17.06.2010 - 20:20 | Son Güncellenme:
ALİ KEREM SEMİZ
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul...” Yahya Kemal’in bu dizesiyle başlıyor Ahmet Ümit’in yeni romanı “İstanbul Hatırası”. Bu minvalde de sürüyor. Ahmet Ümit, İstanbul’un tepelerinden bu şehrin kadim tarihine bakıyor romanla. Bir nevi iz sürüyor tarihin içinde, üç bin yıla dayanan bir hikayeyi heyecanı, tutkusu, sevgisi eksilmeden anlatıyor.
Başrolde yine Başkomiser Nevzat var. Ahmet Ümit’in artık iyice tanıdığımız karakteri Nevzat... Cinayetleri çözmekte mahir ama kendi içindeki düğümleri çözmekte başarısız; öldürülen karısı ve kızının matemini her daim içinde taşıyan, hayata çelebi ruhlu Evgenia sayesinde tutunan, vicdanlı, merhametli, hakiki bir adam...
Katillerin mesajı
Bu romanda çözmesi gereken ilk cinayet Sarayburnu’nda işleniyor. Cinayetin mekanı ve kurbanın elinde buldukları sikke onları -ve dolayısıyla okuru- İstanbul’un tarihi içine sürüklüyor. Cinayetler devam ettikçe ve kurbanın elindeki sikke de dönem değiştirdikçe bu tarihle ilgili birçok ipucu çıkıyor ortaya. Artık belli ki katil(ler)in bir sözü var. Hatta bir mesajı: Siz İstanbul’u mahvederseniz biz de sizi mahvederiz.
İşin içine Topkapı Sarayı’nın müdiresi de giriyor, onun İstanbul âşığı eski devrimci sevgilisi de... Romana karakterler girdikçe şüpheler de oradan oraya savruluyor. Her başarılı polisiyede olduğu gibi okur katili buldum sanıp yanılıyor her defasında.
Öyle bir roman ki “İstanbul Hatırası”, Nevzat ya da yardımcıları Ali ile Zeynep kadar şehrin kurucusu Kral Byzas, Konstantin, Jüstinyen, Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman da giriyor devreye. Ahmet Ümit romanı yedi rakamı üzerine kurmuş: Yedi günde yedi cinayet işleniyor, bu sırada İstanbul’un üç bin yıla varan tarihi yedi dönem halinde yer alıyor. Her bir bölümü, bir cinayetin mekanı üzerine kurgulamış Ümit. O mekanın kendi dönemindeki yerini anlatan birkaç sayfayla açılıyor bu kurgu. Sikkeler tarih içindeki sıçramalar için çok yerinde bir malzeme.
Ayasofya’nın kubbesi, Topkapı Sarayı’nın kuleleri, surlar... Her gün önünden geçip gittiğimiz, artık neredeyse fark etmediğimiz, bu nedenle de talan edilmelerine göz yumduğumuz, hadi itiraf edelim gündelik hayhuy içinde umursamadığımız yerler. Biz umursamıyoruz ama katiller umursuyor. Buraları talan edenlerin cezalarını ölümle veriyorlar. Ahmet Ümit kitapla ilgili verdiği söyleşilerde bu katilleri sevdiğini itiraf ediyor zaten. Vicdanlarıyla öldürdüklerini düşünüyor. Umutları çalınan bu insanlara sempati besliyor. Okur olarak siz de besliyorsunuz zaten. İyi ve kötü muğlak kavramlar ama eğer çocukça kategorize edeceksek; bu romanda kurbanlar kötü, katiller iyi!
Etli butlu bir Nevzat
Polisiyelerin birçoğunda cinayet çözülüp de kitap bittiğinde, mutlak bir zaferle kapatır okur kapağı. Katiller bulunmuş, ‘iyiler’ kazanmıştır. Ahmet Ümit’in diğer romanlarında olduğu gibi, “İstanbul Hatırası”nda da tam tersi oluyor. Çözümden ne Nevzat ne de biz mutlu oluyoruz. Tabiri caizse iç sızlatan bir son var romanda...
Ayrıca Başkomiser Nevzat’ın bu romanda her zamankinden daha etli butlu bir karakter olduğunu söylemek mümkün. Belki de Evgenia’ya ilk kez evinin kapılarını açması, biz okurlara da ilk kez kalbini bu denli açması anlamına geliyor. Evgenia ile ikisinin rakılar ve mezeler eşliğinde Nevzat’ın artık geçmişte kalmış ailesini konuştukları sahne o kadar etkileyici ki, sonraki sayfalarda cinayetlere geçmekte zorlanıyorsunuz. İkisinin arasındaki o sancılı, sızılı, ama aşkın verdiği kudreti elinde tutan frekans kolay kolay bırakmıyor sizi. n
Bir yapımcı kapısını çaldı bile!
Ahmet Ümit, romanları ekrana ve beyaz perdeye uyarlanan bir yazar. Öykülerinden yola çıkılarak Uğur Yücel tarafından “Karanlıkta Koşanlar” ve Cevdet Mercan tarafından “Şeytan Ayrıntıda Gizlidir” dizileri yapıldı. İtiraf etmeliyim ki, Nevzat’ı okurken gözümde Uğur Yücel’i canlandırmaktan kendimi alamıyorum. “Sis ve Gece” adlı romanı da 2007 yılında Turgut Yasalar tarafından sinemaya uyarlandı.”İstanbul Hatırası” da görselliğiyle sinemaya göz kırpıyor. Halihazırda bir yapımcı kapısını çalmış bile.