Kültür Sanat "Karantina beni yaratıcı enerjimle buluşturdu"

"Karantina beni yaratıcı enerjimle buluşturdu"

04.05.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Müzisyen ve oyuncu Şevval Sam’la, karantina günleri, pandeminin öğrettikleri ve Karadeniz’e olan bağlılığı üzerine konuştuk. Evde geçirdiği günleri fırsat olarak gören Sam, ‘Kopsun Bir Fırtına’nın da bu dönemin ürünü olduğunu söyledi

Karantina beni yaratıcı enerjimle buluşturdu

Şevval Sam’a, karantina boyunca her gün elleriyle ekip biçtiği rengarenk bahçesinden bağlanıyoruz. O kadar baharın içinde bir kareden, enerji dolu konuşuyor ki, salgın nedeniyle hayatın büyük ölçüde durduğu bir dünyaya ait değil sanki. Zaten o da bambaşka bir perspektifle yaklaşıyor bu sürece, enerjisini de buna borçlu. Bu hafta dinleyicileriyle paylaştığı “Kopsun Bir Fırtına” adlı Karadeniz türküsü de bu perspektifin ürünü:

Haberin Devamı

“Ben yaratıcı enerjiyle temastan beslenen biriyim. Ama harala gürele koştururken insanın o enerjiye odaklanması gerçekten zor. Karantina benim bu enerjiyle buluşmamı sağladı” diye açıklıyor.

Nasıl geçiyor karantina günleriniz?

Açıkçası daha oturamadım. Canlı yayınlar, konserler, röportajlar derken ev stüdyoya dönüştü. Bunun dışında evle ilgilenmeye başladım, bahçeyi düzenledim. Bahçede yaşayan kedilerimiz doğurdu, onların bakımları var. Biraz spor yapmaya başladım, normalde hem vaktim hem de gücüm kalmıyordu spor yapmaya. Şimdi ona fırsat bulmaya başladım. Derken vakit nasıl geçiyor gerçekten anlamıyorum.

Nefsi terbiye dönemi

Ekmek yapmıyor musunuz?

İlk başlarda hafiften börek çörek yapmaya başlamıştım ama hemen kendime ‘Aman bu tuzağa düşme’ dedim. Çünkü evde boş vakit buldukça en yakın ve kolay tatmini sağlayan yemeğe yönelebiliyor insan, bu da hem kilo hem sağlık açısından riskli. O yüzden yemekle arama mesafe koydum, ki ev ekmeği hayattaki en büyük zaaflarımdan biridir. Ama karantinayı, nefsi terbiye etmek anlamında bir oruç gibi yaşamaya çalışıyorum. Ekmeği, tatlıyı kestim, çok hafif besleniyorum. Mesela yoğurt yaptım. Gümüşdere köyünden çok güzel sütler gelmişti. Aslında hayvansal ürün pek tüketmiyorum, veganlığa yakın besleniyorum ama bir yoğurt yaptım. Şimdi dolapta bekliyor, bakalım.

Haberin Devamı

Durmak iyi geldi

Peki bu süreçte ruh haliniz nasıldı? Zorlu dönemler oldu mu?

Zorlandığım olmadı açıkçası. Bir süredir yoğun tempoda çalıştığım için kendime zaman ayıramıyordum. Buna da biraz canım sıkılıyordu. Çünkü ben yaratıcı enerjiyle temas halinde olarak şifalanan, oradan beslenen biriyim. Haftada 5 gün sette geçirip setten çıkıp konsere gittiğim, hiç uyumadan İstanbul’a dönüp tekrar sete çıktığım oluyordu. O yüzden durmak bana iyi geldi. Hep yapmak isteyip fırsat bulamadığım şeyler vardı, hikâye yazmak, resim yapmak ya da şarkı bestelemek gibi. Biraz içteki kaynaktan beslenmeye odaklanmak istiyordum. Buna gerçekten ihtiyacım vardı, o yüzden inanılmaz bir fırsat oldu. 23 Nisan’da çocuklar için bir hikâye yazdım örneğin. Şimdi bir hikâye daha yazıyorum, belki bu hikâyeleri resimlendireceğim. “Kopsun Bir Fırtına” da bu dönemin ürünü oldu.

Haberin Devamı

Evet, “Gözleri Yosunum” ya da “Kopsun Bir Fırtına” demiştiniz, ikincisi ağır bastı galiba. Şarkı nasıl ortaya çıktı?

Pandemiden çok kısa süre önce bir sabah bu şarkının ilk iki dizesiyle uyandım. Derken kafamda bir hikâye canlandı, sözler akmaya başladı. Müziğini düzenleme aşamasında zaten karantinaya girdik ama söyleye söyleye şekillendi. Terkedilmiş Karadenizli bir kızın ayrılık hüznü. O his geldi kalbime, onun hikayesini anlatmak istedim.

İlham dedikleri bu şekilde geliyor galiba...

