01.12.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Gizem Çetimen
Yağmur yağdıktan sonra çevreye yayılan ıslak toprak kokusundan tüm odayı kaplayan demlenmiş çay kokusuna kadar pek çok koku, insanı geçmişindeki bir anıya götürebilir. Hatta tarih kitaplarının tozlu sayfalarında kalan olayları bile yeniden gün yüzüne çıkarabilir. Çoğu insan okuduğu kitaplardan ya da okulda aldığı derslerden Fransız Devrimi’nin tarihsel önemini ve olayların nasıl geliştiğine dair ayrıntıları bilir. Peki ya Fransız Devrimi’nin kokusu nasıldı? Birleşik Krallık’taki ve Avrupa’daki bilim insanları, tarihçiler ve yapay zeka uzmanlarından oluşan bir ekip, bu tür sorulara yanıt bulabilmek için bir proje başlattı. The Guardian’da yer alan habere göre araştırmacılar, üç yıl sürecek “Odeuropa” isimli proje kapsamında tarihi kokuları tanımlayıp yeniden yaratmayı amaçlıyor.
Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve ocak ayında başlanılacak projede araştırmacılar, ilk olarak tarihi metinlerde kokuların açıklamalarını taramak ve görsellerdeki aromatik öğeleri tespit etmek için yapay zeka geliştirecek. Projenin yöneticisi Marieke Van Erp’e göre ise işin bu kısmı 18 ay sürecek. Ortaya çıkan bilgilerin sonrasında ise ekip, Avrupa kokularını kataloglandırarak zaman çizelgesindeki yerlerinin anlatımlarıyla birlikte Avrupa kokularının haritasını çıkaran çevrimiçi bir kütüphane oluşturacak. Ayrıca araştırmacılar, kimyagerler ve parfüm uzmanlarıyla da çalışarak bu kokuları yeniden yaratarak müzelerin bunları sergiler aracılığıyla insanlara aktarmasına yardımcı olacak. Proje ekibinde yer alan tarihçi Dr. William Tullett, “Bu projedeki yaklaşımımız insanların kokuyu ciddiye alması ve insanların günlük yaşamları için ne kadar önemli olduğunu göstermeye çalışmak. İnsanların geçmişin hem kötü hem de güzel kokulu yönlerini anlamalarını sağlamaya çalışıyoruz” dedi.
‘Kokuyla tarihi okumak mümkün’
Proje üzerine görüşüne başvurduğumuz “Kokular Kitabı” serisinin yazarı, koku uzmanı ve parfümör Vedat Ozan, Türkiye’de 2016 yılında ANAMED’de açılan ve küratörlüğünü o dönem Koç Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Lauren Nicole Davis’in üstlendiği “Şehir ve Koku” sergisinin danışmanlarından biriydi. Ozan, serginin Avrupa’da gerçekleştirilen bu projenin küçük bir ölçeği olduğunu ve inanç sistemlerinden başlayıp bugüne kadar gelen bu topraklardaki kokuların sergilenmesinden oluştuğunu belirterek şunları söyledi:de yapılması bir fantezi değil. Zaten bir örneği de var. Türkiye’de böyle bir proje yapılsa öncelikle bu topraklardaki hangi tarih aralığına bakılacağı önemli. Örneğin Çatalhöyük’te bulunan kalıntılardan da koku örnekleri çıkabilir. Yakın zamana baktığımızda ise karşımıza kolonya çıkabilir. Kolonya dünyanın hiçbir kültüründe bizim kültürümüzdeki kadar kullanılan bir koku değil. İnanç sistemleriyle ilgili misk amber, çörek otu kokuları var. Ayrıca bu coğrafyaya başka coğrafyalardan gelmiş ve burada başka kokularla birleşmiş kokular da var. Simit kokusu mesela. Susamla un geliyor ve simit ortaya çıkıyor. Hatta susamlı simit kokusu bütün coğrafyada değil o coğrafyanın belli bir bölgesine ait. Susamlı simit Türkiye’nin her yerinde yenmiyor ancak farklı bir ülkede de pek rastlayacağımız bir şey değil. Çay kokusu... İngiltere’de de çay içiliyor ama onlar bizim demlediğimiz kadar uzun demlemiyorlar. Türkiye’de bardaktaki çayın kokusunun karakteristik bir özelliği var. Çekirdeği fazla kavrulmuş kahve kokusu da örneğin. Bunlar bizim coğrafyamıza ait karakteristik kokular. Ancak Türkiye denildiğinde sadece bu kokular akla geliyor demiyorum. Pek çok koku var ve bunlar da onların içinde yer alıyor. Geriye baktığımızda koskocaman bir tarih görüyoruz. Tabii biz tarihi görsellik üzerinden okumaya alıştık. Koku dendiği zaman küçük bir alanı kapsadığını varsayıyoruz ama aslında öyle değil. Hangi tarihi aldığınız önemli. Çünkü tarihi görme üzerinden okuyabildiğimiz gibi koklamak üzerinden de okumak mümkün.”