Kültür Sanat Bir ailenin kısa öyküsü

Bir ailenin kısa öyküsü

23.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Umut Dağıstan, günümüzün dağılan ailesini üç ayrı karakterin ağzından anlatırken, ölümün gölgesinde ayakta kalmaya çalışan sessiz insanların dünyasına ayna tutuyor.

Bir ailenin kısa  öyküsü

YAKIN GÖRÜNEN İNSANLAR ASLINDA BİRBİRLERİNDEN NE KADAR UZAK... Sessiz bir ölüme yaklaşan baba ve son kez yanında olmak üzere baba evinde bir araya gelen üç kardeş: Servet, Ali ve İpek'in öykülerini anlatıyor roman. Görünürdeki yaşamlarının aksine, her biri kendi hayat kırgınlıklarını yaşayan bu üç kardeş, babalarını son günlerinde ziyaret etmek için, savrulup gittikleri kendi şehirlerinden Adana'ya doğru yola çıkıyorlar. Bu yola çıkış ve daha sonra baba evinde geçirdikleri günler, kendi içlerine yönelik uzun yolculuklar ve iç hesaplaşmalara da sürüklüyor onları.Küçük oğlu ve eşiyle, görünürde mutlu bir yaşamı olan ancak mutsuz, sevgisiz evliliğinden için için bunalan büyük oğul Servet; hayat boyu gamsız bir hayat yaşamış, annesi tarafından şımartılmış, babasının ilgisizliğine karşı ise hınçlı olan ortanca Ali ve eşi tarafından aldatıldığını öğrendiğinden beri tüm hayatı dağılan, zihninde hâlâ kocasıyla konuşup hesaplaşmakta olan, babasına çok düşkün İpek... Hayatı boyunca tek tutkusu ve uğraşı okumak olan, tüm hayatını üst kattaki kitaplarla dolu odasında, ailesinden uzakta yaşayan bir baba... Bir nefes sigaranın yavaş yavaş ciğerlere dolması gibi, içinize usul usul yayılan bir roman, "Üst Kattaki Cinler"... Roman hiç telaşsız, sakin bir ritimle ilerlerken, yazarı Umut Dağıstanlı'nın akıcı anlatımının da yardımıyla duman duman sizi sarmalıyor. Üç kardeşin her birinin, öyküyü sırayla kaldığı yerden anlatarak devam ettirdiği, farklı bir kurguyla ilerleyen romanın her bölümünde, adeta görünmeyen bir kameranın, anlatma sırası gelen karaktere doğru yöneldiği hissine kapılıyorsunuz. Geçmişle şimdinin iç içe geçtiği hikayelerinin birbirini tamamladığı karakterler, ellerinde birbiri ardına söndürüp yaktıkları sigaralarıyla konuştukça, yalnızca aile fertleri arasında yaşanabilen, yılların oluşturduğu uzaklıkların bir anda kapanabildiği ya da yakın görünenlerin aslında birbirlerinden ne kadar uzakta yaşadıklarına yeniden tanık oluyorsunuz.Yaklaşmakta olan ölümüyle, aileyi belki de son kez bir arada toplayan baba ise roman boyunca hiç konuşmuyor. Onu yalnızca, babalarına karşı farklı duygu ve yaklaşımlar içinde bulunan çocuklarının anlattıkları eşliğinde tanıyoruz. Kitabın aslında en gizemli karakteri olan baba, yaşama ve ailesine karşı duyarsızmış gibi görünse de, yıllar boyunca yazdığı hikayelerden, aslında o evde yaşanan tüm olayları, aile bireylerinin gelişimini bütün duyarlığıyla izlemiş olduğunu keşfediyorsunuz. Konuşmayan baba Kavuşamadığı ilk aşkını Mecdelli Meryem'e benzeten, baba takıntılı, kendisini de bir anlamda İsa'nın hikayesiyle bütünleştiren Ali'nin İsa-baba-Meryem motifi; ihtiyaç duyduğu gücü, güçlü karakterli ölmüş ailesinin çağdaş ve ayakları yere basan Cumhuriyet kadını telkinlerinde arayan İpek'in tanımladığı Cumhuriyet kuşağı ailesi motifi ve Kafka'nın kendini bir sabah böcek olarak bulan bir insanı anlattığı öyküsüne ve böceklere takıntılı Şevket'in değişim-dönüşüm döngüsüyle ilgili düşünceleri, kitabın çerçevesini oluşturan diğer motifler...Kitabın merak unsurunu ise, babanın ölmeden tamamlayamadığı öykünün sonunun ne olacağı oluşturuyor. İnsanı tanımlayamadığı bir huzursuzlukla sarmalayan, hüzünlü olduğu kadar yer yer kasvetli de olan "Üst Kattaki Cinler", tuhaf bir şekilde huzur da yayıyor. Belki de her ailenin kendi özel öyküsünde yer alan benzer hüzün ve kasvet hissinden kaynaklanan bir tanıdıklığın yaydığı, o özel huzuru... Özel bir huzur