Kültür Sanat "Pop'un büyükannesi olmak istiyorum"

"Pop'un büyükannesi olmak istiyorum"

02.07.2010 - 12:17 | Son Güncellenme:

Lady Gaga, henüz 24 yaşında, ama Time dergisinin ‘En Etkili 100 Kişi’ listesine girdi ve planladığı her şey teker teker gerçekleşiyor.

Popun büyükannesi olmak istiyorum

İlk albümü tam anlamıyla patladı. 10 milyonun üzerinde sattı, iki Grammy kazandı. Şarkıları yüklenme rekorları kırıyor. Lady Gaga, henüz 24 yaşında, ama Time dergisinin ‘En Etkili 100 Kişi’ listesine girdi ve planladığı her şey teker teker gerçekleşiyor. Pop’un yeni ikonunu, yakın arkadaşı yazar Brendan Sullivan anlattı.

Haberin Devamı

BRENDAN SULLIVAN/Tempo

Anlamanız gereken bir şey var; Lady Gaga, Dee Dee Ramon değil. O, tur otobüsünde oturup, her geceki gösterisini sergilemek üzere sahneye dikilmeyi beklemez. Geçenlerde bir gece, saat 02.00 sularında Manhattan’ın uzak köşesindeki bir ‘club’da, korumalar, dans eden clubber’ların etrafına kastan duvar örerek ona yol açtılar. Gaga, bu ikiye ayrılmış denizin içinde, güneş gözlükleri ve Marilyn Monroe peruğuyla yürüdü. Çalmaya başlayan Lady Gaga şarkısı, kalabalık için başlama vuruşuydu. Garsonlar, Lady Gaga’nın ekibi için birkaç şişe kaliteli içki açtı. Tüm bu sahne, yanıp sönen ışıklar, makyajlar, kapalı mekânda takılan güneş gözlükleri, bir Lady Gaga videosundan fırlamış gibiydi. Ama herkes onun etrafına toplanmış, onun için tezahürat yaparken, Gaga kimseyle konuşmuyordu. Yakınına geldiğinizde, gözlüklerinin altında, gözlerini hafifçe kapattığını görebilirdiniz. Radio City Music Hall’ü ağzına kadar doldurduğu dört gösterinin sonuncusunu, birkaç saat önce bitirmişti. Başarılı bir projeden sonra, ekibine içki ısmarlayan bir patron gibi görünüyordu, ama aklı, ertesi günkü sunumuyla meşguldü.

Popun büyükannesi olmak istiyorum

Haberin Devamı

Gaga’nın çok işi var. O bir menajer, müşterisiyse Lady Gaga. Çoğunlukla saatlerini, ‘mood board’larını (modacıların, dizayn yaparken, kumaş parçalarını, farklı renkleri ve eskizlerini yapıştırdıkları pano) en ince detaylarına kadar hazırlamakla geçiriyor. Sanat eserlerinden kolajlar, moda dünyasından esintiler ve çizimlerden oluşan ‘mood board’lar onun için çalışan sanatçıları ve tasarımcıları yönlendiriyor. İlham verdiği modacı Alexander McQueen’den öğrendiği bu çalışma, onun için takıntı; çünkü bu çalışmalar, onun kafasındaki Lady Gaga imgesini yansıtıyor. Bu ‘mood board’lar üzerinden bir ‘story board’ gelişiyor ve tüm bunlar canlı performansı şekillendiriyor. Müzik, gösterinin parçalarından sadece biri.

Bir saat sonra, Lady Gaga locasından indi. Aracı hazırlandı ve korumalar bu kez de çıkması için yolu açtılar. Blackberry’lerin flaşları ve dijital fotoğraf makinelerinin ışığı, kapıya giden yolu aydınlattı. Kan ter içinde, sıska bir çocuk nasıl becerdiyse, korumaların arasında sıyrılıp, ağlayarak “Seni, sen olduğun için seviyorum Gaga!” diye bağırdı. Lady Gaga, kimsenin müdahale etmesine izin vermeden, çocuğun kulağına eğilip yumuşak bir sesle “Ben de seni, sadece kendin olduğun için seviyorum” dedi. Bu sözler çocuğun ağlamasını şiddetlendirirken, Lady Gaga gözden kayboldu.

Haberin Devamı

Onunla ilgili bilmeniz gereken en önemli şey şu: Her şey daha yeni başlıyor. İlk albümünün dört single’ı liste başı oldu; henüz 23 yaşındayken çıktığı dünya turnesinin tüm biletleri satıldı ama henüz sadece geleceğinin temellerini atıyor.

