Kültür Sanat Geberip gidecek denizin ortasında bir gün tek başına

Geberip gidecek denizin ortasında bir gün tek başına

25.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:

Ama bu kadar kısa zamanda verimli olması da zaten beklenmiyordu. Zühre’ye dönerek, “Ayşen Hanım’ın bahsettiği Metin Caner adlı kişiyi bulabildin mi?” diye sordum. Zühre defterini açıp aldığı notları okumaya başladı.

Geberip gidecek denizin ortasında bir gün tek başına

 

“Evet komiserim, adresini ve telefonunu buldum ama cevap vermiyor. Ev numarasını aradım karısı çıktı. ‘Teknesiyle gitmiştir o, Ege’de dolaşıyordur. Hatta Yunan adalarında da olabilir. Telefonlara da asla cevap vermez, kapalıdır. Ölsem beni aramaz. Karım ne yapıyor, nasıl, çocuklar ne alemdedir sormaz. Onu bulmanız kolay değildir,’ dedi. Ben de, ‘Hep böyle gider mi?’ diye sordum. ‘Evet yılın dokuz ayı onu bulmanız kolay olmaz,’ diye yanıtladı. ‘Yanında kimsesi yok mu, tek başına mı dolaşıyor?’ dedim. ‘Evet kimseyi almaz, hep tek başınadır. Geberip gidecek denizin ortasında bir gün tek başına, cesedi bile bulunmayacak.’ dedi.

Haberin Devamı

Çok sinirli, kızgın biri olduğunu, hayata hep küs yaşadığını anlattı. Onu bulmak için Yalıkavak marinaya sık sık gidip bakmamız gerektiğini ekledi ve ‘Hiç belli olmaz, şimdi gitseniz belki de oradadır. Tesadüfen bulabileceğiniz biridir Metin.’ dedi. Aldığım notlar bu şekilde…”

Zühre iyi not almıştı. Bu konuda yetenekli olduğu kesindi. “Anladım. Ama biz yine de eve ve marinaya gidip bir bakalım, tamam mı?”

***

“Tamam.”

“Arkadaşlar araştırmalarımızı hız kesmeden sürdürüyoruz. Cengiz sen şu avcı bıçağıyla ilgileniyorsun. Güzide saç telinin DNA analizi yapılacak, bak bakalım bir eşleşmeye rastlayabilecek misin kayıtlarda? Ali sen şu mandalina bahçeleri ve site bağlantılarını araştırmaya devam et. Şu müteahhitler, inşaat mühendisleri, mimarlar odasıyla da bağlantıya geç bakalım bir şeyler öğrenebilecek misin?”

Haberin Devamı

“Tamam komiserim.” dediler hep bir ağızdan. Ses aynı anda koro gibi çıkınca şaşkınlıkla birbirlerine baktılar ve gülmemek için kendilerini zor tuttular.

Aklıma Meryem Hanım’ın söyledikleri gelmişti. “Ha Ali, bir de şu maktul Şevki Kartal’ın birlikte çalıştığı Meryem Hanım, bir kaçakçılıktan söz edildiğini duymuş Şevki Bey ofisinde tanımadığı birisiyle konuşurken. Bunu da bir araştıralım yakın çevresinden, arkadaşlarından falan… Bunun üzerine gidelim, önemli olabilir. Cengiz’le birlikte hareket edin. Şimdilik bu kadar arkadaşlar, çıkabilirsiniz. Teşekkürler.”

Herkes çıkmak üzere ayağa kalkınca Zühre’ye, “Sen kal Zühre!” dedim. Ekiptekiler, olayı çakmıştı ve yan gözle Zühre’ye bakıyorlardı. Birazdan kopacak fırtınanın sonunu merak ettikleri yüzlerinden okunuyordu.

Zühre bana yaklaşarak, “Komiserim burada konuşmayalım, benimle ne konuşacağınızı tahmin ediyorum. Bu konuyu akşam yemekte konuşalım. Sizi  Bodrum’daki Liman Köftecisi’ne davet ediyorum.” diyerek, ilginç bir teklifte bulundu. Ne diyeceğimi bilememiştim. Şaşakaldığımı görünce de “Lütfen kabul edin, orada konuşuruz,” dedi. İçimden, “Ben de Sezai Amir’e böyle bir teklifte bulunmuş olsaydım ne olurdu acaba?” diye düşünmeden edemedim. Bunu bilemezdim tabii. Ama Zühre iyi biliyordu anlaşılan. Çünkü bu teklif bana uyardı. Tabii bu bir nevi yumuşatma taktiğiydi. Yemeği o ısmarlayacaktı. Köfteyi sevdiğimi biliyordu. Üstelik Liman Köfteci’sinin köftelerini sevdiğimi de…

Haberin Devamı

Sessiz kaldığımı ama içimin gittiğini fark edince, “Saat sekiz uyar mı size komiserim?” diye sordu. Biraz ağırdan almalıydım. “Eh peki, öyle olsun bakalım,” dedim. Bu ne kadar ağır olmuştu bilemiyordum. Bu teklife karşı koyamayacağımı hesaplamış olmalıydı. Uyanık kızdı. Bir erkeğin gönlünü fethetmesini iyi biliyordu. Bir erkek arkadaşı olmaması şaşırtıcıydı. Ama ben de çok kindar biri değildim, çabuk yumuşayan, kızgınlığı, siniri sabun köpüğü gibi olan biriydim.

***

“Ama Bodrum uzak değil mi?” diye sordum. Oysa ben de çok istiyordum. Fakat biraz mızıkçılık yapmaktan bir zarar gelmezdi. “Siz de izinlisiniz ben de, orada benim tanıdığım bir otel var. Olmazsa orada kalırız. Otel de benden…” deyiverdi. “Yok artık!” dedim içimden. İnsan emrindeki elemanlara da bu kadar yüklenmemeliydi, bu doğru olmazdı. Yemek teklifi olabilirdi ama otel parasını karşılama fikri aklıma pek yatmamıştı. “Komiserim itiraz istemem. Ne zamandır sizi davet etmek istiyordum. Bu tatsız konu vesile oldu, lütfen beni kırmayın,” dedi. “Otel parasını kabul etmem mümkün değil. Kesinlikle hayır,” dedim. Başını isteksiz bir şekilde olur anlamında salladı.

Haberin Devamı

“Peki tamam o zaman anlaştık. Yalnız yarın şu Metin’in evini ve marinayı bir ziyaret edelim,” dedim.

“Siz nasıl isterseniz öyle olsun.”

“Senin işin varsa, yalnız da gidebilirim.”

“Yarın olsun bakarız Komiser’im. Saat sekizde buluşalım mı, Bodrum’da, köftecide?”

Anlaşılan aynı arabayla gitmemizi istemiyordu. Bir randevu ritüeli uygulanacaktı. “Tamam bana uyar,” dedim başımla da onaylayarak.

“O zaman müsaadenizle, çıkıyorum, görüşmek üzere…” dedi ve bunu söylerken gülümseyerek hafif davetkar bir bakış atmayı da ihmal etmedi.

Bodrum Muğla arası 111 kilometreydi ve iki saate yakın sürüyordu. Köfte yemek için biraz uzak bir mesafeydi. Ama Zühre bunu düşünmemiş olamazdı. Belki başka bir sürprizi daha vardı Zühre’nin… Tahmin etmek zordu.

Haberin Devamı

Sahildeki Liman Köftecisi’ne saat sekizi çeyrek geçe gelmiştim. Yani hınzırlığına on beş dakika kadar geç. Zühre dışarıda iki kişilik bir masada beni bekliyordu.

ARKASI YARIN...