30.09.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Nergis Fırtına
Pop art akımının etkileriyle hazırladığı bonbon heykelleriyle tanınan Fransız sanatçı Laurence Jenkell, Sevil Dolmacı Art Consultancy’deki sergisiyle 21 Ekim’e kadar Türkiye’de. Jenkell eğitim almadığını, kendi kendini eğiterek eserlerini hazırladığını ve eserlerinin bu yüzden özgün olduğunu düşünüyor. Laurence Jenkell’le heykellerinin hikâyesini konuştuk.
- ‘Bonbon’ heykel serisinin hikâyesi eşinizden boşandıktan sonra oluşuyor. İki kızınız ve bir kutu şekerle baş başa kalıyorsunuz. Daha sonra bonbonların heykelleri ortaya çıkıyor. Hikâyeyi bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Aslında sizin söylediğiniz ile aynı. Ben alaylı bir sanatçıyım. Eşimle boşandığımda kendimi keşfettim. Sanatla çok içli dışlıydım. Sadece bu olay tetikledi...
- Bir tesadüftü belki bu olay?
Evet, belki de bu yüzden insanlar bonbonları çok saçma buldu. Onlar söylendikçe ben daha da çok yapmak istedim. Aynı şey şekerlemeler için de geçerli. Yememeniz gerekiyor ama yiyorsunuz. Daha önce bir sanat okuluna gitmedim sadece birkaç akşam dersine gittim. Okulda öğretilen şeyler benim tarzım değil. Bana ait çok özel bir şey olmasını istedim, şekerler gibi. İlk olarak gerçek şekerlerle başladım. Onları fırına koyup erittim. Sonra transparan kutulara koydum, etrafta çok fazla şeker kâğıdı vardı. O zamanlar hâlâ evliydim ve herkes delirdiğimi düşünüyordu. Kimse ne yaptığımı anlamadı. Malzemeleri geri dönüşümlü kullanmak istedim. Bu yüzden şeker kâğıtlarını erittim, kıvırdım ve şeker yaptım. Tabii ki ilki zarar gördü, kabarcıklar vardı ama sonra başardım.
- Eserleriniz daha önce Rodin Müzesi ve Calais Müzesi gibi önemli sanat mekânlarında sergilendi. Şimdi Türkiye’desiniz.
Sizi buraya getiren nedir?
Sevil Dolmacı gelmemi istedi. Ayrıca St.Regis Otel’in içinde bronz bonbon heykel sergileniyor. Dışında kırmızı bonbon var. Dışarıda da olması çok iyi oldu. Umarım İstanbul’da da, Türkiye’nin bayrağını tasvir eden bonbonları sergileyebilirim. İnsanlara iyi hissettirir. İhtiyacımız olan bu çünkü.
‘Herkes şeker sever’