Stefani Germanotta, nasıl Lady Gaga oldu?

“Bizim ne dinleyeceğimize karar veren bir müzik hükümeti var ve ben de o hükümetteki insanlardan biri olmak istiyorum.” Bunu söylediğinde liste başı olan ‘hit’lerinin çoğunu yazmıştı ama hiçbiri piyasaya çıkmamıştı. Henüz ‘House of Gaga’ adını verdiği yüzden fazla yaratıcı kişinin onun için çalıştığı örgütün yaratıcı yönetmeni değildi. 2007 yılında bunu defterlerimden birine yazan kız bir club dansçısıydı, ben de onun DJ’iydim.

Haberin Devamı

O günlerde Stefani Germanotta’ya (artık Lady Gaga) ‘bir sanatçı adayı’ diyebilirdiniz. Müzik dünyasında kendine yer edinmeye çalışan bir club dansçısıydı. Cumartesi günleri onun Doğu Yakası’ndaki boş evinde yere oturup, bira bardaklarından şarap içerdik. Başını kucağıma koyup yere uzanır ve romanımın müsveddelerini okurdu. Arada bir Bruce Springsteen molası verirdik. Müsveddelerimin boş sayfalarına notlarını yazar, kariyer planının taslağını yapardı.

Yapım şirketlerinin dikkatini çektikten sonra, bir gece bana, üzerinde çalıştığı ‘Boys, Boys, Boys’ şarkısını dinletti. Henüz sadece enstrümantal bölümü kaydetmişti; müziğin üzerine şarkıyı söylemeye başladı. Gerçekten çok içinden gelerek söylüyordu; duruşu mükemmeldi; sesi evi dolduruyordu. Sonra evimin yakınındaki bir bara gittik; birkaç kadeh içtikten sonra onun müziği beni yeniden çarptı. Ona, daha önce yüz kere gittiğim bu barın bana farklı geldiğini söyledim. Aniden kendimi, bir Lady Gaga şarkısında gibi hissetmiştim. Onun müziği, yapmaya dairdi, ihtimallere değil; bu yüzden heyecanlandırıcıydı. Şarkıları, daha yaşanacak çok şey olduğuna olan inancını yansıtıyordu; seks, aşk, şöhret, teşhircilik, başarı… Daha o günlerde bana, hep şarkı yazmaya devam edeceğini söylemişti, ama şimdi ürettikleri, ileride müzik yapımcısı olmasını sağlayacak saha çalışmalarıydı. Bir keresinde bana, ‘pop müziğin büyükannesi’ olmak, yeni grupları keşfetmek, onları yetiştirmek ve büyümelerini izlemek istediğini söylemişti. 2007 yılında bir pastadan çıkıp, o zamanki patronum olan Manhattan’daki Beauty Bar’ın sahibi için ‘Happy Birthday, Mr. President’ şarkısını söylediğinde, sanki Marilyn Monroe göndermesinin provasını yapıyordu. O dönemlerde bana söylediği bir cümleyi olduğu gibi nakledeceğim: “Dünyada kimse, benim kim olduğumu bilmiyor, ama bir gün bilmek isteyecekler. Televizyona ilk çıktığım gün, büyük bir gösteride tek bir şarkı söylemek istiyorum. Sahneye iç çamaşırımla çıkıp tüm dünyaya, kim olduğumu ve milletin benim hakkımda düşündüklerini hiç takmadığımı göstereceğim.”

Haberin Devamı

O hep ünlüydü

Gaga, her zaman ünlüydü. Daha albümleri piyasaya çıkmadan önce bile, onunla bir partiye ya da ‘club’a gittiğinizde sıra beklemeniz gerekmezdi. Bir kitapçıda dolaşırken, etraftaki herkes, onun elindeki kitaba bakardı. Ufak tefek bir kızdı ve incecik bir sesle konuşurdu, ama dikkat çekmeyi bilirdi. Aslında bu kadar göz önünde olmanın yarattığı tuhaf baskı, bir yıldız adayının posasını çıkarabilir. Bir süre sonra, onu hiç şarkı söylerken duymamış insanlar, ondan liste başı bir albüm beklemeye başladılar. Ama onun, kendini nasıl yarattığına dikkat eden herkes, bu fikrin Gaga’dan geldiğini biliyor. Diğer genç şarkıcılar, “Benim şarkılarımı beğeniyor musunuz? Albümümü alır mısınız? Konserime gelecek misiniz?” diye sorarken, Lady Gaga dünyaya, “Ben ünlüyüm; zaten ben, siz beni tanımadan önce de ünlüydüm” diyor. İşte onu diğerlerinden ayıran fark da bu. O şöhretin hayalini kurmadı, onu tüm dünyaya ilan etti.

