10.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Bodrum, yaz günleri Türkiye ve dünya kentlerinin aceleyle yapılmış bir mozayiği gibidir. Bu mozaikte her gün küçülen tek parça ise Bodrum olsa gerek.
Salı günleri bez pazarı, perşembe ve cuma günleri sebze ve meyve pazarı kurulur, Bodrum otogarının hemen ardındaki pazar yerinde. Pazar yerinin altı kocaman bir kapalı otoparktır, otoparkın önü de otogar. Otobüsler umutlu çehrelerle tatile gelen, asık suratlarla kentlere dönen insanları yükler, boşaltırlar.
Yaz boyunca bez pazarı her dilden on beş kelime öğrenmiş, yedi düvelden insana, üstlerindeki etiketlerde açıkça yazıldığı gibi, "genuine fake" (özgün sahte) mallar satmaya uğraşan satıcılarla doludur. Donlar, t-shirtler, pantolonlar, saatler, gözlükler... Hepsi de ünlü markalarla damgalıdır. Bir zamanlar pazar yerinin tek cazibesi olan yöresel bezler her yıl biraz daha turistik olmakla övünür gibidirler. Perşembe ve cuma günleri ise parayı bastırıp en iyi yerleri tutmuş profesyonel pazarcıların yanında ancak kıyı köşede yer bulabilmiş, üç - beş parça ürünlerini önlerine koymuş birkaç köylüyle, herhangi bir pazar yerinden farklı sayılmaz. O pazarın Bodrum pazarı olduğunu anlamak için yağmurların düşmeye başladığı günleri beklemek, yöreye özgü çeşit çeşit otları, mantarları, çintarları görmek gerekir...
Bodrum otogarından yarımadanın dört bir yanına, birçoğu mandalina bahçelerini elden çıkarmış, paralarını dört tekerlekli mala çevirmiş Bodrumluların oğullarının, torunlarının kullandığı minibüsler kalkar.
Bodrum yarımadasının her yerinden bin bir koku, binbir renk dolaşır yaz günlerinde. Türkbükü ve Gölköy, yeni adıyla - ne yazık! - Göltürkbükü, eğlence yaşamının kaymağını alırken, yeri göğü inleten müziğin koyların baş köşelerine yerleşmiş balık çiftliklerindeki tavuk yemi yiyen balıkları bile uyutmaz hale gelmesi kimsenin umurunda değil gibidir. Gümbet İngiliz işgali altındadır, Türkçe tabela asmak neredeyse yasaktır. Her lokanta İngiliz damak tadını bulabilmek için derin araştırmalar yaptığını belli eder: Meksika, Fransız, Türk, Çin, İtalyan, Japon yemeklerini aynı kazanda üretebilen bütün aşçılar Gümbet’te toplanmıştır. Gümüşlük ise, sit alanı olmanın gururunu boş verip özellikle akşamları balık ızgaralarının kokusunu Yunanistan’a doğru nisbet yapar gibi savurur. Farilya (yani Gündoğan) ile Karatoprak (yani Turgutreis) yazlık sitelerin canlandırdığı köşeleriyle çalım satarlar. Müskebi (yani Ortakent) adına uygun bir tavır takınmış, orta halli insanları bağrına basmış, Bitez’in mandalina bahçeleri ise malikanelere kucak açmıştır.
Yaz günlerinde aşçısı belli olmayan bir kültür çorbasıdır Bodrum yarımadası.
Tüm "turistik" kıyı kentlerinde olduğu gibi gibi, her geçen gün eksilen yerel kültürün boşluğunu tek - tipleşme kültürü doldurur, azgın, gürültülü.
Kentlerin acısını, sıkıntısını, gerilimini eker, dinlence, eğlence, kendilerince doyumlar biçmeye çalışırlar yaz konukları. Kısacık tatilde amaçlarına ulaşamayınca da hafif kırgın, neye kızacaklarını bilemez halde dönerler uçsuz bucaksız gerilimlerine. Bodrum otogarından otobüse binenlerin çoğu böyledir.
Neden mi yazdım bunları? Çünkü Bodrum otogarının yenilenen tuvaletlerinde hacetlerini görenlere fon müziği olarak artık Bizet, Vivaldi, Mozart, Chopin yapıtları çalınıyor.
Şaka yapar gibi...