Aslında genelde gece yattığımda, aşırı uyku bastırdığı anlarda aklıma bir şeyler gelir ama bazen o kadar yorgun olurum ki kalkıp yazmak çok zor gelir. O yüzden zaman insana bu tür durumlarda lazım oluyor aslında. Harala gürele koştururken bunlara odaklanmak ya da gereken enerjiyi bulmak gerçekten zor. Çünkü hemen de çıkmayabiliyor, bazen bir süre iç dünyanıza konsantre olmanız gerekiyor, bu dışardan gelen bir şey değil sonuçta. O bakımdan karantina benim içimdeki yaratıcı enerjiyle buluşmamı sağladı diyebilirim. Çok uzun zamandır bu enerjiye geri dönmek istiyordum. Dilerim bu türküyle birlikte o kanal açılmış olsun.

Haberin Devamı

Karantina beni yaratıcı enerjimle buluşturdu

‘Dünyanın bize ihtiyacı yok’

Pandemi sürecinin öğretici yanları oldu mu sizin için? Bundan sonraki hayatlarımıza kalıcı bir etkisi olabilir mi?

Pandemi geçtiğinde, insanlık olarak aynı yerden devam edeceksek eğer, bu zaten yeterince ders almadığımız anlamına gelecek. Artık gezegenin bize ne söylediğine kafa yormamız gerekiyor. Bir slogan olarak bunu zihnimize nakşedelim: Dünyanın bize ihtiyacı yok, bizim ona ihtiyacımız var. O yüzden de biz onu hoş tutmak zorundayız. Bunun bilincinde olmak gerektiğini düşünüyorum. Bu süreçten öğrenmemiz gereken birinci şey bu bence. İkincisi, bu süreci kolay geçiremeyen emekçiler var. Tabii ki devlet mekanizması böyle günler için var ama ben de elimin uzandığınca paylaşmayı hayatıma çok net bir şekilde kattım bu dönemde. Zaten öyleydim ama bu, bugün çok daha önemli. Üçüncüsü, birey olarak yalnızlıkla başa çıkmanın, kendimizi güçlendirmenin yollarını bulabildik mi, kendimizi sevebildik mi, kendimizle yüzleşebildik mi? Bunlara kafa yormak bile oldukça öğretici bence.

Haberin Devamı

‘Müzik ve set emekçilerine destek sağlanmalı’

Sizin de içinde yer aldığınız müzik ve sinema TV sektörü, salgından öncelikli olarak etkilenen grup. Bundan sonrası için sektör anlamda neler öngörülüyor, çalışanlar için destek sağlanıyor mu?

Bu çok önemli. Solistler için durum belki daha farklı ama günübirlik sahne alan, kayıtlara giden müzisyenler şu an çok zor durumda. Keza set işçileri de aynı durumda. Bu iki sektör, kriz dönemlerinden ilk ve en çok etkilenen ama en son akla gelenler oluyor. O yüzden onlar için bir formül geliştirilmesi, devlet desteği sağlanması gerekiyor. Durum hâlâ ciddiyetini koruyor ve biz de yakın temas çalışan gruptanız. O yüzden kısa vadede eski tempoya dönmeyeceğimiz çok açık. Ağustos ayı için bir beklenti var ama bu sadece bir olasılık.

‘Karadeniz bana çok şey verdi’

‘Gülbeyaz’ dizisi ve ‘Hey Gidi Karadeniz’ albümünüzden biliyoruz aslında Karadeniz’le yakın bir bağ kurduğunuzu. Siz nasıl tarif edersiniz bu yakınlığı?

2002’de “Gülbeyaz” dizisinde oynamaya başlamadan önce Karadeniz’e dair en ufak bir ilgim yoktu aslında. Diziyle birlikte hayatıma bir Karadeniz nosyonu girdi. Şivenin, benim kulağıma çok cazip gelen bir müziği ve ritmi var. Sonra Kazım (Koyuncu) girdi hayatımıza. Kazım’la birlikte Karadeniz’in genç, aydınlık, barışçı, sevecen yüzünü gördüm. Bence Kazım’ın da Karadeniz adına büyük bir misyonu oldu bu anlamda. Sonra albüm de yapınca, zaman içinde ve kontrolüm dışında Karadeniz türküleri benimle o kadar bütünleşti ki, nereye gitsem Karadeniz türküsü istenir oldu. Ben Anadolu’nun her yöresinden, her dilinden türkü söylüyorum, bu coğrafyanın farklılıklarına olan hayranlığım ve saygım doğrultusunda. Ama Karadeniz hayatımda başka bir yer edinmeye başladı. Biraz da insanlar beni Kazım’ın yadigarı gibi gördü. Ben de zaman içinde o kadar alıştım ki, Karadenizli gibi olmaya başladım. Bu türkü de benim için Karadeniz’e olan vefa borcu anlamı taşıyor. Karadeniz bana çok şey verdi bunca yıl, ben de benden çıkmış ama onların hikayesi olan bir şarkıyı, Karadeniz’e ve tabii ki o müziği seven herkese hediye etmek, minnet duygumu sunmak istedim.