Kültür SanatBudapeşte baharında CRR

Budapeşte baharında CRR

10.05.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

CRR Senfoni Orkestrası’nın Budapeşte Bahar Festivali’ndeki konseri, oldukça eski ama zayıf bırakılmış müzikal ilişkiye taze bir soluk gibiydi.

Budapeşte baharında CRR

Budapeşte baharında CRR

CRR Senfoni Orkestrası’nın Budapeşte Bahar Festivali’ndeki konseri, oldukça eski ama zayıf bırakılmış müzikal ilişkiye taze bir soluk gibiydi.

KEMAL KÜÇÜK

ÜLKELER arasında iyi ilişkiler kurmak için akla ilk gelen "dostluk maçı" önerilerine hep gülüp geçerim. Özünde rekabet olan, yenmek ve yenilmemek için "mücadele" edilen, izleyiciye / taraflara "gücünü ve savaşcılığını" göstermek için sahaya çıkılan futbol karşılaşmalarında, dostluğun mu, yoksa rekabet ya da husumetin mi tohumları atılır? Artık iyice sulandırılmış olan centilmenlik kavramının ardına sığınmak, kişi ve toplumların yenme / yenilme psikozunun belki de yıllar sürecek "yan etkilerini" yok edemiyor. Ya müzik?.. İnsanın ve toplumun kendini ifade etmedeki en soyut ve bu nedenle en evrensel dilini kullanarak birbirini tanımasının, o dili birlikte üretmeye ve tüketmeye varan dostluklar kurmasının daha coşkulu daha yaygın bir aracı var mı?
CRR Senfoni Orkestrası’nın Budapeşte Bahar Festivali’ndeki konseri, oldukça eski ama zayıf bırakılmış bir müzikal ilişkiye taze bir soluk gibiydi. Kolay değil; yaş ortalaması 22 olan bu çok genç orkestra Sir Neville Marriner yönetimindeki Danubia Senfoni Orkestrası, Lorin Maazel’in yönettiği Bavyera Senfoni Orkestrası, Vlademir Eskenazy’nin yönettiği Avrupa Birliği Gençlik orkestrası, Hannover Radyo Orkestrası, Fransz Liszt Oda Orkestrası, Macar Radyo Senfoni ve Budapeşte Filarmoni Orkestrası gibi önemli toplulukların arasında kendini gösterecek... Macar dinleyiciler kendi orkestralarından Çaykovski’nin 1. senfonisini, Bir Türk orkestrasından ise 5. senfonisini dinleyip kıyaslayacak!
Baharı müjdeleyen ılık havanın Tuna kıyısına çağırdığı Peşteliler arasında, iki ulusun son 150 yıllık geçmişindeki müzik ilişkilerini ve CRR Senfoni Orkestrası’nın bir gün sonra vereceği konseri düşünüyorum. Özgürlük Köprüsü’nün kenarında, bir çırpıda aklıma gelenler: Liszt, Bartok, ve Amar...
Piyano solistliğine virtüozite kavramını getiren Franz Lizst’in Büyükdere’deki Avrupa Oteli’nde 18 haziran 1847’deki resitali 20 kuruş vererek izleyenler, en iyi top dökümcüsü olarak bildikleri Macar ustalar dışında, bir piyano virtüozu Macar’ı tanıma ayrıcalığını yakından tatmışlardı. Beyoğlu Nur - u Ziya Sokak 19 numarada piyano yapımcısı Alexandre Kommendinger’in evinde kalan Liszt’in İstanbul günlerinden 90 yıl sonra, bir başka dev, Bella Bartok’un Türkiye macerası başlıyordu. Türk Müziğinin sadece Arap müziğinin etkisinde olduğunu sanan Bartok, Adnan Saygun ve Ragıp Gazimihal’ın müzikteki pentatonism’in Türk kökenli toplumlara ait olduğu tezini ciddi bulmuş ve Macar - Türk halk müziğinin ortak yönlerini araştırmak ve halk ezgisi derlemeleri yapmak üzere 1936’da Türkiye’ye gelmişti. Bugün halk müziği araştırmalarındaki birikimimiz onun bu çalışmarıyla temellenmişti. Kişisel talihin toplumsal tarihi yönlendirdiği ilginç anlar vardır. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgalindeki Budapeşte’den ayrılmak ve Türkiye’ye gelmek isteyen Bartok, Hindemith’in gizli engellemesine uğramasaydı, bugün Türk Klasik Müziği’nin gerek eğitim gerekse üretim anlayışı Bartok çizgisinin ağırlık taşıyacağı farklı bir yönde ilerleyebilirdi...
Konser öncesi, Peşte’nin ünlü Vaci bölgesindeki büyük müzik dükkanında keman virtüozu, Liko Amar’ın bir kaydını ısrarla aradım, bulamadım. Amar adı bu konser için çok anlamlıydı. Vigado Konser Salonu’nda bir gece sonra CRR Senfoni Orkestrası eşliğinde Cihat Aşkın’dan dinleyeceğimiz Ulvi Cemal Erkin’in Keman Konçertosu’nun dünyadaki ilk seslendirilişini 2 Nisan 1948’de Ankara’da Macar kemancı Amar gerçekleştirmişti. 1891’de Budapeşte’de doğan, Ulusal Müzik Akademisi’ni, daha sonra Berlin Müzik Akademisi’ni bitirip, 1915’te Berlin Filarmoni Orkestrası’nın başkemancısı olmuştu. 1922’de kurduğu Amar Quartet ile Avrupa’da ün yapan Lico Amar, 1935’te geldiği Türkiye’de Ankara Devlet Konservatuvarı’nda 1957 yılına kadar birçok öğrenci yetiştirdi. Konser öncesi program kitapçığına konacak kısa bir yazı, Macar dinleyici için anlamlı olabilirdi. "Anlamlı" olabilecek daha bir çok şeyin neden eksik kaldığını Türkiye’nin Macaristan Büyükelçiliği’nde verilen resepsiyonda anladık; yüzlerce yıl önemli ilişkiler içinde olduğumuz Macaristan’ın başkentinde bir kültür ateşemiz yoktu. Elçiliğimizin tüm ısrarlı isteklerine karşın bu atama yapılamamıştı ve ilişkiler kurumlar ve kişiler arasındaki dağınık iletişim içinde sürdürülüyordu. CRR Senfoni Orkestrası’nın festivalde yer alması da, CRR Konser Salonu Genel Sanat Yönetmeni Arda Aydoğan’ın kişisel çabalarıyla gerçekleşmişti. Sınırımızdaki savaşın sanat destekçisi kurumların şevkini kırdığı bir ortamda, koca orkestrayı MNG Havayolları’ndan özel uçak tahsis ederek, tarifeli seferi olmayan Budapeşte’ye götüren ve orada üç gün personeliyle bekletip Türkiye’ye geri getiren MNG Bank’ın örnek girişimi de konserin gerçekleştirilmesindeki en önemli katkılardan biriydi.

