12.05.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
PELİN?BATU
Alex Filippenko’nun dersini dinleme şansına erişenler Star Trek’in meşhur “kimsenin gitmediği yere cesurca gidecektir” deyimini anımsamıştır. Profesör, evrenin gizemine dair pek çok ipucu verdi, bir nevi yıldızların ve gezegenlerin anatomisini çizdi, durmadı, makrodan mikroya inip konuyu evrim teorisine bağladı. ‘Yıldızlar nere, maymunlar nere’ demeyin, hepimizin birbiriyle ilintili olduğunu fizik, kimya ve biyoloji kanıtlıyor. Carl Sagan’ın dediği gibi, hepimiz yıldız tozundan mürekkebiz. Onun dersinden sonra, soracak çok daha fazla soru olduğunu düşünerek röportaj yapmak istedim. İstanbul’daki son gününde Boğaziçi Üniversitesinde buluşup yıldızlar diyarını konuştuk.
- Genel bir sorudan başlamak istiyorum, gökyüzündeki yıldızlar neden ışıldar?
Yıldızlar nükleer reaksiyonlardan dolayı parlarlar. Hidrojen helyumla birleşerek enerji oluşturur. Helyum’un kütlesi hidrojeninkinden biraz daha azdır. Bu süreçte kütleler arasındaki küçük fark enerjiye dönüşür.
Karanlık enerjinin varlığı
- Sizin konunuza dönelim, hızlanan evren teoriniz, yanılmıyorsam çok yeni, daha 1998 yılında ortaya koyuldu.
Doğru, ama son 15 yılda doğrulandı. Teoriyi doğrulamak zaman aldı. Ama bilim tarihi açısından evet, çok çok yeni bir fenomen, fizik ve astrofizikte bir devrim. Evrenimizin yüzde 70’inin “Karanlık Enerjiden” oluştuğunu bilmiyorduk mesela.
- Integrated Sachs-Wolfe Efektini biraz açar mısınız lütfen?
Hızla büyüyen evrenin kanıtlarından biri bu. Şu anlama geliyor: big bang’den ışık (büyük patlama) gezegenler kümesine girince, ki binlerce galaksi ya da süper-galaksi’den bahsediyoruz, normalde daha fazla yerçekimi alanı olan bir yere girdiği için daha fazla enerji elde etmesi gerekirdi. O yüzden de daha kısa dalga boyuna sahip olması gerekir. Buna “gravitational blue shift” diyoruz. Çıkarken de daha güçlü bir çekim alanından çıktığı için “kırmızı dalga” oluyor, mavi ve kırmızı dalgalar eşitleniyor. Ama karanlık enerji olduğunu varsayalım: o zaman ışık gezegenler kümesinden geçtiği zaman, küme genişliyor ve ilk girdiği zamanla kıyaslanınca yerçekimi gücü zayıflıyor. Öyle olunca, mavi ve kırmızı dalgalar eşit olmuyor, bu da kümenin genişlediğine işaret ediyor. Karanlık enerjinin varlığını kanıtlıyor. Bu çok teknik bir konu, duyduğunuza şaşırdım.
- Pek çok mitoloji kitabı, “ilk başta kaos vardı” diye başlıyor. Siz sürekli genişleyen bir evrenden bahsediyorsunuz. Başladığı gibi bitebilir mi?
Bitebilir, ama karanlık enerji büyümeye ve itici güç olmaya devam ederse sonsuza dek genişleyen bir evren olacaktır. Diğer bir deyişle bitmeyişi, sürekli büyümesi sonsuzluk oluyor. Zamanın sonsuzla eşit olduğu bir evrenden bahsediyoruz. Kara enerjinin ne olduğunu bilmemekle birlikte formunda değişim olabilmesi de mümkün. Yani, itici (dışa doğru açılan) olmaktan içe doğru, çekim gücü olan bir forma dönüşebilir.
-Vakti zamanında dünya için düz derlerdi, şimdi evren için bunu söylüyorlar.
Genel izafiyet teorisine göre madde ve enerji, uzayı büker. Evrende hiç bir şey olmasa, ya da hiçe yakın bir boşluktan ibaret olsa, o zaman evrenin şekli hiperbolik olurdu. Uzayın doğal şekli bu. Madde ekledikçe bu negatif geometrik şekli düzleştiriyor. Madde ve enerji bir yerde düzleşiyor. Görünen o ki evrende yeterince madde, enerji ve karanlık güç var ki evreni düzleştiriyorlar. Bu demek değil ki evren tamamıyla düz. Benim fikrim şu- evren dev bir küre, dört boyutlu. Ama o kadar büyük ki, baktığımız bir bölümü düz gözüküyor. Okyanustayken dünyaya bakınca dünyanın düz olduğunu düşünürsünüz. Herhangi bir yüzey, bir kesit aldığınızda düz gibi gözükür.
