka modellerine göz yumarak değil, özgürlük getirerek olmalı.
Bence hiçbir sakıncası yok. Ama Türkiye'de bu sorun, o kadar derin izler bıraktı ve belli kesimlerde o kadar güçlü tepkiler oluştu ki, bir çözüm ancak bir reform şeklinde yani adım adım gerçekleşebilir.
Bu konuyu çok yadırgıyorum. Hükümet üyelerimiz ve milletvekillerimiz görevi başında ama resmi resepsiyonlara eşleriyle birlikte katılamıyorlar. Tuhaf ve yakışıkşız bir durum. Dışarıya karşı otoriter ve hiyerarşik bir Türkiye imaji veriyor.

Devlet baskısı mı, aile baskısı mı?
Evet, bu konuda topluma bir sorumluluk düşüyor. Böyle bir sorumluluğu ancak özgür toplumlar yerine getirebilir. Aile baskısı mı kötü, devlet baskısı mı? Türkiye'de devlet baskısının azalması lazım ki, toplumun gözetimi altında aile baskısı azalabilsin. Kaldı ki, başörtü konusunda aile baskısı sadece örtmek yönünde değil her zaman. Birçok üniversite öğrencisi tesettür giydikleri için ailelerinin baskılarına da maruz kaldı.

Araştırmanın künyesi
ARAŞTIRMA, 3 - 5 Mayıs 2003 günleri arasında Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinde, 38 il ve 128 ilçe ve bunlara bağlı 157 mahalle ve köyde, 18 yaş üstü seçmen nüfusunu temsil eden 927'si kadın, toplam 1881 denekle, hanede yüz yüze görüşme metoduyla gerçekleştirildi. Araştırmanın hata payı, güven sınırları içinde eksi, artı yüzde 2'dir...

YARIN
• Türk halkının yüzde kaçı kendisini muhafazakâr olarak tanımlıyor? AKP seçmenleri arasında "muhafazakâr olmadığını" söyleyenlerin oranı ne?
• Halkın yüzde kaçı hiç namaz kılmıyor?
• Halka göre Türkiye'nin en önemli 3 sorunu...
• Türban sorunu listede kaçıncı sırada?





GÜNCEL