Yeniden Erkin Konçerto
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 1966’daki Avrupa turnesinde Suna Kan’ın yorumladığı Ulvi Cemal Erkin’in Keman Konçertosu, 37 yıl sonra yeniden Budapeşte’de çalınıyordu. Cihat Aşkın’ın genç orkestrayı adeta çekerek götürdüğü performans, onun artık alıştığımız üst seviyedeki yorumlarından biriydi. Vigado’nun görkemine yakışmayan "sağır" akustiği yüzünden, yapıtın ikinci bölümündeki makamsal incelikler, Aşkın’ın yarattığı temiz ve dolgun tonlar, çoğunlukla orkestranın yankılanan baskısı altında salonun yüksek tavanlarında dağıldı. Böylesine bir performans, başka bir mekânda çok daha parlak algılanabilirdi. Aşkın, konçertonun son bölümünü yine kendine has "hızlı" ve gerilimli bir "Horon" esprisiyle çaldı. Ulvi Cemal Erkin’in Ayla Erduran’dan yazıldığından daha hızlı tempoda çalmasını istediği bu bölüm, Aşkın’ın arche tekniğini dinleyiciye göstermesinde yine etkili oldu. Konçerto bittiğinde dinmeyen alkışlara karşı Aşkın önce "Tuna nehri akmam diyor etrafımı yıkmam diyor,ösözleriyle hatırladığımız "Plevne Marşı"nı kemanın tüm dramatik olanaklarını gösteren minimal bir stilizasyonla çaldığında, Macar dinleyicilerin tepkisi görülmeye değerdi... Sanatçı ikinci bis’inde ise Paganini’nin bir kapriccio’su ile parlak virtüozitesini göstermek yerine, çok mütevazı görünen "Haydar" türküsunü çalarken "lokal" bir yapıtın nasıl evrensel hale getirilebileceğini, "ara sesler"e de yer veren kendine özgü mükemmel tekniğiyle sunduğu düzenlemede bir kez daha gösterdi. Konser arasında Fransz List Akademisi’nde okuyan Macar keman öğrencileri, kemancımızla özel olarak çalışmak için ne yapmaları gerektiğini soruyor, Aşkın da onları her yıl ders verdiği "Keshet Eilon" yaz okuluna davet ediyordu.
Genç Şef Orhan Şallel konserde Çaykovski’nin 5. Senfonisi’ni alışılmış tempolarda yer yer farklı "seçimlerle" çaldırdı. CRR Orkestrası’nın daha önce Rengim Gökmen yönetiminde çaldığı senfoninin, ilk bölümündeki melankolik temanın yaylılarca tekrarında "staccato" yerine "detache" çaldırdığı ölçüler, farklı bir etki yaratıyordu. Senfoninin müthiş gerilim içeren çok parçalı finalini, genç orkestra gerek ritim gerekse homojenite olarak alnının akıyla tamamlamasını bildi. Israrlı alkışlara, Brahms’ın 5. Macar Dansı ile yanıt veren orkestra "Tereciye tere satma"nın güçlüğünü yine farklı bir tempo anlayışıyla aşmaya çalıştı. Dansın orta bölümünde, yaylı sazların soru - cevapla sürdürdüğü mezürlerde susları uzun tutması dinleyicinin hoşuna gitmiş olacak ki üç kez bis için çağırıldı Şallıel.
8 Ekim 1966 tarihli Budapeşte Megyar Nemzet Gazetesi eleştirmeni Erkin Konçerto için şunları yazmış: "Konçerto’nun frijiyen modunda bestelenen ikinci bölümünün yalınlığı ve güzelliği dinleyiciyi çok etkiledi. Yapıtın son bölümünde duyulan gerçek karakteristik Türk müziği dinleyiciyi sürükledi ve coşturdu. Erkin’in Türk halk müziğinden ve aksak ritmlerinden ve zengin tonaliteden bir dans rapsodisi ile son bulan konser büyük bir zevkle dinlendi".
Budapeşte’deki bu son konser, Türkiye’nin gerçek sanatsal değerlerini yeni bir virtüoz, yepyeni bir orkestra ile 37 yıl sonra da taptaze bir solukla tanıtma gücünde olduğunu gösterdi.