Kültür SanatAnkara soğuğundan New York'a

Ankara soğuğundan New York'a

12.01.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ankara soğuğundan New York'a

Ankara soğuğundan New Yorka


Kulis


"1950'lerde klasik müzikte piyanonun devi Vladimir Horowitz ile cazda piyanonun devi Art Tatum, özel bir davete çağrılıyorlar.
Horowitz piyanonun başına geçiyor, bir iki esprili laftan sonra "Carmen" teması üzerine yazdığı "Fantezi"sini çalıyor. Tam bir "elit - showman" olarak selamlıyor davetlileri, iki eliyle öpücükler yolluyor onlara...
Horowitz tabureden kalkınca bu sefer piyanonun başına paspal, ezik görünümlü, şişko bir kör zenci oturuyor. Millet biraz şaşkın... Horowitz, kendisinden sonra piyano çalma cüretini gösteren yeryüzündeki bu ilk kişiye, Art Tatum'a dalga geçerek bakıyor.
Art Tatum, ilk kez dinlediği Horowitz'in "Fantezi"sini önce baştan sona bir güzel ezbere çalıyor. Sonra sondan başa... Sonra 38 ayrı stilde doğaçlama yapıyor: Blues, cool, swing, boogie... Sonra da Horowitz'in o inanılmaz zorluktaki oktav pasajlarını sol eline alıp sağ el rüzgarıyla sol elini alaya alıyor...
New York'ta derler ki, Horowitz'in konserlere 13 yıl ara vermesi bu yüzdendir. "Şok uzun sürdü" derler...
"Zen" vardır Horowitz'de. Ama bir de "Zen peygamberi" vardır.. Horowitz 13 yıl sonra peygamber olarak dönmüştü: Her röportajında, bu olaydan birkaç hafta sonra ölen Art Tatum'u anmıştı." (...)
Fazıl Say'ın "Uçak Notları"nı okudum bayramda. Bir solukta okunuyor, çok zevkli, yukarıdaki gibi anekdotlardan oldukça var.
Ne yalan söyleyeyim, kitap elime geçtiğinde okuma duygusu uyandırmamıştı bende. Dinlerken beğenmiştim ama "çiğ" olabileceğine dair küçük kuşkular taşıyor, Türk basınının "buldumcuk" olmuş tavrına gıcık kapıyordum. Önce kitabın içine yerleştirilmiş, kimseye ithaf edemediği için özür dileyen küçük yazısı ilgimi çekti. İlerleyen sayfalarda ise onu tanımaya, pek sevmeye başladım. Kitabı bitirdiğimde, müziğe üç yaşında notaları renklere benzeterek başlayan (hala renk renk kalem bulundururmuş), Ankara soğuğunda, Kamuran hocanın derslerine yetişebilmek için sabahın beşinde evden çıkan, otobüs olmadığı için karanlık ve soğuğa karşı vız gelerek yürüyen, piyanoya yaklaştıkça sevinen, ay'ı peşinden sürükleyen bu çocuğu bağrıma basmak istedim.
Fazıl Say yaşamını anlatırken sakınmasızca iniş - çıkışlarından da dem vuruyor. 1994'te, henüz Berlin'de yaşarken (şimdilerde New York'ta oturuyor) nasıl umutsuzluğa kapılıp Zonguldak'ta bir ilkokulda müzik öğretmeni olmayı düşündüğünü, yarışmaları reddettiğini, sonra bir gün Kurt Masur'un jüri başkanlığı yaptığı bir yarışmaya katılışını, çalmaya başladıktan 10 dakika sonra Masur'un elinden kalemi düşürüşünü, o düşüşle başlayan yükselişini...
Müzikle dolu, müzikle soluk alıp veren bir yaşam onunkisi. Pop müziğin satış, klasik müziğin soylu duygular için yapıldığını bilip (gerçi ben pop müziğe bayılırım), inatla soylulukta direnen, senenin 300 günü dünyanın bir yerlerinde bu soyluluğu yaşatmaya çalışan bir genç o. "Uçak Notları" ise çocuğunuza bile okutabileceğiniz sadelikte yazılmış. Çocuğunuz belki müzisyen olmayı seçmeyecek ama klasik müzik dinlerken bunu çalanın da Dünya Kupası maçlarını seyretmekten, barda içip arkadaşlarıyla tepine tepine gülmekten zevk alan bir adam olduğunu bilip, yaşamına daha yakın bir yere oturtabilir Bach'ın "Füg"ünü.
Not: Kitap Müzik Ansiklopedisi Yayınları'ndan çıktı. Say'ın bu günlerde bir de yeni plağı ithal edildi Türkiye'ye: "Gershwin, F. Say, New York Filarmoni Orkestrası, Kurt Masur" (TELDEC Records).