- Vücudumuzdaki enerjinin, kalsiyumun, demirin yıldızlardan geldiğini söylemiştiniz. Bu bana neredeyse dini geliyor.
Bu bizi evrenin bir parçası yapıyor. Biz burada oluştuk, yaşıyoruz, ve kainatın içinde olmakla birlikte alakasız bir şekilde var oluyoruz gibi bir düşünce var.
Ama hatırlamamız lazım ki yıldızlar pek çok defa ölüp doğdukları için biz buradayız. Yıldızın enkazından ortaya geldik. Bu yıldızların çekirdeklerindeki nükleer reaksiyonlardan elementler yaratıldı. Bazı yıldızlar patladı ve elementler dışarı savruldu. Ve sonunda yeni yıldızlar doğdu ve öldü. Bu devirden sonra elementlerden dünya gibi kayalık gezegenler ortaya çıktı. Dünya ilk jenerasyon yıldızlardan çıkamazdı çünkü onlarda ağır elementler yoktu.
Benim tanrım fizik kuralları
- Birkaç yıl evvel bilim insanlarıyla yapılan bir anket aklıma geldi. Çoğu bilim insanı bir yaştan sonra bir güce inandığını söylüyordu ankete göre. Sonra da Stephen Hawking’in “ateistim” açıklaması geldi.
Bana göre tanrı fizik kurallarını yaratandır.
- Makineyi yaratan.
Evet, makineyi yap ve kendi kendine çalışsın. Neden fizik kanunları var, bilmiyorum. İnanç bir tarafa benim tamamen entelektüel boyutta bir sorunum var: peki tanrı nereden geldi? Bunun için tatmin edici bir cevabım yok. Mekanik dünyayı, hatta hayatı fizik kurallarının sürekli tekerrür etmesiyle açıklayabiliyorum. Benim tanrım fizik kanunları. Her şeyi yaratan kadir bir güçle ilgili sorunum, onun daha da komplike bir güç tarafından yaratılmış olması gerekir.
-Makro ve mikronun birbirlerini yansıtmaları inanılmaz.
Yıldızların bünyesi atomaltı taneciklerinin hareketleriyle oluşur. Bunlar kaynaşarak yıldızı şişiriyorlar ve hayatta tutuyorlar. Artık, “orada bir yıldız var, nasıl var” demek zorunda değiliz. Artık yıldızları çözdük, anlıyoruz.
Çevreye adapte olan canlı kalır
- Dünyadaki fiziği çalışıp yıldızları mı anlıyorsunuz?
Doğru ve yıldızların fışkırttığı radyasyonu çalışıyoruz. Tabii bütün soruları cevapladık demiyorum ama şöyle söyleyeyim, birkaç asıl evvelle kıyaslayınca artık çok daha az “mucize” var. Anlamadığımız önemli şey, hayatın nasıl meydana geldiği. Ama bana göre şüphe yok ki fizik kanunlarının tekerrür edip kimyasal reaksiyonlara sebebiyet vermesiyle daha komplike moleküller oluştu, bunlar da hayatı doğurdu. Bu çok nadir. Belki tek canlı biziz.
- Gerçekten öyle mi düşünüyorsunuz?
Büyük bir ihtimalle hayır. Ama o kadar nadiriz ki belki kendi galaksimizde, kendi civarımızda tekiz. Belki ilkel hayat formları, bakteriler vs. vardır ama bizim gibi zeki, mekanik yaratıkların çok nadir olduğunu düşünüyorum Bence yalnız değiliz ama enderiz.
- Fiziği evrim teorisine bağlamanızı çok ilginç buluyorum. Bizde evrim çok tartışmalı bir konuya dönüştü.
Öğrencilere evrimin sadece belli bir grup insanın düşüncesi olmadığını göstermeye çalışıyorum. Eğitimli dünyanın büyük bir bölümü evrimi kabul ediyor. Ama dünyanın büyük bir bölümü hala 10, 000 yıldan daha kısa bir süre önce şu anda olduğumuz formda yaratıldığımızı düşünüyor. Piskopos Usher’a göre 4004 B.C. de bir günde yaratılmış insan. Dersteki balina kanadının iskeletini hatırlayın. Kolumuzla aşağı yukarı aynı iskelet yapısına sahip. Ve mesela kuyruk kemiğimiz. Bizim kuyruk kemiğine sahip olmamız için hiç bir neden yok. Tanrı insanı neden kuyruk kemiğiyle yaratır? Evrimle mükemmel canlı oluşmuyor, sadece çevresine en iyi adapte olan canlılar kalıyor.