11.09.2017 - 12:24 | Son Güncellenme:
Chicago’da büyük bir gazetenin editörü olan Walter Burns (Cary Grant) ve onunla çalışan gazeteci Hildy Johnson (Rosalind Russel) boşanmıştır. Hildy, nişanlısı olan sigortacı Bruce Baldwin’le evlenip sakin bir aile hayatı sürmek için işten ayrılacağını Walter’a iletir. Fakat Walter’ın yazarını kaybetme gibi bir isteği yoktur. Bu yüzden Bruce’u takibe alıp, onun başını belaya sokma çalışmalarında bulunurken Hildy’i gazeteye döndürmeye ikna etmekle uğraşır.
Zengin medya patronu Charles Foster Kane kendi özel şatosu Xanadu da ölür. Ölürken Son söz olan "Rosabud"ı fısıldar. Bütün gazetelerde Kane ile ilgili değişik hayat hikayeleri yayınlanır. Genç bir gazeteci Kane'nin son sözünün ne anlama geldiğini araştırmak için görevlendirilir. Gazeteci Kane'nin yakınlarıyla iletişime geçer. Biz de Kane'nin geçmişine tanık oluruz. Bu bireysel hikaye aynı zamanda mükemmelliyetçiliğin, otoriter yönetimin (hard pazarlamanın) hazin sonuçlarını da göstermektedir.
Chuck Tatum, New York City’den New Mexico’ya gelmek zorunda kalmış; bencil, şansı ters gitmiş, son derece inatçı bir muhabir gazetecidir. Önceden çalıştığı iş yerlerinden yalan haber, aşırı alkol tüketimi gibi sebeplerden dolayı atılmıştır. Bir yıldır son derece önemsiz Albuquerque Sun-Bulletin gazetesinde yazmasına rağmen durumundan memnun değildir.Yerel haberlerden olan çıngıraklı yılan avı gibi aslında çok önemsiz bir haber için istemeye istemeye haber yapmaya giderken, Leo Minosa’nın durumundan haber olur. Yerel bir dükkân sahibi olan Minosa, Kızılderililerden kalma tarihi eserleri ararken göçük altında kalmıştır. Tatum, bu olaydan çok iyi bir haber çıkarabileceğini anlar. Bilinçli olarak kurtarma ekibini etkileyerek daha uzun süren bir kurtarma şeklini seçmesini sağlar, bu olaydan yerel şerifin de çıkarının olacağını şerife anlatarak onu da planına dahil eder. Uzun süren kurtarma operasyonu sırasında ise Tatum ülke çapında yayın yapan tüm gazetelere haber geçecek ve ününü yeniden kazanacaktır.Göçük altında kalan adamın karısı Lorraine ise Tatum’un planına zoraki dahil olur. Zaten son derece kötü durumda olan dükkânlarının işleri göçük olayını duyup, görmek için oraya gelenlerle artar. Kurtarma operasyonunu izleyenler hediyelik eşya satan, lokantası ve oteli bulunan işyerinin işlerini artırmıştır. Tatum’un yanındaki foto muhabiri Herbie Cook ise mesleğine dair taşıdığı idealizmi yitirmeye başlar, kendisini hemen Look veya Life gibi dergilerin çalışanı olarak hayal eder.Yavaş yavaş binlerce insan kurtarma operasyonuna şahit olmak için gelerek göçük alanını bir karnaval meydanına dönüştürmüştür. Dönme dolaplar ve çeşitli eğlenceler kurulmuş, kurtarmayı canlı olarak yayınlayan birçok televizyon kanalından yüzlerce haberci göçük altında hala sağ olan Minosa ile ilgili haberleri sadece onun yanına inme izni olan Tatum’dan almaktadır. Ancak olaylar Tatum’un beklediği gibi gelişmez. Günler geçip gitmektedir. Tatum artık Leo Minosa’nın ölmek üzere olduğunu anlar, kurtarma operasyonunu tekrar hızlı olacak yönteme çevirmeye çalışır ancak artık çok geçtir. Minosa ölür ve Tatum vicdan azabıyla baş başa kalır.
