30.10.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Gizem Çetimen
Genç sanatçı Şevval Başalan’ın, küratörlüğünü Bedri Baykam’ın üstlendiği “Katarsis” sergisi geçtiğimiz hafta Beyoğlu’ndaki Piramid Sanat’ta sanatseverle buluştu. 2 yaşındayken resim yapmaya başladığını söyleyen Başalan sergisini, “Sergimde yaşama dair her şey var. Sergiye gelen ziyaretçiler çalışmalarımda benim hayatımı, parçalarımı ve kalıntılarımı görecek. Aynı zamanda sergide olan ses kayıtlarında hem benim iç sesimin hem de tüm kadın ve çocukların sesinin dışa vurumunu dinleyecekler” dedi. Daha önce yurt içinde ve yurt dışında pek çok karma sergide çalışmaları sergilenen Başalan ile sergisi üzerine konuştuk.
Çalışmalarınız yaratma sürecinizde nelerden ilham alıyorsunuz?
İnsanlar işlerimi çok karamsar buluyor. Aslında işlerim korkunç değil. İnsanları rahatsız etmesinin nedeni gerçekliği yansıtıyor oluşu ve bunu yansıtırken de insanın kendisiyle, kendi yaşamıyla karşılaşması. Mesela “Gözünü Açmak” adlı işim... İnsanın farkında olması zaten zor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Malesef haberleri izlediğimde olmlu bir haber göremiyorum. Bu ülkede çok sayıda kadın şiddete maruz kalıyor. Şiddet sadece fizisiksel anlamda değil ruhsal ve psikolojik olarak da var. Ben bunları görürken aklımı kaçırmamak için sanatıma sığınıyorum.
Bilinç dışının yansıması
Serginizin isminin bir hikâyesi var mı? “Katarsis” ismi nereden geliyor?
Öncelikle ben “Katarsis” kavramıyla 2-3 yıl önce tanıştım. Sanat terapisiyle ilgilendim ve bu alanda da sertifikamı aldım. “Katarsis” psikanalizde bilinç dışının tam anlamıyla dışa vurumu. Bu da bir tedavi yöntemi. Sigmund Freud ve Carl Jung gib psikanlistler de bu yöntemi kullanmış. Bunları araştırırken “Katarsis” tını olarak da bana güçlü geldi. Mesela bir önceki sergimin isimi de “Muallak”tı. Kelimelerin anlamı benim için çok önemli. Yaptığım işlerin isimleri de öyle. Aynı zamanda “Katarsis”, Antik Yunan’da kötülüklerden arınma anlamına geliyor. Benim sanatım da benin arınmam ve günah çıkarmam. Beni iyileştiren süreçleri barındıran bir gerçek. Bu yüzden de sergimin ismini “Katarsis” koydum.
Eserlerinizde organ ve böcek figürleri dikkati çekiyor. Bu figürler sizin hayatınızda neleri temsil ediyor?
2 yaşından bu yana çeşitli sağlık problemleri yaşıyorum ve bunlara artık alıştım. Çoğu zaman onlar değil, ben onlara hükmedebiliyorum. Örnek vermek gerekirse, astım genetik hastalığım. 8-9 yaşlarında bir hastalık daha geçirdim ve bunun insanın gözlerini dışarı fırlatan bir özelliği olduğunu öğrendim. Bu dönemde gözlerim dışarı fırlar diye korktum ve her sabah gözlerimi kontrol ettim. O dönemde çizdiğim resimlere baktığımda hep bir göz imgesi, boğazda kasımaları temsil eden böcekler çalışmalarımda vardı. Ayrıca anneannemin kanser hastası olması, ardından ninemin Alzeimer olması da eserlerime yansıdı. Mesela anneannemin iyileşmesinden 10 yıl sonra, kanser akciğere metastaz yaptı ve bu yüzden de “Aynı Yerden Sınanmak” isimli işim ortaya çıktı.
‘Yeni malzeme arayışına girdim’
Sergide pandemi döneminde yaptığınız çalışmalar da var. Bu dönem sizin sanatınızı nasıl etkiledi?
Ben bu dönemi çok iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Bu dönem aynı zamanda benim 3 boyutlu işlerimin de başlangıcı oldu. Malzeme arayışındaydım, çünkü malzemeler çok pahalı. Aslında pandeminin yanı sıra malzemelerin pahalı olması da farklı tekniklere yönelmeme sebebiyet verdi. Kırtasiyede dolaşırken oyun hamuru gibi killer gördüm ve onları aldım. Killeri denediğimde 2 boyutlu deneyimlediğim eserlerimi 3 boyutlu görmek hoşuma gitti. Ortaya bir vajina ve vajinanın içinden bize bakan bir göz ortaya çıktı. Yaptığım çalışmamı Bedri Baykam’a gönderdim ve o da önemli bir nokta yakaladığımı ve devam etmemi söyledi. Ben de devam ettim. Sonra da seramik killerini kullanarak bu seri ortaya çıktı.