Kültür Sanat Güvenli bir yer arayışı hâlâ evrensel

Güvenli bir yer arayışı hâlâ evrensel

16.11.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:

26. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında izleyicilerle buluşan Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun oyunu “Kapalı”, Maraş’tan ayrılmak zorunda kalanların dönüşe ve barışa özlemlerini anlatıyor.

Güvenli bir yer arayışı hâlâ evrensel

“Her şey tekrar düzelir, bir gün yeniden Varoşa’da buluşuruz. Kırk sene sürecek değil ya, insanlar hepten deli değil ya canikom; elbet geçecek bu günler.” 26. İstanbul Tiyatro Festivali’nin Bu işte Bir Kadın Var bölümü kapsamında sahnelenen “Kapalı” oyununda böyle diyor Agop. Oysa Maraş ya da Rumların deyimiyle Varoşa, 40 yılı aşkındır kapalı. 2020 yılından bu yana ise Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kısmî olarak açılımı sürüyor. Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun oyunu “Kapalı” barışı bekleyenlerin hüzünlü bir anlatısı. Üstelik tüm dünyanın kapalı olduğu bir dönemde hayat bularak kendi ironisini de taşıyor.

Haberin Devamı

Lefkoşa Belediye Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Aliye Ummanel’in yazıp yönettiği “Kapalı”, Samuel Beckett’in ölümsüz eseri “Godot’yu Beklerken” ile hem tiyatroya hem de umuda selam çakıyor. Özgür Oktay, Hatice Tezcan, Cem Aykut, Döndü Özata, Barış Refikoğlu, Asu Demircioğlu, Kıymet Karabiber, Aytunç Şabanlı, Melek Erdil, Osman Ateş ve İzel Seylani’nin sahne aldığı “Kapalı” pandemide yazılmış. Üstelik pandemide çevrimiçi prömiyer yapmış bir oyun. Bu sebeple 11 oyuncunun anlatılarının bir bütün hâline gelmesiyle sahneleniyor. Aliye Ummanel, 11 monologla ve sahnedeki yalın dekorla “Kapalı”da seyirciyi de oyunun bir parçası yapıyor. Birkaç performans sonrasında artık hikâyeyi takip etmeniz kolaylaşıyor dahası sıradaki anlatıcıyı tahmin etmeye çalışırken buluyorsunuz kendinizi. Her bir oyuncu sizi Maraş’ın hayat dolu günlerine götürüyor. İlk olarak tıpkı Beckett’in oyununda olduğu gibi birbirlerine Gogo ve Didi diyen iki anlatıcı sahnede. Anlıyoruz ki onlar tiyatrocu ve Maraş’ın görkemli ve huzurlu günlerinde sahne onlarındı. “Godot’yu Beklerken”de olduğu gibi uçuş uçuş diyaloglar Maraş’ın dalgaları gibi zihninizde sahneler uyandırıyor. Sonrasında sahneye gelen her oyuncunun monologuyla hikâye dallanıp budaklanıyor ve sizi adeta Maraş’ın savaş öncesi dönemine götürüyor. “Kapalı” aynı zamanda küçücük bir adanın dünyadan koparılmış gibi yaşayan insanlarının sözünü söylemesi açısından oldukça kıymetli. 26. İstanbul Tiyatro Festivali’nin küratörü Işıl Kasapoğlu’na bizlere yanı başımızdaki insanların sahnesinde neler olup bittiğine dönüp bakma fırsatı sunduğu için teşekkür etmek gerekir.

Haberin Devamı

Güvenli bir yer arayışı hâlâ evrensel

Farklı kuşaklardan göç hikâyeleri

Oyunun yazarı ve yönetmeni Aliye Ummanel, “Kapalı”yı İstanbul Tiyaro Festivali’nde sahneleme fırsatı bulmalarının ve kendi tiyatrolarına alan açılmasının önemini vurguluyor.

26. İstanbul Tiyatro Festivali’nin Bu İşte Bir Kadın Var teması çerçevesinde “Kapalı” oyununuz izleyicilerle buluştu. Bu nasıl bir deneyimdi?
Güzel ve bizler için türlü anlamlar içeren bir deneyimdi bu. Festivalin bu yılki küratörü Işıl Kasapoğlu tarafından seçki içinde yer alacak oyunlardan biri olarak belirlenmesi bizler için kıymetliydi. Diğer yandan kendi coğrafyamızın duyarlılığıyla kotardığımız metinlerin, oyunların ülkemiz dışında oynanabilmesi, sanatımızın evrensellik açısından değerlendirilmesi olanağını yaratıyor. O yüzden bu festivallerde yer almaya önem veriyoruz.

Haberin Devamı

“Kapalı” bir dönem anlatısı olsa da güncelliğini ne yazık ki yitirmeyen bir teması var. Oyundaki hikâyeler için o dönemin insanları ile iletişime geçtiniz mi?

Pek çok telefon konuşması, görüntülü görüşme ve yazışma yaptım. Göç hikâyelerini farklı kuşaklardan dinledim. Buna özellikle önem veriyorum. Çünkü bizler travmayı deneyimlemiş kuşağın çocukları ve torunlarıyız. Tiyatromuzun şu anki kadrosu da aslında böyle bir nesli temsil ediyor. Dolayısıyla özellikle kendi kuşağımdan kişilerle bağlar kurarak hem onların hem annelerinin hem de büyükannelerinin/büyükbabalarının hikâyelerini duyabildim. Bu hikâyelerin izleri de oyunda yer aldı. Oyunu yazdıktan kısa bir zaman sonra Ukrayna Savaşı başladı. Böylece bir savaşa canlı tanıklık etmeye başladık. O zaman “Demek ki böyleymiş” gibi bir hisse kapıldım. Arkalarında bırakmak zorunda kaldıkları hayatların yok olduğunu gördük. Bu oyun da yerinden edilen bir hayattan bahsediyor. Bu ortaklığı izlerken hep tekrarlanan bir cümle duydum: “Güvenli bir yere gidiyoruz.” Maraş/Varoşa hikâyelerini dinlerken de aynı cümle farklı hikâyelerde, farklı kişiler tarafından tekrarlanıyordu: “Güvenli bir yere gittik.” Evlerinden (kimileri terlikleriyle) çıkıp güvenli bir yere gittiler. Dönemeyeceklerini düşünmediler bile. Bu ortaklık vurucuydu. İnsanın güvenli bir yer arayışı da ne yazık ki hâlâ evrensel ve gün geçtikçe daha da artan bir hâl.