Yapımı : 1952 - ABDTür : Dram , Polisiye , SuçSüre: 87 Dak.Yönetmen : Richard BrooksOyuncular : Humphrey Bogart , Ed Begley , Kim Hunter , Martin Gabel , Ethel BarrymoreSenaryo : Richard Brooks
Joe Frady, sürekli çalışmalarını meslektaşlarına karşı savunmak zorunda kalan azimli bir muhabirdir. Seçkin bir Amerikan senatörüne düzenlenen suikasttan sonra, Fred, suikast sırasında orada bulunan muhabirlerin esrarengiz bir şekilde ölüyor olduklarını anlar. Bu olayı araştırdıkça bu suikastın, esrarengiz bir terapi enstitüsü olan Parallax Şirketi'nin düzenlediği tezgahın bir parçası olduğunu farkeder. Gerçeği keşfetmek için Parallax terapiye üye olmaya karar verir.
Başkan Nixon, Amerikan tarihinde istifaya zorlanmış ilk ve -şimdilik- tek başkandır. Her şey, Washington Post gazetesi muhabiri iki gözüpek gazetecinin, Carl Bernstein ve Bob Woodward'ın, bir dedektif kalitesinde yaptıkları takip sonucu tarihe Watergate Skandalı olarak geçecek vaka ortaya çıkar:17 Haziran 1972 günü, Nixon'ın mensubu olduğu Cumhuriyetçi Parti'den bir kaç kişi, seçimi kazanması muhtemel olan Demokratların merkezine sızıp dinleme cihazı yerleştirmiştir. İki gazetecinin yakın takibi, olayın sorumlusunun, Cumhuriyetçi Parti'nin en tepesinde bulunduğunu gözler önüne serer.4 Oscar'lı filmin merkezindeki gazetecileri Dustin Hoffman ve Robert Redford canlandırıyor.Alan J. Pakula'nın filmi aradan geçen yıllara rağmen gücünü fazlasıyla koruyor. Medyanın gücünü olumlu yönde kullandığında nelere kadir olduğunu gösteren çarpıcı bir yapım.
Tecrübeli sunucu Howard Beale işten atılınca, canlı yayın sırasında şiddetli bir sinir krizi geçirir. Fakat yerlerde sürünen ratingleri onun bu sinirli atıp tutmalarından sonra tavan yapar ve haber kanalı onu anında tekrar işe alır ve 'haber dalgasının çılgın peygamberi' terimini yaratır. Fakat 'peygamberin' ratingleri azalmaya başlayınca Beale hakkında bir şey yapmanın zamanı gelir. Tabii ki bunun kamera önünde, canlı ve stüdyo konuklarının önünde olması ilk tercihtir.Medya dünyasını sorgulayan film, 4 oscar ödülü sahibi.
Uzun yıllar önce ölmüş içki kaçakçısı bir mafya babasının oğlu olan Michael Colin Gallagher (Paul Newman) toptan içki ithalat ve ticareti ile uğraşan kendi halinde dürüst bir iş adamıdır. Kısa zaman önce bir cinayete kurban giden dok işçileri sendikasının lideri'nin katilini bulamayan ve bu nedenle itibar kaybeden savcılık bürosu ve büroyla müşterek çalışan FBI müfettişi Elliott Rosen (Bob Balaban) hevesli ve görevine bağlı bir gazete muhabiri olan Megan Carter'ı (Sally Field) kullanarak Gallagher'ın bu cinayet ile ilgisi olabileceğini ima eden incitici bir haberi gazetenin baş sayfasında yayınlatırlar. Amaçları aslında suçlu olup olmadığını tam olarak bilmedikleri Gallagher'ın korunma isteyerek suç örgütü hakkında kendilerine bilgi vermesini sağlamaktır. Bu haberle birlikte tek bir sabıkası bile bulunmayan Gallagher'ın hayatı altüst olur. Zan altında kaldığından ilgili sendika'nın kendi işçilerinin onunla çalışmasına izin vermemesi üzerine iflas eder. Koyu bir Katolik olan kız arkadaşı onun masumiyetini kanıtlamak için cinayet günü kürtaj yaptırmak üzere birlikte başka bir şehirde bulunduklarını gazete muhabirine -yazılmamak üzere- söylemek zorunda kalır, bu haber de gazetelerde çıkınca büyük bir utanç içinde intihar eder. Gazeteci Megan artık yaptığı hatanın farkına varmıştır. Ancak bu kez aynı kanalı kullanarak saldırıya geçme sırası Gallagher'a gelecektir. Kendi ürettiği bir haber ve bunun yol açtığı olaylar kendisine zarar veren bölge savcısı ile FBI görevlisinin Federal Savcı'ya (Wilford Brimley) ifade vermeleri ve görevlerinden alınmaları ile sonuçlanacaktır.
