Kültür Sanat En sağlam muhalefet: Sinema!

En sağlam muhalefet: Sinema!

20.02.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Berlinale gösterdi ki savaş suçlularına, yozlaşmış politikacılara, baskıcı rejimlere en sıkı muhalefeti sinemacılar yapıyor

En sağlam muhalefet: Sinema

Alin Taşçıyan

56. Berlin Film Festivali'ni ileride yâd ederken "Ne festivaldi ama!" diyeceğiz. Her zaman Cannes ve Venedik'e göre daha politik olagelmiştir Berlinale. Ama bu yıl, neredeyse sinema politikanın gerisinde kaldı! Elbette yüzlerce film arasında birbirinden farklı türlerde pek çok yapım vardı ama genel havayı dünya konjonktürüyle ilişkili, doğrudan politik filmler belirledi. ünyanın yeni kampları dinlere göre ayrılırken, ABD Irak işgalini sürdürüp İran'a saldırmaya hazırlanırken ve birkaç karikatür yüzünden onlarca kişi hayatını kaybederken bir kitle iletişim aracı olarak sinemanın işlevi yeniden gündeme geldi.

Gişe hedefi yok
"Syriana"yı yazıp yöneten Steven Gaghan'ın ya da "The Road to Guantanamo"yu yazıp yöneten Michael Winterbottom ile Matt Whitecross'un ne kadar samimi olduklarını bilemeyiz ama sonuçta politik açıdan doğru birer yapıt verdikleri ortada. Çok incelikli, çok yaratıcı değiller ama filmlerini ticari açıdan cazip kılıp gişeyi hedefleyen süslemelere başvurmamışlar. George Clooney ile Matt Damon rol alsa da "Syriana" semtinizin salonlarını çoluk çocukla dolduracak bir film değil. "The Road to Guantanamo" da öyle. "Syriana", yarışma dışı gösterilmese ödül alırdı Berlinale'de. interbottom ve Whitecross'a En İyi Yönetmen dalında Gümüş Ayı kazandıran "The Road To Guantanamo" sinematografik niteliğiyle tam da bu ödüle uygun düştü.

Altın Ayı kazanan "Grbavica" ile Jüri Büyük Ödülü Gümüş Ayı kazanan "Offside", Doğu / Güney / Müslüman kampından gelip samimiyetleri, yalınlıkları ve kendini adamışlıklarıyla politikaya insani birer boyut kattı. Gaghan ve Winterbottom, Müslüman karakterlerini kötü adam olmaktan çıkarıp Batı'nın çifte standardını ve emperyalist yaklaşımını eleştirirken nihayetinde olaylara zedelenmiş demokrasi duygularıyla yaklaşıyor. Jasmila (Cemile) Zbanic ile Cafer Panahi ise yaşadıkları toplumun acılarını yansıtıyor. Bu yüzden bakışları daha içeriden ve bireysel.

Savaş bitti ama...
Zbanic, bir Sırp Çetnik'in tecavüzü sonucu hamile kalmış, doğurduğu kızını babasının şehit olduğuna inandırmış kadının yaşadığı kâbusu lafı dolandırmadan anlatıyor. Geçirdiği travmayla baş etmeye bir yandan da geçimini sağlamaya çalışan filmin kahramanı buluğ çağındaki kızına da söz geçiremiyor. Savaştan çıkmış ama etkilerinden kurtulamamış Saraybosna'nın Grbavica semtinden adını alan film, kolayca unuttuğumuz savaş kurbanlarını yeniden gündeme getirdi.

İranlı kızlar ve futbol
Altın Aslan kazanan "Daire" adlı filminde İran'ın kadınlar için büyük bir hapishane olduğu metaforunu kullanan Cafer Panahi, yine kilit altındaki kadınlardan söz ediyor. İran Milli Futbol Takımı'nın 2006 Dünya Kupası'na katılmaya hak kazandığı Bahreyn maçı sırasında geçen film, bilinçaltımıza işlemiş ve "milli takım"ı tutup başarılarıyla sevinmek kadar naif bir yurtseverliğin ifadesi aynı zamanda. Stadyuma girmesi yasak olan İranlı kızların kılık değiştirme macerası gözaltında sonuçlanınca film, stat kapısında mahkûmiyete dönüşüyor. Kızların içeriden gol sesi gelince sevinmeleri, "İran! İran!" diye tezahürat etmeleri çok dokunaklı. Onlar, rejimi aşıp ülkelerini seviyor.

Claude Chabrol ise adalet mekanizmasının işleyişini bile engellemeye çalışan yozlaşma olgusunu dile getiriyor "L'lvresse de Pouvoir"da. Panorama ve Forum'daki yapımlar da Berlusconi'nin kaçırılmasını(!) konu alan "Bye Bye Berlusconi"den bir İsrailli yönetmenin Irak seçimlerini "yorumsuz" görüntülediği "My Country, My Country"ye (Memleketim, Memleketim) çeşitlenen sivri biçimde politik filmler olunca Berlinale dünya sinemacılarının politik zirvesine dönüşüyor.

Umarım bu film durumu değiştirir!
Bosna'daki savaşta Sırp askerlerinin Bosnalı kadınlara yönelik sistemli tecavüzlerini anlatan filmiyle Berlin Film Festivali'nde "Altın Ayı" ödülünü alan yönetmen Jasmila Zbaniç, savaş suçlularının Avrupa'da hâlâ serbest olmasından yakındı. Zbaniç, ödül töreni sırasında coşkulu alkışlarla karşılanan konuşmasında, "Bosna'daki savaş 13 yıl önce bitti ancak Radovan Karadziç ve Radko Mladiç gibi savaş suçluları, hâlâ Avrupa'da serbestçe yaşayabiliyorlar" dedi.

20 bin tecavüz
1992 - 1995 arasındaki savaşta sistemli bir biçimde 20 bin Bosnalı kadına tecavüz edilmesinin ve yaklaşık 100 bin kişinin öldürülmesinin suçlusu olan bu kişilerin hâlâ yakalanmadığına dikkat çeken Zbaniç, "Burası Avrupa ve hiç kimsenin, onların yakalanmasıyla ilgilendiği yok. Umuyorum bu film ve ödül, bu durumla ilgili fikirlerinizi değiştirir" dedi.