Kültür Sanat Anasının kızı

Anasının kızı

05.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Anasının kızı

Anasının kızı





Anasının kızı
Alkışların arasında Devlet Ödülü’nü kucakladığı gece sahneden inerken, kendi kendine "Eh artık ben bir çocuk doğurayım," der. Ve 37 yaşında bile isteye planlı programlı bir çocuk dünyaya getirir. Daha anne karnından itibaren yaşamda kendisine gerekecek bilgilerle haşır neşir olmaya başlayan çocuk çok değil, dünyaya gözlerini açtıktan tam 11 yıl sonra kendini anne mesleğini yaparken bulur. Ve birkaç yıl sonra da televizyon ekranlarında milyonların sevgilisi olup çıkar. Artık anne kız da aynı mesleği paylaşmaktadır.
Anlattığımız hikâyenin kahramanları; cam ekranın son dönemde parlayan dizisi "Çocuklar Duyması"ında Duygu karakterini canlandıran Ayşecan Tatari ve onun 40 yıllık oyuncu annesi Aliye Uzunatağan. Uzun bir süre Ayşecan’ın annesi olduğunu kamuoyuna sunmak istemeyen Uzunatağan, bunu bilerek sakladı. Ta ki Kenan Erçetingöz’ün programında Ayşecan’ın annesinin tanınmış bir tiyatro oyuncusu olduğunun zikredilmesine kadar. Uzunatağan’ın kendini geride tutmasının yegâne nedeni, Ayşecan’ın yaptığı işin tek başına değerlendirilmesini istemesi. Oyunculuk serüveni 11 yaşında Kanal D’de yayımlanan çocuk programlarında sunuculuk ve "Evdeki Yabancı" dizisiyle başlayan Ayşecan, bu yıl Şişli Terakki Okulu’nda sekizinci sınıfa başlayacak. Liseye hazırlık maratonunda ciddi bir sınavın yanı sıra dizi çekimlerine de devam edecek olan Ayşecan ve Aliye Uzunatağan ile "oyunculuk" ve "gelecek" üzerine görüştük.

Ayşecan oyuncu mu olacak?
Aliye Uzunatağan: Ayşe’nin sanatçı olmasını tabii çok isterim. Ben eğitim ve kültürün bir arada anılmaması ve algılanmamasından ötürü bu ülkede sanatçı olmanın acısını yaşadım. Kızımın yaşamasını istemem ama. Biraz zaman geçsin belki bir şeyler değişir. Kızım lise sona geldiği zaman bu kararı versin ve ben hiç etkilemeyeyim istedim. Ama çok iyi bir çıkış yaptı. Ayşe’nin bu işlere başlaması bir tesadüf. O nefret ederdi oyunculuktan.

Ayşecan neden nefret ederdi oyunculuktan?
Ayşecan Tatari: Annemi az gördüğüm için oyunculuktan nefret ediyordum. Ama ben zaten bu işin içindeydim. Konservartuvar öğrencileri eve gelir burada prova yapardı. Annem benimle parça çalışırdı. Tiyatro dünyasından bir sürü insanla büyüdüm. Bana bir ortam hazırlanmıştı zaten. Oyunculuk garip bir şey. Bazen halkla ilişkiler mesleğini düşünüyorum sonra da "Ben bu ortamdan nasıl ayrılacağım," diyorum. Set olmadan boşlukta gibiyim. Giyineyim, makyajımı yapayım, rol okuyayım, sıkı sıkıya çalışayım, buna bayılıyorum. Hele de annemin yanında oynuyorsam!

Ne oluyor sette annen varsa?
Ayşecan Tatari: Annemin yanında oynarken çok heyecanlanıyorum. O kırk yıldır bu işi yapıyor benim ise üç yıllık bir yolculuğum var. Beni çok eleştirir, ben de onun en büyük eleştirmeniyim. Annemle çok gurur duyuyorum bu meslekte. Annem benim idolüm.

"Çocuklar Duymasın"ın bu kadar sevilmesinin ve Duygu karakterinin kabul görmesinin sırrı ne?
Tamamen bu toplumun ürünü. Herkesin maço diye yorumladığı Haluk karakteri aslında bugünkü eğitimli ve kültürlü modern erkeğin sıkıntısının bir yansıması. Kendisi mini eteğe razı olsa bile dışarıdaki insan karısı mini etek giydiğinde yanlış gözle baktığı için sıkıntı yaşıyor. Dışarıda hâlâ türban meselesi tartışılıyorsa Türkiye’de modern erkeğin de böyle bir derdi olacaktır. Hepimizin hayatında erkekte rastladığı bir durum bu. Ayşecan ve onun annesi karakter, olayları çözerken, dizinin erkekleri baba ve oğul komediyi yaratanlar. Senaryo kadından yana. Birol Güven’in senaryosu 40 yıllık meslek hayatımda karşılaştığım en araştırılmış, bilgi katılarak yazılmış senaryo.
Ayşecan Tatari: Benim yaşadığım sorunlar, kendi evimdeki olaylar bu dizinin içinde var. Örneğin yüzümde çıkan bir sivilce için üç gün ağlayabilirim. Bir hafta sonra aynı sorunu dizide görüyorum. Zaten ben Duygu’yu karakter olarak çok sevdim. Seyirciye bir parça feminist geliyor. Hoşuma gitmiyor değil. Zaten feminizm bana hep doğru gelmiştir.

Sitcom, mesleği oyunculuk olan insanların bile kolay kolay üstesinden gelemediği bir format. Sizin için nasıl bir tecrübeydi?
Ayşecan Tatari: Her şeyden önce sitcom için iyi bir hafıza gerekiyor. Çünkü hepsini ezbere çekiyoruz. Çok küçük yaştan beri hem kendi hayatım hem de derslerim için annem bana kodlu ezber öğretti. O yüzden ben sitcomda da ezber yüzünden hiç zorluk çekmiyorum. Bir de biz birbiriyle çok konuşan bir ekibiz. Annemden son dört bölüm dışında hiç yardım almadım.

Neden?
Aliye Uzunatağan: Ayşecan oyunculuk konusunda bir şey söylememe itiraz ediyordu. Sanıyordu ki ben yönetmenin söylediğinden farklı bir şey söyleyeceğim. Şimdi anladı ki benim söylediğim "şöyle oyna" diye bir tarif değil. "Burada böyle bir durum var bu durumu göz önüne al ve ona göre tonla". Son dört bölümdür bunu yaptık.

Ayşecan kendini izlerken neler hissediyor?
Ayşecan Tatari: Tekrarları değil ama ilk bölümleri izliyorum. Hiç sevmiyorum kendimi seyretmeyi. Derhal kanal değiştiriyorum. Sonuçta her şey dört dörtlük değil. Hatalarımı görüp tekrar aynılarını yapmamak için bakıyorum. Kendimi kamerada hiç sevmiyorum. Aliye Uzunatağan Ayşecan’ı izlerken yer yer kendi oyunculuğundan izler yakalıyor mu?

Aliye Uzunatağan: Evet. Ama o genlerden gelen bir durum galiba. Eli, kafayı kullanma yani beden dili anlamında benzer öğeler yakalıyorum. Yalnız Ayşecan benden daha çok fiziğine meraklı bir oyuncu olacak.