Lady Gaga, bir şöhret öğrencisi ve üzerinde en çok çalıştığı şöhretse kendininki. Ünlü olmak, onu hem eğlendiriyor hem de heyecanlandırıyor. Şarkıları, özellikle de şöhretle ilgili olanlar, hayal kırıklığı yaratacak kadar basit yapıda olsalar da, sözleri neredeyse üç boyutlu. ‘Summerboy’ romantik çılgınlıktan da bahsediyor olabilir, şöhretin geçiciliğinden de. ‘Paparazzi’de, şöhret ya da şöhret vaadi gibi görünse de, altında bir çocuğu etkilemek için müzik yapan ama bir yandan da müzikle uğraştıkça, hoşlandığı çocuktan uzaklaştığını fark eden bir kızın hikâyesi gizlidir. Lady Gaga, o dönem çıktığı bir çocuktan bahsederken, “Ben her zaman kendi hayatımın yıldızıydım; ama o, ben onunla tanışınca yıldız oldu” demişti; “Onu etkilemek için şarkılar yazıyorum, ama sonunda beni ondan uzaklaştıran da bu şarkılar olacak.”

2008 yılının Sevgililer Günü’nde ‘Just Dance’ şarkısının kaydını yapmak için gittiği Los Angeles’tan New York’a dönmüştü. O gece birlikte bir gösteriye çıkacaktık, ama önce Vespa’ma atlayıp kostüm alışverişi yapmaya ve çay içmeye gittik; sonrasında da, onu ailesinin evine bırakacaktım. Bana, Interscope Records’un başkanı Jimmy Iovine’nin şarkısını dinlemek için onu geç saatlere kadar ofisinde alıkoyduğunu ve şarkısını söylerken toplantı masasında dans ettiğini anlattı. Biz, şehrin ortasında bir şarküteride otururken, 1990’lı yıllarda Madonna’nın menajerliğini yapan Bert Padell onu telefonla aradı. Sadece 21 yaşındaydı ama Padell kim olduğunu biliyordu; üstelik onunla daha küçükken tanışmıştı ve adama bunu hatırlatmayı ihmal etmedi: “Annem şiir kitabınızı hâlâ saklıyor.” Padell, onun yeni demosunu dinlemişti ve menajeri olmak istiyordu. Bir ay sonra, ‘Just Dance’in videosunu çekmek için Los Angeles’a gittik. Eve döndüğümde beni aradı ve “New York’a döndüğümde seninle iki normal insan gibi yemeğe gitmek istiyorum. Ama sen benim DJ’im olma, ben de senin şarkıcın olmayayım. Sadece Brendan ve Stefani olalım” dedi.

“Hiçbir hikâye çözümle bitmemeli”

O yemeğe hiç çıkamadık; çünkü o günden beri Stefani, Lady Gaga olmadan bir gün bile geçiremedi. O artık, ucuz kırmızı şarap eşliğinde öngördüğü geleceği ya da en azından, o geleceğin başlangıcını yaşıyor. Kendi tabiriyle birinci aşamayı… Şu anda Lady Gaga, Glasgow’da, Londra’da, Sidney’de, Osaka’da ya da bambaşka bir yerde olabilir. Onun için çalışan ve tamamı yaratıcı insanlardan oluşan bir ordunun (dansçılar, tasarımcılar, vokalistler, makyözler…) başında. Güneş gözlükleri, dünyayla arasına, kimse tarafından rahatsız edilmeden bakabilmesi, beğenebilmesi ve keşfedebilmesi için kısacık bir mesafe koyuyor, ama kısacık. O aniden bir star oldu. Bu birçok kişinin başına geliyor ve birden bire bakıyorlar ki, artık star değiller. Üzerlerine patlayan flaşlar birden sönüyor; çünkü onlar uymaları gereken bazı kurallar olduğunu düşünüyorlar ya da birileri onlara uymaları gereken kurallar koyuyor. Lady Gaga’ya ise kimse hiçbir şey söyleyemez. O pastadan çıkan parıltılı kız, kendi şöhretini kendi yarattı ve bana çok önemli bir şey öğretti. Romanımı nasıl bitireceğim konusunda çok endişeliydim. Müsveddeyi elimden çekip aldı, son sayfasını açtı ve tükenmez kalemle şöyle yazdı: “Hiçbir hikâye çözümle bitmemelidir…”