Kültür SanatBinbir öykü

Binbir öykü

28.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ferit Edgü yazınında, kimi zaman içinden çıkılmaz bir koşula, kimi zaman dilsel bir uyumsuzluğa, kimi zaman da yalnızca bir özdeyişe indirgenmiş parçacıklar, hep daha ötelere açılmaya çağırır bizi.

Binbir öykü

SON OKUDUĞUM 'SUÇ VE CEZA' İLK OKUDUĞUMDAN DAHA ZENGİNDİR. Gene de, kendi okumalarımızı, özellikle de büyük bir hazla sürdürdüklerimizi - şöyle bir anımsayacak olursak, ünlü düşünüre hak vermekte gecikmeyiz. Öyle ya, Michel de Certeau'nun anlatmaya çalıştığı olgu, özellikle bir yazın yapıtı söz konusu olduğu zaman, bizim için okumayı çekici kılan, bizi okuduğumuz yapıta bağlayan şeydir, çünkü romanı, öyküyü ya da şiiri bir yerlerine kendimizi koyarak okur, kimi zaman içlerinde bir gözlemci, kimi zaman önde gelen kişilerinden biri oluveririz. Böylece, o bizi kendi kişiliğimizin sınırları dışına çekip başkalaştırırken, biz de onu üstlenip öznelleştirir, yeni boyutlarla zenginleştiririz. Dahası, her yeniden okumamızda yeni açılımlar, yeni anlamlar kazanır: Son okuduğum "Suç ve Ceza" ilk okuduğum "Suç ve Ceza"dan daha zengindir. Kafka'nın önemli yapıtlarının hiçbirini bitirememiş olması da bundandır belki: Romanlarının yalnızca yazarı değil, aynı zamanda etkin bir okuru olduğu içindir. Yirminci yüzyılın son çeyreğinin en ilginç düşünürlerinden Michel de Certeau "Barthes Stendhal'in metninde Proust'u okur; izleyici güncel bir gösterimde çocukluğunun görünümünü. Yazılmışın incecik zarı üstünde bir katmanlar kıpırdanışı, bir uzamlar oyunu olur. Yazarın alanına bir başka dünya (okurunki) girer," diye yazar. Böyle bir gözlem kimilerimizi şaşırtabilir. "İnsan bir yazarın yapıtında nasıl bir başkasını okur ki? Benim dünyam okuduğum yazarın dünyasına neden sızsın ki?" türünden sorulara yol açabilir. Bir sınırı yok mudur bunun? Vardır kuşkusuz. Yazın yapıtının en temel özelliklerinden biri olmakla birlikte, bir yerde durur. Hele Balzac, Stendhal, Dostoyevski, Kafka gibi yazarlar bizi yavaş yavaş bağlar, kendi evrenlerinin akışına uydururlar. Buna karşılık, kimi yapıtlar "Hadi, sen götür öyküyü, bildiğin, anladığın gibi geliştir ya da benimkine koşut bir öykü de sen yarat", der nerdeyse. Örneğin unutulmaz ozanımız Behçet Necatigil'in özellikle "En/Cam"ı ve "Kareler Aklar"ı böyledir, bizi edilgen okur niteliğinden sıyrılmaya çağırırlar, "İşte deniz, yüz!" derler sanki bize. İşte deniz, yüz! Ferit Edgü bu yaklaşımı nerdeyse dizgeleştirmiştir. "Binbir Hece"nin (1991), "İşte Deniz, Maria"nın (1999), "Do Sesi"nin (2002), "İnsanlık Halleri"nin (2003) kimi zaman içinden çıkılmaz bir koşula, kimi zaman en temel öğelerine indirgenmiş bir öyküye, kimi zaman dilsel bir uyumsuzluğa, kimi zaman da yalnızca bir özdeyişe indirgenmiş parçacıkları hep daha ötelere açılmaya çağırır bizi; arı şiirden oluşmuş özlerini öykü öykü açıp genişletmemizi beklerler. İlk "Binbir Hece"den alınmış altmış "öykü"den oluşan seçkiye yazdığı ilginç öndeyide Ferit Edgü kesin bir dille açıklar bunu bize: Amacının "maddenin çekirdeğindeki atom gibi öykünün çekirdeğini yazmak" olduğunu söyledikten ve bizi "Başlangıcın başı yoktur, sonun da sonu yoktur, ama ortanın başı da vardır, sonu da" diyen Aristoteles'e gönderdikten sonra, "Yanlış anlamadımsa, yazdığım bu öyküleri tanımlıyordu Aristoteles. Çünkü okunduğunda görüleceği gibi (bunun için büyük bir çaba gerekmiyor) bu öykülerin ne başı var, ne sonu. Tam orta noktalara odaklanmış gibiler. Başını ve sonunu okura bırakmışım", der. Böylece, bir yandan başlangıç ve sonların sonsuzluğunu kesinlerken, bir yandan da bizi kendi katkımızı getirmeye, en temel öğelerine indirgenmiş öyküye yeni renkler, yeni boyutlar, yeni ayrımlar, yeni anlamlar katmaya çağırır. Öykünün çekirdeğini yazmak İşte size bir öykü, adı "Savunma":"Beni tanık göstermenize izin veremem, dedi.Çünkü, o gün, ben de, sizin gibi, orda Değildim." Şiirden düzyazıya doğru gelerek dilediğiniz kadar uzatabilirsiniz. İşte bir başka öykü, adı "Talih":"Geceler boyu onun kapısı önünde bekledim.Ama o yalnızca gün doğduktan sonraçıkıyordu bu kapıdan." Bunu da çok daha uzun bir öyküye, hatta bir romana dönüştürebilir ve sonunda hem onu hem kendinizi zenginleştirdiğinizi duyarsınız. Bir de Huysmans'ın "Tersine"sinin unutulmaz kahramanı des Esseintes'in tek sayfalık romanlar düşlemesine hiç mi hiç şaşmazsınız artık. Zenginleştiren satırlar

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler