17.01.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
KÜLTÜR SANAT SERVİSİ
Türkiye müzik tarihinin önemli isimlerinden Muammer Sun dün 88 yaşında Ankara’da yaşama veda etti. Çağdaş kompozisyonlara imza atan, Ankara Radyosu Çoksesli Korosu’nun ve TRT Müzik Dairesi’nin kurucusu Muammer Sun, eğitimci yönüyle de Türkiye müzik dünyasına katkılar sundu. Özellikle birkaç nesil onun “İyilik yap, iyilik bul, kim kazanmış kötülükten”, “Pazara gidelim, bir tavuk alalım”, “Analar çeker yükü, kimsenin bilesi yok” isimli çocuk şarkılarıyla büyüdü.
1932 yılında Ankara’da doğan ve 1947’de Askerî Muzıka Okulu’na, 1953’te Ankara Devlet Konservatuvarı’na giren Sun, Ahmet Adnan Saygun’un kompozisyon öğrencisi oldu. Burada Kemal İlerici ile Türk Musikisi Makamları ve Armonisi konularında çalıştı. Saygun’un öğrencisi olarak 1960 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Kompozisyon Bölümü’nden mezun oldu. Erken yaşlarda kendini müziğe adayışını 2011’de Dr. Halil Tekiner’e verdiği bir röportajda şöyle anlatıyordu:
“Gençliğimde, önce sabahleyin gazete okurdum. Dünyada ne oluyor göreyim diye. O aşağı yukarı 20’li yaşlardan 40’lı, 50’li yaşlara kadar devam etti. Oturur çalışırdım. Günün belli saatlerinde beste yapmak diye bir derdim yoktu. Her zaman beste yapardım; gece gündüz, helâda, kırda... Her yerde aklıma bir şey geldiği zaman düşünürdüm ve yazardım onu. Küçük defterler olmasa da büyük kâğıttan keser, küçük defter yapar, arkasını bükerdim. Otobüste yahut bilmem dolmuşta giderken aklıma bir şey gelirse oraya not ederdim.”
‘Öğrenme ömür boyu sürer’
Muammer Sun, 2011’de verdiği röportajında genç müzisyenlere şu tavsiyede bulunuyordu. “Batı müziğini tabii ki çok iyi bileceksiniz, akımları da bileceksiniz. Ama Türk müziğini de bilmelisiniz. Türk müziği kendi başına yetmez; Türk kültürünü de bilmelisiniz. Edebiyatıyla, düşünce yapıtlarıyla, halk kültürüyle, Osmanlı kültürüyle, yan toplumsal kültürü bilir ve onun içinde yaşarsanız tam olur... Bizim bugünkü ortamımız kaos ortamı. Eski de var, yabancı da var. Eskinin kötüsü de var, yabancının kötüsü de var, en iyiler de var. Besteci bunların hepsinden etkilenir. Besteci her şeyin en iyisine kendisini bilinçle aşmalı. Yani halk müziği mi, radyodaki halk müziğini ya da CD’lerdeki halk müziğini dinlemekle yetinmemeli. Mesela Neşet Ertaş iyi; ama babası Muharrem Ertaş’ı mutlaka dinlemeli. Besteci kendisini neyle doldurursa kaleminin ucuna o gelir. Yani klasik Türk müziğini makamlarıyla ve birçok eserleriyle bilmesi yerinde olur. Halk müziğini otantik özellikleriyle bilmesi yerinde olur. Batı müziğini de Rönesans’tan itibaren bugüne kadarki gelişim çizgileriyle bilmesi iyi olur. Asıl baştan itibaren unutulmaması gereken şey şu: Bütün bildiklerini bir kenara koyup kendi müziğini yazabilmesi, özgün olabilmesi. Sadece halk müziğini bilen birinin kaleminin ucunca halk müziği gelir. Yahut sadece kendisini modern akımlara kaptırmış olanların kaleminin ucuna bu tür akımlar gelir. Ben diyorum ki besteci öğrenme aşamasında çok yönlü öğrenmeli. Ama o öğrenme aşaması da ömür boyu sürer. Ölünceye kadar bir taraftan öğreneceğiz, bir taraftan da yeni eserler yaratacağız.”