1970'lerin ortalarında New York Times muhabiri Sydney Schanberg (Sam Waterston) Kamboçya'da hüküm süren iç savaşı gazetesi adına takip edip yazmak için bu ülkededir. Kendisine gazetenin bölge muhabiri olan, arkadaşı ve tercümanı Dith Pran (Haing S. Ngor) yardımcı olmaktadır. Amerikan ordusu Vietnam yenilgisinden sonra geri çekilirken Kamboçya'lıların da bölgeden tahliyesini sağlamaktadır. Ancak ailesini helikoptere bindiren Dith Pran görevini terketmeyerek Sydney Schanberg'le birlikte bölgede kalır ve haber yapmayı sürdürürler. Bir dizi trajik habere imza atan ekip ülkedeki durumun daha da vahim bir hal alması ile ABD'ye dönme kararı alır. Ancak bir Kamboçya'lı olan Dith Pran kaçamaz ve korktuğu şey başına gelir,ülkeyi kana bulayan Kızıl Kmerlere esir düşer. Acımasızlıkları ile tanınan bu gerillaların kendisine uyguladıkları işkencelere ve esaretin zor koşullarına dayanan Dith Pran nihayet imkansızı başararak işkencecilerinin ellerinden kurtulur ve 'ölüm tarlaları' adı verilen sayısız Kamboçyalı'nın cesetlerinin atılmış olduğu bölgelerden geçerek özgürlüğe doğru koşar.
Hayatını işe adayan Jane Craig yetenekli ve başarılı bir televizyon programı yapımcısıdır. Tüm zamanını işiyle geçiren Jane'in en yakınındaki kişi, en yakın arkadaşı ve iş arkadaşı olan Aaron Altman'dır. Yetenekli bir yazar ve muhabir olan Aaron gizliden gizliye Jane'e aşıktır...Televizyon haber kanalında çalışan üç farklı karakterin hikayesini ele alan filmin senarist ve yönetmeni James L. Brooks.
1950'li yıllarda ABD'de sponsorluğunu bir vitamin-tonik firması olan Geritol'un yaptığı, "Twenty-One" (Türkiye'de Yirmibir adıyla Beyazıt Öztürk sunmuştur.) adlı yarışma programı, televizyonun yeni yeni popüler olmasının da yarattığı etki ile ülkeyi kasıp kavurmakta, hem sponsoruna hem de TV şirketine büyük paralar kazandırmaktadır. İşçi sınıfından, fiziksel olarak 'çirkin' bir Yahudi olan Harbie Stempel (John Turturro), büyük bir ilgi ile izlenen yarışmada aylarca üst üste birinci olur. Sponsor şirketin rating kaygısı ile daha faklı profilde bir yarışmacı arzu etmesi üzerine NBC televizyonunun yöneticileri, Stempel'ın karşısına Amerika'nın en saygın ailelerinden birisinden gelme parlak bir adam olan Charles Van Doren (Ralph Fiennes)'ı yarışmacı olarak getirir ve yarışmayı sürekli kazanıp haftalarca ekranlarda kalması için de onu kayırmaya başlarlar. Kongrenin bir alt komitesi adına çalışan idealist bir genç avukat olan Dick Goodwin (Rob Morrow) ise bu bilgi yarışmasında şike olduğundan kuşkulanarak harekete geçer.
