Kültür SanatHangi gerçeklik?

Hangi gerçeklik?

15.05.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ünlü İtalyan oyun ve öykü yazarı Luigi Pirandello'nun oyunlarında yaptığı gerçeklik-yanılsama araştırması, 20. yy. edebiyatına damgasını vurmuş bir tema...

Hangi gerçeklik

20. YÜZYIL TİYATROSUNU KÖKTEN DEĞİŞTİREN, ETKİLEYEN BİR DAHİ... Hemen hemen bütün eserleri dilimize çevrilmiş ve tiyatronun geniş kitlelere ulaşabildiği dönemlerde sık sık oynanmıştır ama ne yazık ki günümüzde adı neredeyse hiç anılmamakta, bilinmemektedir.Ünlü tiyatro teorisyeni Bernard Dort, yazarın en önemli yapıtı olan "Altı Şahıs Yazarını Arıyor"un Paris'teki ilk gösterimi (1923) hakkında şöyle yazmış: "O altı kişi kulis asansöründen inip ramp ışıklarına doğru yürüdüklerinde modern tiyatronun doğuşuna tanık olduğunu kimse inkar etmemişti." Oysa aynı oyun iki yıl öncesinde Roma'da ilk kez sahnelendiğinde büyük protestolara, sokak kavgalarına neden olmuştu ve hatta yazar kızgın bir seyirci tarafından tiyatro çıkışında tokatlanmıştı. Bir tiyatro oyununun böylesine patırtılara neden olması bile başlı başına müthiş heyecan verici bir şey değil mi? Nerde kaldı o günler! Modern tiyatronun babası sayılan İtalyan öykü ve oyun yazarı Luigi Pirandello, yalnızca yirminci yüzyıl tiyatrosunu tek başına kökten değiştiren, biçimlendiren, kendisinden sonraki tüm yazarları derinden etkileyen, yönlendiren bir dahi olmakla kalmayıp, kendisinden önceki yazarların da yepyeni bir anlayışla algılanmasını sağlayan kişi olarak bilinir. Pirandello'nun en çok üstünde durduğu, çeşitli oyunlarında çok farklı biçimlerde işlediği başlıca konu, gerçeklikle yanılsamanın karşıtlığı ve aynılığı... "Altı Şahıs Yazarını Arıyor"da provalar sırasında bir tiyatroyu basan altı kişi oyunculardan kendi hikayelerini yazıp oynamalarını ister. Anlatılan bir aile dramıdır ama her kişinin ayrı ayrı ve ısrarla 'gerçek' olduğunu iddia ederek anlattığı hikaye ötekilerinkinden farklı, üstelik çelişkilidir. Hangi öykünün gerçek hangisinin uydurma olduğunu anlamaya çalışan oyuncular bir türlü işin içinden çıkamazlar. Oyunun sonunda salondan ayrılan seyirciler ise her farklı öykünün aynı ölçüde 'gerçek'mi, yoksa aynı ölçüde 'yanılsama' mı olduğuna karar vermekte zorlanacaklardır.Yazarın, gene bir vakitler sahnelerimizde gösterilmiş olan bir başka yapıtı "Size Öyle Geliyorsa Öyledir" biçem olarak "Altı Şahıs..." kadar altüst edici değildir; daha çok polisiye tarzını andırır, ama benzer bir temayı işler. Birbirinin tam tersi iki öykü anlatan yaşlı Bayan Frola ile genç Bay Ponza'dan hangisinin doğruyu söylediğine üç perde boyunca karar veremeyen öteki oyun kişileri (ve tabii seyirciler) sonunda gene bir ikilem karşısında kalacaklardır. Çünkü birbiriyle her bakımdan çelişen iki öykünün de kahramanı olan kadın, ikisinin de gerçek olduğunu açıklar. Kendisi ise 'hiç kimse'dir. Kime nasıl geliyorsa öyledir. 'Hiç kimse' olmak Birileri için kesinkes gerçek olan, başka birileri için kabul edilemez bir yanılsamadır çoğu kez. Dolayısıyla gerçeklikten söz edildiğinde 'kesinkes' sıfatını kullanmak abestir. Nesnel gerçeklik olmadığı gibi, öznel yanılsamaların da gerçek olmadığı iddia edilemez. 'Gerçek' diye adlandırdığımız dünya bir yanılsamalar bütünü olabileceği gibi, 'deli saçması' olarak nitelediğimiz bir yanılsamalar dünyası pekâlâ gerçeğin ta kendisi olarak algılanabilir. Deli Kral Dördüncü Henry'nin hayal dünyası tam da böyle gerçek bir dünyadır işte.Pirandello'nun oyunlarında yaptığı gerçeklik-yanılsama araştırması, 20. yy edebiyatına damgasını vurmuş bir tema... Günümüzde ise tiyatronun, edebiyatın çerçevesini aşıp günlük hayatın parçası haline gelmiş bir dilemma olduğunu inkar edebilir miyiz? Teknoloji sayesinde içinde cirit attığımız sayısız sanal dünyadan, birbirinden çok farklı sanal hayatlardan söz etmiyorum yalnızca... Sokaktan söz ediyorum.Aynı kentte yaşayan, aynı sokaklarda dolaşan, kesin sınırlarla ayrılmamış mahallelerde oturan ama aynı gerçekliği paylaşmayan insanlar... Özellikle son üç dört yıldır, memleketimizdeki insan manzaralarına baktığımızda, birbirinin tam karşıtı, birbiriyle çelişen, hiç bağdaşmayacak gerçekliklerin yan yana durduğunu nasıl görmezden gelebiliriz? Görmezden gelebilir miyiz?