İlke Gürsoy - Milliyet Cumartesi
Bir zamanlar annesi Cem Dinlenmiş'e kötü espri yaptığı için kızarmış. "Hep neşeli bir çocuktum ama kimseyi gülmekten kırıp geçirdiğim olmadı" diyor. Etrafındakileri yavaş yavaş güldürmeye başlamış ama bunun sebebi olarak mizah dergisi Penguen'de çizmeye başlamaktan çok, "belki de ergenlikten çıkıyor olmakla ilgili bir şeydir" diye açıklıyor.
Ergenlikten çıkalı biraz olmuş aslında. 1985 yılında İstanbul'un Kadıköy ilçesinde, civarın en bilinen sağlık kurumlarından Şifa Hastanesi'nde doğmuş. Bu kadar detaylı söylüyorum çünkü söyleşiyi hastane binasının hemen karşısındaki Khalkedon adlı kafede yapıyoruz. Bilmeyenler için; Khalkedon, Kadıköy'ün eski çağlardaki adıdır. Ve Kadıköy, Cem Dinlenmiş'in hayatında önemli bir yere sahip. İlçe sınırları içindeki Göztepe semtinde büyümüş, Kadıköy Anadolu Lisesi'nden mezun olmuş, şimdi de kampusu aynı ilçede bulunan Marmara Ünv.'de grafik sanatları eğitimi alıyor.
Karşımda sempatik, sık gülen, biraz hızlı konuşan, ince bir genç adam var. Tam yaşını gösteriyor. Kıvırcık saçları ve gözlükleri ile böyle bir şeyden bahsedilebilirse eğer- karikatürcü tipine sahip. Lisedeki
son yılından itibaren saçlarını uzatıyormuş. Heyecanlı görünüyor. "Röportaj yapmak istediğinizi duyunca şaşırdım" diyor.
Çizgi roman istiyorduO da resim yapmaya çok küçükken başlamış. Annesi bu tarihi Cem'in dört yaşına kadar götürüyormuş hatta. İlkokuldan itibaren her zaman "iyi çizen adam" olarak bilindiğini, ders kitaplarının kenarına hep resimler yaptığını, lise yıllığında da bu merakından bahsedildiğini anlatıyor. Buraya kadar pek çok karikatüristin hikayesinden pek farklı değil. Ama onun hikayesini merak etmemizi sağlayan, 20'sini yeni bitirmişken (çizerler içinde en genci olduğunu öğrendik) Penguen'in orta sayfasına kurulmuş olması. Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu, Metin Üstündağ, Yiğit Özgür gibi ünlülerin çizdiği dergiye ilk adımı atarken Cem'in aklında karikatür yokmuş.
"Çizgi roman ya da illüstrasyon yapmak istiyordum. Arada birileri gaza getirirdi, Penguen'e giderdik. O dönemde Yumurtalar (Penguen'in amatör çizerlere ayırdığı sayfanın adı) ile Emrah Ablak ilgileniyordu. Onunla konuşurduk. Bir gün karikatürlerimi Selçuk Erdem görmüş. Aradı, beni çağırdı."
Derginin çizerlerinden, aynı zamanda editörü Bahadır Baruter onun için şöyle diyor: "Cem gibilerde 'desinatör yeteneği' vardır. Onların özgüvenlerini kırmak, duvara çarpmak gerekir ki mizaha yönelsinler. Ben de öyle yaptım."
Selçuk Erdem ile birlikte Dinlenmiş'e "yol göstericiliği" yapan iki çizerden biri olan Erdil Yaşaroğlu "Zaten grafik eğitimi aldığı için temel konularda hiçbir eksiği yok. Ayrıca anlatımında bir sıcaklık var ki, bu az bulunur bir şeydir. O nedenle Cem'in çizgilerini ilk gördüğümde çok mutlu oldum" diyor. Ama iki eksiğinin altını çiziyor:
"Karikatürün dili, insanlarla kurman gereken ilişki farklıdır. O konuda yol gösteriyoruz. Bir de, aklındaki esprilerin hepsini tamamlamıyor,
yarım bırakıyor. Dergidekiler, kafasındakilerin binde biri. Diğer 999 taneyi de tamamlamayı öğrendiğinde çok daha üretken olacak."
"Çok hızlı öğreniyor"Penguen'de çizmeye başladığından beri çevresindekiler "Bak bu iyi fikir, sen bunu çizersin" diye bazı espriler öneriyormuş. "Elbette işe yarayanlar çıkıyor. Abimden mesela... Beğenmediklerime de tamam diyorum, sonra öyle kalıyor."
Çevresinden bahsedince, laf üniversitedeki hocalarına geliyor. Onun bir mizah dergisinde çizmesi hakkında ne düşünüyorlar? "Farkında olduklarını sanmıyorum. Belki biliyorlardır da söylemiyorlardır çünkü karikatür çok sevilmez. 'Deseni kötü olanlar karikatür çizer. Biz resim yapıyoruz, bizimki çok kaliteli' denir."
Peki nasıl bir öğrenci? Hiç kalmadan sınıflarını geçmiş ama öyle çok öne çıkanlardan değil. "Diğer okulu" Penguen'deki "öğretmenlerinden" Yaşaroğlu ise şöyle diyor: "Çok hızlı öğreniyor. Laf dinler gibi görünüyor ama biraz başına buyruk. O da bir karikatürist özelliği. Normal hoca olsak sevmeyiz ama şimdi seviyoruz tabii."
"Karikatürler bitince rahatlamıyorum"Dergideki karikatürler kolay çıkmıyormuş. Her karikatürü iki-üç saatte tamamladığını, dolayısıyla bir gece oturup sabahlamanın bile yetmediğini anlatıyor. Çizmek neyse de, asıl iş fikir bulabilmek. Yaygın kanının aksine, pat diye ilham gelmezmiş. Oturup bir-iki günü buna ayırmak gerekiyormuş. Bazen onun bile yetmediğini söylüyor.
Köşe bittiğinde ise bir rahatlama, huzur hissetmiyor. Aksine "daha iyi olabilirdi" diye bir memnun olmama hali oluyor hep. Dergide kendisine pek karışmadıklarını, son kararı çoğu zaman kendisinin verdiğini söylüyor. Baruter de onaylıyor: "O zekada bir adama karışmıyoruz, ona güveniyoruz. Kaba konuları bile ince işlemeyi beceriyor."
Cem Dinlenmiş çizgi becerisini babasından almış olabilir. Grafiker Zeki Dinlenmiş, aslında resim eğitimi almış, Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun öğrencilerindenmiş. Annesi Şükran Dinlenmiş de dramaturji okumuş. Ailesi baştan beri desteklemiş oğullarını. Şimdi de Penguen'in her sayısından iki-üç nüsha alıyorlarmış.
"Star Wars" seviyorPenguen'de köşesinden önce Nuri Çetin ile birlikte "Orta
Dünya" adlı bir bölüm hazırlıyordu.
"Dergiye gidip kapıyı çaldığımda genelde Bahadır Baruter açıyor. Şeker isteyen çocuklar gibi, sen geç yerine oyna tarzı bir şey oluyor. Aşağılamak gibi değil de misafirliğe gelmiş çocuk gibi. Hoşuma da gidiyor."
"Kızların ilgisi artıyor tabii. Günbegün hem de. Şaka yapıyorum."
"Öğrenci harçlığımı çıkaracak kadar para kazanıyorum. Ama kendimi geçindirecek kadar değil. Ailemle yaşıyorum."
Beatles, Tom Waits dinlemekten hoşlanıyor. Sinemada en çok Çizgi roman uyarlamaları ve animasyonları izliyor. "Star Wars" seviyor.