Anadolu'da şiir patlaması

Aydın Doğan Ödülleri bu yıl şiir dalında verilecek. Ödül onursal prestiji kadar, 15 milyarın şimdiye değin Türkiye'de verilen en yüksek para ödülü olmasıyla da dikkat çekiyor. Bu arada kulislerde de kimin kazanacağı muhabbetleri yapılmaya başlandı bile. Füsun Özbilgen geçenlerde Posta'daki köşesinde "Şairlerin gönülleri kıpır kıpır" diye bir yazı yazdı. Rastladığı bazı çok önemli şairlerin jüriyi ezbere sıralamasından katılımın "yüksek" olduğu sonucunu çıkarmış. Yazının yayımlandığı gün Füsun'un telefonu akşama kadar susmamış. Anadolu'nun dört bir yanından arayan gençler "Başvuru süresi sona erdi mi? Nereye başvuracağız?" diye soruyorlarmış. Yani 15 milyarı duyan telefona sarılmış, yani bu yıl Anadolu'da şiir patlaması yaşanacak.

Kafkaesk Tamarro

İtalya'nın kuzeyinde, bol ağaçlı, bol hayvanlı çiftliğinde sekreteri kız arkadaşı ile birlikte moderniteden çok uzak bir yaşam sürüyor Susanna Tamarro. Roman da yazmıyor bu aralar, kanaviçe işliyor. Ama yine de edebiyatseverlere bir müjdesi var, ilk kitabı "Başı Bulutların Üzerinde" nihayet basılıyor. "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" adlı kitabı 6 milyon adet satan, ancak birçok edebiyatçının tepkisini çeken Tamarro: "Başta İtalya'da olmak üzere birçok yerde aşağılandım. Kitabımın edebi olmadığı iddia edildi. Lise düzeyinde bile edebiyat ödevi kapsamına alınmadı. Basın tarafından ise antipatik olarak lanse edilidim. O kadar ki tanıştıklarım şaşar oldu 'Aaa bayağı sempatikmişiniz' diye. "Başı Bulutların Üzerinde" tüm bu yaygaraya cevap olacak. Edebiyat yapıldığını görecekler. "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git", benim açımdan sadece yaşama atılmayı temsil ediyor" diyor. Tamarro bu kez gerçekten iddialı, kurnaz değil kafkaesk olduğunu dosta düşmana gösterecekmiş.

Ece Ayhan’ın güncesinden notlar...

"Öküz"ün yeni sayısı yine çok eğlenceli idi. Oray Eğin, medya söyleşilerinde İsmet Berkan ile konuşmuş. Şebnem İşigüzel okumuş - yazmış anneler olarak çarşamba günleri taplandıklarını yazmış. Nihat Genç yazarlık, derin devlet, edebiyat, bit, pire, tavuk ağacı ve her şey hakkında düşündüklerini anlatmış. Cezmi Ersöz "kürt Aydınlanması" üzerine Haluk Gerger ile görüşmü. Köşesine kavuşan Vivet Kanetti kendini açımlamış, bir başlık da Can Baba'dan atılmış "Kıçımın Fosforuyla Aydınlanın"... Ama ben en çok Ece Ayhan'ın Günce'sinden aydınlandım: - Sinemacı Metin Erksan düzenli olarak, her yıl Çanakkale Savaşları'nı yazar.
- Lombroza İtalyan faşist cezacısı, Lombroza'dan İtalyan kanunu uygulayan Başbakan Şükrü Saraçoğlu eline kamçıyı alarak, bütün azınlıklara kök söktürmüşler, bir buçuk yıl. Cahide Sonku'nun intikamını Ermeni Persah'tan aldılar. Ama adam çok paralı olduğu için gahiş vergiyi de ödedi. Aşkale'ye de gitmedi ve Cahide Sonku'ya pırlantalı ayakkabılar satın aldı.
- Çılgın ressam Aliye Berger'in Giritli annesi Büyükada'daki konaklarında ölü kelebekleri perdelere dikermiş. Yarabbim! İnsan yeni şeyler yaşatmak için nerelere gidiyor.
Günce böyle uzayıp gidiyor. Ayhan'ın ayağa kalkanlar listesi de çok ilginç. 1. Kürşat Bumin. 2. Yusuf Çotuksöken. 3. Nuri Bilge Ceylan. 4. Mehmet Rifat 5. erdoğan Alkan. 6. Mahsun Kırmızıgül.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler