01.05.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
Gülsin Harman / İSTANBUL
Bir Brezilyalı’ya ait bir evde ya da dükkanda şu üçünü beraber ya da tek başına görmek hiçbir zaman şaşırtıcı olmaz: Hazreti İsa biblosu, Pele’nin posteri, en fazla 34 yaşında gözükebilecek Ayrton Senna’nın resmi... Sao Paulo’da yüzbinlerin veda ettiği Senna; yoksullukla damgalanmış, askeri diktatörlükten çıkışın sancılarını çeken Brezilyalılara göre ‘Brezilya’ya dair tek iyi şey’di.
Senna da onların sevgisini karşılıksız bırakmamıştı. 1990’da doğup büyüdüğü Sao Paulo’daki Grand Prix’yi ne pahasına olursa olsun kazanmak isteyen 30 yaşındaki Senna, arabası altıncı viteste takılı kaldığı halde insanlık dışı bir çaba göstererek yarışı kazanmıştı.
Azmiyle efsane oldu
Fiziksel kapasitesinin sınırlarına dayanan Senna, araçtan yardım alarak çıkabildi. Omzundaki şiddetli kas spazmı nedeniyle hareket edemeyen Senna, kendisini kucaklamak isteyen babasına “Yavaşça sarıl” demiş; kupayı podyumda acıdan gözyaşlarıyla kaldırmıştı. Senna’nın rekabetçiliğini, hedefi imkansız gözükse bile vazgeçmemesini, inancın vücudun koyduğu sınırlardan üstün olmasına duyduğu sarsılmaz güveni özetleyen 1990 Brezilya Grand Prix’si, ölümünden 20 yıl sonra Senna’nın büyüsünün neden sürdüğünü de açıklıyor.
‘Kara hafta sonu’
Formula 1 pilotu Ayrton Senna’nın, 1 Mayıs 1994’te San Marino Grand Prix’sinin gerçekleştiği Enzo e Dina Ferrari pistinde Tamburello virajındaki beton bariyerlere çarpmasına neyin neden olduğu 20 yıl bile sonra net olarak aydınlanmış değil. Senna’dan bir gün önce, sıralama turlarında Avusturyalı pilot Ronal Ratzenberger’ın da hayatını kaybettiği ‘kara hafta sonu’ F1 yarışlarında güvenlik önlemleri açısından dönüm noktası oldu. 34 yaşında; 3 şampiyonluk, 41 Grand Prix zaferine sahip Senna’nın başarıları, kaza sırasında hemen arkasındaki otomobili kullanan Michael Schumacher tarafından yıllar içerisinde ‘sönükleştirilse’ de efsanesi durmaksızın büyümeye devam etti.
Varlıklı bir aileden gelmesine rağmen Formula 1 yönetiminin envai çeşit ayak oyununu, kulis entrikasını içeren ‘siyasi kararlarına’, büyük firmaların sağladığı parayla dönen sisteme tepkili Senna için en kutsal gerçek; rekabet ve mezar taşına yazılacak ölçüde önemli olan Tanrı sevgisiydi.
En büyük rakibi ve bir dönem takım arkadaşı Alain Prost, kazanmak uğruna aldığı riski eleştirdiği Senna için “Tanrı’ya inandığı için ölmeyeceğini düşünüyor. Bu yüzden tehlikeli” demişti.
‘Michelangelo resmi gibi’
Yarış sırasında Tanrı’yı gördüğünü ya da bazen ‘bilinçdışı bir şekilde’ arabasını kullandığını söyleyen Senna, kendini ölümsüz sanmıyordu ama “İkincilik, kaybedenlerin birincisi olmaktır” diyerek birinci olmayı her şeyin önüne koyuyordu. İçindeki huzur vermeyen ihtirasları dışa vurmayan zarif vücudu, dalgın gülümsemesi, şöhretinin zirvesindeyken bile çekingen haliyle de yıldızlaşan Senna için McLaren-Mercedes takımının patronu Ron Dennis “Arabayla dans ederdi” benzetmesini yaparken, Ford’dan Michael Kranefuss “Diğer yarışçılar fotoğrafçı gibiydi. Senna’yı seyretmek ise Michelangelo’nun bir resmine bakmak gibiydi” demişti.
Tam 20 yıl önce kazadan saatlar önce, Ratzenberger’in ölümü nedeniyle sarsıldığını fark eden Doktor Sid Watkins’in “İkimiz de bırakalım, beraber balığa gideriz” önerisine “Sid, bırakamam” cevabını veren Senna, hayranlarının zihninde podyumdaki birinciliğini bırakmadı.