02.04.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:
İpek Değer: Türkiye’de sevişme sahnesi bir risk
Teklif ajansıma geldi. Görüşmeye gittiğimde ise çok güzel ortamla karşılaştım. Önce mekânı beğendim, arkasından Ela Hanım ile tanıştım ama yönetmen olduğunu bilmiyordum. O kadar genç bir yönetmen olacağını da tahmin etmiyordum. Bana Deniz karakterini anlattı. 'Bu karakter şöyle bir durumda ne yapardı sence?’ dedi. Çok eğlendim. Bana okumam için senaryoyu verdi. Sonra senaryoyu nasıl bulduğunu sormak için aradı.
İlk yorumunuz ne oldu?Çok beğendiğimi söyledim. Fakat içinde sevişme sahnesi vardı. Bu benim Türkiye’de çok çekindiğim bir alan. Türkiye’de böyle bir şey risk. O konuda kafama takılan bir sürü şey vardı. Tekrar beni görüşmeye çağırdı, oturup konuştuk. “Çok naif bir film olacak. Ben bunu kesinlikle doğal bir akış içinde çekmek istiyorum” dedi. Tekrar tekrar projeyi okudum ve gerçekten o sahnenin orada gerekli olduğunu gördüm. Çünkü o sahneyi çıkarttığınız zaman film şu andaki sona ulaşmıyor. Bütün bunları düşünüp “evet ben bir oyuncuyum, bu karakteri canlandırabilirim” dedim. Çünkü Deniz çok ilginç bir karakter. Olgun tarafı var, çok kararlı iradeli tarafı var, çocuksu bir tarafı var. Çok enterasan renkleri olan bir karakter. Ben oynarsam herhangi birinin oynadığından farklı, olacak İpek Değer olarak farklı bir şey katabilirim diye düşündüm.
İnanmadığım bir projede yer almak istemiyorum. İnandığım projede çok fazla çıkmıyor. Bana yapıştırılmış bir karakter var. Bu gerçi her oyuncuya oluyor. Fiziksel özelliklerinden dolayı, birazcık kadından ziyade içinde çocuksu bir ruh taşıyan arıza roller teklif ediliyor. İnanmadığım projelerde para için bile olsa yer almak istemiyorum. Bir diziden Oscar’lık bir sinema filmi performansı bekleyemeyiz fakat düzgün bir dizi beklentisi olması gerekir diye düşünüyorum.
Gerçek bir peri olsaydınız yaşamınızda neler değiştirirdiniz?İlk önce çevre düzenlemesiyle başlardım. Değişmesini istediğim o kadar çok şey var ki. Kesinlikle etrafata daha fazla ağaç isterdim, yeşillikli. Kendim için tatil, mutluluk, huzur isterdim. Herkes içinde aynı şeyi isterdim. Herkes huzurlu olunca zaten sizin mutsuz olma şansınız çok azalıyor.
Projeye dahil olmanız nasıl oldu?
Menajerime teklif geldi. Bana “Bir proje var ama cesaret isteyen bir şey” dedi. “Olabilir” dedim. Çünkü ben genelde herkesin yapamayacağı sahneleri tercih ediyorum. Zoru başarmak çok daha güzeldir ya o bakımdan. Gidelim ve görüşelim dedim. O dönemde ben “Ihlamurlar Altında”da Filiz’in asistanını oynuyordum. Tam da bittiği bir dönemdi. Yeni bir projenin de başlaması gerekiyordu. Çok rahat bir ortamla karşılaştık. Gittik ve Ela Hanım, “Tatlı sever misiniz” dedi. Bizi tatlıyla kandırdı (gülüyor). O kadar pozitif ve sakin ki, tatlı falan derken çalışmaya başladık.Nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?
Canlandırdığım karakter güzel bir aşk hikâyesi içindeki karamsar kadın. Kötü kız olabiliyor aslında. Tabii ki, o bakış açısına bağlı.Filmdeki cesur sahneleriniz ön plana çıktı, bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
O sahneler tanınmam açısından yolumu açtı diyebilirim. Benim açımdan da getirisi oluyor. İyi de kötü de eleştiriler var. Ne gerek vardı, neden o kadar prova yapıldı, set neden boşaltıldı gibi eleştiriler de geliyor. Bulgaristan’da sinema eğitimi, burada da tiyatro eğitimi aldım. Mesela orada bu tarz sahneler Türkiye’deki kadar olay olmaz. Oradaki yaşantı ve mantık farklı. Ben de herkesin cüret ettiği bir sahneyi oynamadım diye düşünüyorum.Bu tip rollerin üzerinize yapışmasından korkuyor musunuz?
Öyle bir korkum yok. Olsun da, yani rahatsız olmuyorum. Oyunculuk ne gerektiriyorsa onu yaparım.Çevrenizde size bu anlamda ne gibi tepkiler geliyor?
Babam karşı geliyor böyle şeylere. Biraz daha farklı düşünüyor. Annem ise hep destekleyen kişi oldu.
Çekimler sırasında yaşadığınız özel bir anınız var mı?
Tuvalette bir sahne vardı. Onu çekmeden önce kullandığımız barın elektrikleri kesildi. Hepimizde panik stres durumu da vardı. Elektrik kesildiğinde ben lavoboda kalmıştım. Ekipten birkaç kişi düştü ve karanlıkta bir yerlerini incitti.
İçinizdeki sinema aşkını nasıl keşfettiniz?
Çocukluğumdan beri filmlerle çok iç içe büyüdüm. Sinema âşığı bir çocuktum. Ama ilk olarak sinemaya ne kadar âşık olduğumu başkası bana fark ettirdi. Liseyi İsviçre’de yatılı okudum. Altı saatlik bir yürüyüşte Chris isimli bir arkadaşım vardı. Bana dönüp Ela 'Farkında mısın biz yürüdüğümüzden beri sen bana filmleri anlatıyorsun?’ dedi.
Filmi çekerken maddi kaynak bulmak zor oldu mu?
İlk filmini çekmek isteyen bir yönetmene destek vermek isteyen çok insan olmadı. Kendimi riske atmam gereken şeyler vardı. Bir şekilde para bulundu, bankadan krediler alındı. Ama bunlarla ilgili rakam vermiyorum. Çünkü “Peri Tozu” aşkın sihriyle yapıldı. Kendime ait emlaklar vardı, onları satarak bir şeyler yaptım.
Oldu ama insanlarla çok rahat iletişim kurduk. Benim çok içten ve inanarak bir film yapmak istediğimi görünce karşıma gelen en gergin oyuncu bile rahatlıyordu .
Filmle ilgili beklentileriniz neler?İnsanların kendilerinden bir parça bulacaklarını düşünüyorum. 54 kopya çıkıyoruz şu anda. Çok alışık olduklarının dışında aslında gençlere bakış ve işlenişleri var. İçinde hüzün, neşe hayattan bir dilim var. Yumuşakça işlenmiş bir film. Hiç bir şeyi iğne batırmak için yapmadık. İnsanlar sinemadan çıktıklarında yüzlerinde bir gülümseme olsun istiyorum.