Gündem Yönetmen hesap vermek zorunda!

Yönetmen hesap vermek zorunda!

22.05.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Altıncı kez Cannes Film Festivali’nde yarışan ve yeni filmi ‘Kış Uykusu’ ile ödüle en yakın isimlerden biri olarak gösterilen Nuri Bilge Ceylan, ‘Bir yönetmen filmindeki en küçük ayrıntının bile hesabını verebilmek durumundadır’ diyor

Yönetmen hesap vermek zorunda

Biri kısa filmi ‘Koza’ olmak üzere altıncı kez Cannes’da yarışan Nuri Bilge Ceylan, yeni filmi ‘Kış Uykusu’ ile büyük ödülün en güçlü adaylarından. Başrollerini Haluk Bilginer, Melisa Sözen ve Demet Akbağ’ın paylaştığı film, Kapadokya’da bir otel işleten ve yerel gazetelere köşe yazıları yazan emekli aktör Aydın karakterinin etrafındakilerle ama en önemlisi de kendisiyle hesaplaşmasını konu alıyor. Cannes’da Ceylan ile bir araya geldik.

Haberin Devamı

Basın toplantısında Haluk Bilginer filmin 200 saatlik çekimi olduğunu söylemişti. Bu kadar uzun çekim yapabilmek dijitale ‘İklimler’le erken geçmenizin bir sonucu mu?

Hayır. Senaryonun çok uzun, ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’nın iki misli olması öncelikle ve her bir sahnesinin fazla alternatif çekmeyi zorunlu kılan ikircikli bir yapısının olması denebilir. Filmi 14 haftada çektik. Türkiye şartları için epey uzun bir süre. Bu nedenle kamera arkasındaki ekip ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’daki kadar kalabalık olmamasına rağmen en pahalı filmim oldu bu.

‘Stüdyo kullanmayı sevdim’

‘Bir Zamanlar Anadolu’da’da ışık kullanımı özeldi. Bu filmde teknik açıdan yenilik olarak nitelendireceğiniz bir alan var mıydı?

Kendi açımdan yenilik diyebileceğim unsur, bazı odaların çekimlerinde stüdyo kullanmak oldu. Ve bunu çok sevdim. Tamamen meselenize ve oyunculara odaklanabiliyorsunuz. Eskiden filmler gerçek mekanlarda, fazla ışık kullanmadan çekilmeli gibi aslında filmin gerçekçiliği ile hiç ilgisi olmayan yöntemleri biraz fazla şişiriyordum galiba. Artık bunları önemsemiyorum. Sonuçta sinema bir yığın yapay birleşeni bir araya getirerek sahici bir durum yaratabilme mevzusuymuş meğer. Bir sürü aktörün zaten ‘mış’ gibi yaptığı bir ortamda diğer birleşenler gerçek olsa ne olur? Gerçekliği ortaya çıkan eserde aramalı.

Daha edebi ve felsefi diyalog

Haberin Devamı

‘Kış Uykusu’nda sizin diyaloğu çok sevdiğinizi öğrendik. Filmdeki diyaloglar konusunu biraz genişletebilir miyiz?

Bu filmde tüm diğer filmlerimden çok daha fazla diyalog olduğu, hatta bu diyalogların bazılarının zaman zaman gündelik dilden biraz uzaklaştığı söylenebilir. Sinemaya başladığım yıllarda Türk sinemasında doğal diyalog yaratabilme konusunda sıkıntı vardı. O yıllar diyaloglarımı doğallaştırmak, sokak diline benzetmek için epey çaba harcıyordum; hatta bunun için gerektiğinde gizli çekimler yaptığım bile oluyordu. Bugün geldiğimiz noktada Türk sinemasının diyalog konusunda fazla bir sıkıntısı olduğu pek söylenemez. Onun için bazı karakterlerimizin belli sahnelerde kendilerini daha iyi ifade edebilmeleri adına acaba biraz daha yüklü, biraz daha edebi ya da felsefi diyalog kullanabilir miyiz diye bir deneme yapmak istedim. Aslında bu tarz diyaloglar romanlarda veya tiyatroda çok var. Ebru (Ceylan), bazı kısımlarda gündelik dile dönmemiz gerektiği konusunda ısrarlıydı. Ama ben oraların şiirsel dokularını, ya da kelimelerin ahengini, tınısını falan sevdiğim için böyle kalmasında özellikle ısrar ettim.

‘Sait Faik’i çok severim’

Haberin Devamı

İnsandan yola çıktığınızı söylüyorsunuz ama filmleriniz politik veya sosyal yorumlara açık her zaman. İnsanı işlediğinizde sizce bu anlamlar kendiliğinden mi oluşuyor?

Bireyi anlamadan toplumsal meseleleri de iyi anlayamayız tabii ama gene de kendiliğinden oluşma diye bir şey yok. Filmde görünen her ayrıntı muhakkak ki olası tüm anlamları düşünülerek konuyor oraya. Bir yönetmen filmindeki en küçük ayrıntının bile hesabını verebilmek durumundadır. Ama toplumsal veya politik detaylar, bireyin iç dünyasıyla ilgili ayrıntıların yanında, daha net ve çerçevesi belli durumlar olduğu için, onları filme yedirmek o kadar zor değil. İnsan malzemesiyle ilgili kararlar çok daha zor veriliyor. Kierkegaard’ın dediği gibi: “Hiçbir düşünce sistemi bireyin benzersiz deneyimlerini açıklayamaz.”

Haberin Devamı

Anton Çehov, ‘Kış Uykusu’nun sonunda referans verdiğiniz, sizi etkilediğini çok iyi bildiğimiz bir yazar. Türkiye’den sizi etkileyen yazar var mı?

Sait Faik’i çok severim. Her zaman onun eserlerinden de film yapma düşüncesi kafamdadır hep ama bir şekilde henüz sıra gelmedi.

‘İpin ucunu koyvermiştik’

‘Uzak’ zamanında filmin gösterime gireceği salonlarda en iyi görüntü verecek kopyayı bastırmak için ışık ölçüm yaptığınız anlatılır. Doğru mudur?

Çıkıp Beyoğlu’nda sinemaların perdelerindeki ışık değerlerini ölçüyorduk. ‘Uzak’ sadece 5 kopya dağıtılmıştı. Oynayacağı sinemaları kontrol etmek görece kolaydı o yüzden. Artık geldiğim durumda böyle şeyler pek mümkün değil. Onun için de ipin ucunu koyverdik biraz. Ama güzel günlerdi. O küçük dünya güzeldi.

Haberin Devamı

Sinemanın teknik yönlerinin hepsine çok hakimsiniz.

Biraz öyle. Eskiden hem her şeyi kendim yaptığım için, hem de teknik adamların sinema anlayışlarının kölesi olmamak için her şeyi öğrenmek zorunda kaldım. Ama yine de artık eskisi kadar saplantılı değilim. Güvenebileceğim bazı insanlara da rastladım. Gökhan Tiryaki ve Bora Gökşingöl gibi. Ya da ses editörü Thomas Robert gibi.

Mesela özellikle bu filmde profesyonel oyuncularla çalışmanız şarttı değil mi?

Kesinlikle. Diyalogları değiştirmeden ağzına oturtabilecek olan çok iyi oyuncularla çalışmak istiyorduk. Haluk Bilginer, daha senaryoyu yazarken düşündüğümüz isimdi.