Çok güçlü bir sigara şirketinin yönetim kurulu üyeleri, şirketin araştırma bölümünün başkanı Jeffrey Wigand'ın şirket uygulamaları konusunda kendileriyle aynı fikirde olmadığını fark edince onu görevinden alırlar ve şirketten kovarlar. İşten çıkarılmasına rağmen şirketin, insanların sağlığı ile oynayan politikalarını eleştirmekten çekinmeyen Jeffrey'nin önüne çıkan engeller, beklediğinden de ağır olacaktır. Sessiz kalmaması halinde ailesinin başına gelecekler konusunda uyarılan Jeffrey, tüm bu tehditlere rağmen olanları açıklamaktan vazgeçmez.Amerikan CBS televizyonunda yayınlanan '60 Dakika' adlı programının yapımcısı olan araştırmacı gazeteci Lowell Bergman, durumla yakından ilgilenir ve Jeffrey'yi programında konuk etmek ister. Fakat kapitalist düzenin sivri çarkları ve medya dünyasının menfaatleri el ele verecek ve hiç hesapta olmayan olaylar yaşanacaktır.
Gazetecilik dünyasına farklı ve yaşanmış bir öyküyle bakmaya hazır mısınız? O halde yalan habercilik nedir, nasıl yapılara dair ufuk açıcı bir film var kaşınızda: Shattered Glass.Gönüllerin Anakin Skywalker’ı Hayden Christensen filmde The New Republic adındaki saygın derginin yirmi üç yaşındaki genç editörü Stephen Glass’ı canlandırıyor. Stephen’ın son derece ilgi çekici ve sansasyonel haberleri ile dergi ekibinde ve çevresinde sivrilir fakat bu macerası pek de tahmin ettiği şekilde sonlanmaz. Çünkü yaptığı haberlerin neredeyse tamamı hayal ürünüdür, uydurma isimler, söz konusu olmayan yasa tasarıları, gerçekle ilgisiz şirketler Stephen’ın haberlerinin öznesidir ve bu sahtekârlığın fark edilmesi birçok gelişmeye de neden olacaktır.İyi bir romancı olabilirsin, ama haberci asla! Filmde geçen bu cümle gerçek ile kurgunun ne ölçüde ilişkili olduğuna, üstün bir hayal gücüne sahip olmanın habercilik güdülerini nasıl tetikleyeceğini sorgulaması bakımından filmi izlenir kılan detaylardan.
Ron Burgundy, 70'li yıllarda San Diego'nun en ünlü haber spikerlerinden biridir. Çok yetenekli bir gazeteci olan Veronica Corningstone'un ülkedeki feminizm dalgasıyla birlikte Ron'un yanına atanmasıyla tahtı sallanmaya başlar. Her ne kadar Veronica'yı önemsiz haberlerle uğraşmaya zorlasa da Veronica, mesleğinde ilerlemekte kararlıdır. Ron, muhteşem saçları ve bıyığının yanı sıra, Prompter'dan okuma yeteneğinin bulunduğu televizyon için yetersiz kalabildiğini fark eder.
Filmde emektar radyo ve televizyon gazetecisi Edward R. Murrow ve Birleşik Amerika Wisconsin Senatörü Joseph McCarthy arasındaki anlaşmazlık canlandırılmıştır.Film medya sorumlulukları temasına odaklanır ve ayrıca medya devlete muhalif bir fikir sunduğunda neyin gerçekleşeceğini ele alır. Film ismini Murrow’un yayınını her zaman bitirdiği satırdan alır ("iyi geceler ve iyi şanslar").İyi Geceler ve İyi Şanslar (Good Night and Good Luck) 1953’te, televizyon gezeteciliği yayının ilk günlerinde geçer. Edward R. Murrow (David Strathairn) ve onun kendini işine adamış kadrosu(CBS haber odasından sorumlu olan Edward’ın yapımcısı Fred Friendly (George Clooney) ve muhabir Joseph Wershba (Robert Downey,Jr.) yer almaktadır) hükümetin içindeki komünizm unsurlarını kökünden sökmek için Joseph McCarthy tarafından uygulanan gözden düşürme taktikleri, kurumsal ve himaye baskılarına karşı çıkmaktadır.
Amerikan tarihinin en spekülatif ve tartışılan devlet adamlarından Nixon, iki kez başkan yardımcılığı, iki kez başkanlık vazifelerini yapmış, hırslı bir politikacıdır. Cumhuriyetçi ve tutucu bir siyasetçi olan Richard Nixon, adamlarının rakip parti Demokratları gizlice dinlediği ortaya çıkınca başkanlık görevini tamamlamadan kamuoyunun baskısı sonucunda Beyaz Saray’dan uzaklaşlaşmak zorunda kalır. Aradan geçen üç yıl sonrasında, 1977 yılında, popüler bir televizyon haber programında bu skandalla ilgili soruları cevaplamayı kabul eder. Nixon, her kurnaz politikacı gibi gazeteci olarak, kolay bir yem gibi gördüğü, o zamanın çaylağı olarak kabul edilen David Frost’u seçer. Fakat iki taraf da haftalarca süren hazırlıklardan sonra karşı karşıya geldiklerinde zorlu bir zeka savaşı başlar. Karşısında yandaş, karaktersiz ve çanak sorular soran bir genç yerine, gerçeğin peşinde gerçek bir gazeteci bulması kurt politikacıyı bir hayli zorlayacaktır.
Gonzo, senaryosunu Hunter S. Thompson’la birlikte yazan Oscarlı yönetmen Alex Gibney’nin yapmış olduğu 118 dakikalık bir belgesel filmdir. Senarist Thompson aynı zamanda filmin konusunu oluşturan kişidir. Film, Gonzo Gazeteciliğinin (Gonzo Journalism) yaratıcısı, Amerikalı efsane yazar Hunter S. Thompson’ın sıradışı hayatını ve bu hayatına sığdırdığı sıra dışı çalışmalarını anlatıyor. Belgeselin başrollerinde belgeselin anlatıcısı ve söz konusu gazeteciyi yer yer canlandıran Johnny Depp karşımıza çıkıyor. Yine Hunter S. Thompson ve Benicio Del Toro’nun yer aldığı, Terry Gilliam’ın yönettiği 1998 yapımıVegas’ta Korku ve Nefret (Fear and Loathing in Las Vegas) isimli filmden kareler de yer alıyor. Gazeteciliğe bir yanından bulaşmış olanların özellikle izlemesi gereken bir film Gonzo.
New York Times gazetesine daha önce benzeri görülmemiş bir bakışla yaklaşan film medyanın dönüşümü hakkında iddialı bir görüş ortaya koyuyor.
Tarihin en ses getiren olaylarından birinin kahramanı olan üst düzey CIA analisti Edward Snowden'ın hikayesi, senenin en iddialı yapımlarından biri olan Citizenfour belgeselinde izleyiciyle buluşuyor. Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın, vatandaşların özel hayatlarının gizliliğini yasal olmayan yollarla, gizlice ihlal ettiğini açığa çıkaran Snowden, belgeselci gazeteci Laura Poitras ve gazeteci Glenn Greenwald ile "Citizenfour" takma adını kullanarak iletişime geçer. Üçünün yolları Hong Kong'da kesişir ve Snowden skandala ait gizli belgeleri kameralar kayıttayken gazetecilere teslim eder. Snowden'ın attığı bir hayli riskli adımın ardından yaşananları takip eden Laura Poitras imzalı belgesel; gerçeklik, gerçekçilik ve mevcut kontrol mekanizmalarına dair derin sorular barındırıyor.
Hırslı bir genç olan Lou Bloom (Jake Gyllenhaal), Los Angeles'ta polis muhabirliği yapmaya başlar. Sürekli kazaları, cinayetleri ve buna benzer felaketleri kovalayan bir kamera ekibinin de katılımıyla, Lou yavaş yavaş suç dünyasına girmeye başlar. Ve zamanla birlikte seyirci olmakla suçları işleyen olmak arasında sınır giderek belirsiz bir hal alır.