Şaşıfeleğe yerleşelim, güzelleşelim!Önce, "TRT, TRT duy sesimizi," diyor ve Şaşıfelek Çıkmazı dizisinin devamını istirham ediyoruz. Akabinde soruyoruz: Sahiden var mı şehr-i İstanbul’da böyle kurtarılmış bir mahalle? Varsa yerleşelim.SERPİL GÜLGÛNİşin doğrusu: Canım dizinin yayın saati ve günüyle bu kadar oynanmasına, değişikliklerin de bir sır gibi saklanmasına rağmen, seyirci denilen bedbaht bugüne dek yılmadı. Ve ne yaptı? Her defasında bir dedektif titizliğiyle dizisinin izini sürdü, Şaşıfelek Çıkmazı’nın cümle sakiniyle yedi içti, sevindi yerindi. İyi de millet bu diziye neden bu kadar gönül verdi? Adam gibi bir çekimi, adam gibi görüntüleri, adam gibi bir senaryosu, adam gibi bir oyuncu kadrosu olduğu için mi? Kuşkusuz, bütün bunların önemi tartışılmaz.
Lakin bir de gözden kaçırılmaması gereken şöyle bir hakikat var: O da, sanırız; yitirilene, belki de hiç elde edemediğimize duyduğumuz özlem. Sorun bakalım kendinize: Kaldı mı böyle bir mahalle? Samimi ilişkiler, samimi duygular. Tabii, bir de avluya bakan ahşap evler, türlü nebatat, falan fıstık? Apartmanlarda, blok ya da villa sitelerde böyle ihtiraslı komşuları bulabilir miyiz gerçekten? Ne diyelim, canım dizimiz devam etsin ve isteyen onu izleyerek kendisini avutmayı, isteyen de hem onu izlemeyi, hem de Şaşıfelek Çıkmazı’na yerleşmenin yollarını aramayı sürdürsün!
Biz gelelim dizinin karakterlerine...
AYSEL: Ya da kızıl bela. Geride merhum bir koca. Her iki yanında iki oğlan çocuğu. Az ötede de bir baba. Ama şeker bir baba. Arada esip gürlese de, şeker. Bir de deli bozuk bir kardeş: Cesur. Çevrede de tonla meraklı bakış. Lakin, kızıl belanın umurunda mı? Değil. Ne yaşadığı aşklardan taviz veriyor, ne harbiliğinden, ne iyi evlatlıktan, ne de anneliğinden. Bu arada aşktan katiyen dili yanmıyor. Adamlar onu, o adamları acıtıp duruyor. Özetle, takdire şayan.
İNCİ: Kızıl belanın samimi arkadaşı ve iş ortağı. İkisi birlikte emlak komisyonculuğu yapıyorlar. Ama ona göre hayli durgun ve aklı başında. Bir kız çocuk annesi. Boşanmış. Sabık kocasının psikopatlığı ve kötü birkaç aşk tecrübesinden dolayı karşı cinsle ilişkileri bayağı problemli. Adamlara öldür Allah güvenmiyor filan. Emekli albay babası ise pek bir nemrut. Daha yeni yeni yola geliyor, kızının ve torununun teyzesinin -teyze kızıl belanın cici annesi oluyor bu arada- yanına yerleşmelerini henüz hazmediyor.
CESUR: Ya da problem çocuk. Çocukluk aşkı Seda’nın kızkardeşi Ceyda ile daha geçenlerde evlendi. Ne var ki, yine geçenlerde, gözlerini suya benzettiği, koca bir evde tek başına yaşayan, gizemli bir kadına aşık oldu. Yuvası çatırdıyor anlayacağınız. Bu arada bir türlü bir baltaya sap olmuyor. En
son meşgalesi, dede dediği yaşlı bir adamın kafesini, kadim dostu Ferru’yla işletmek.
FERRU: Kısa bir arkadaş. Asıl adı Ferruh ama herkes ona -boyunun oranını gözönüne aldıklarından olacak- Ferru diyor. Cesur’un daimi onaylayıcısı ve ezeli muhalifi. Yani iyi ve sıkı bir dost. Çapkınlığıysa dillere destan. Herkese yazıyor ama vermeyince mabut, neylesin Mahmut düsturuyla her defasında refüze ediliyor.
SEDA: Ya da harcanmış yetenek. Kafa, maaşallah zehir gibi. Acayip de sıkı esprileri var. Gel gör ki, çocukluk aşkı Cesur’la yarıda bıraktığı tahsil hayatı yüzünden hayatı kaymış durumda. Eski su istasyoncusu, yeni kebapçı bir ailenin tek evladı Şafak’la evli. Geçenlerde bir erkek evlat dünyaya getirdi. Şu sıralarda ise kayınannesine hayatı zehrediyor.
CEYDA: Seda. Taşradan gelen kuzin Nurşim. Şu hayatta, paylaşılacak oda yüzünden her iki kızla az boğuşmadı, tam evlendi, oda problemini halletti diyorduk ki, geçenlerde kocası Cesur’u terketti. Bu arada kendileri part - time öğrenci, part - time hamburgeci. Yani ayakları üzerinde duran kızlardan!
SAADET: İhtirasın öteki adı. Ya da ihanete uğramanın değişmez adresi. Seda’yla Ceyda’nın annesi Nuran ya da Seda’nın kayınannesi gibi koca eline bakmıyor. Bilakis adam -yani sahtekâr Murat - onun avucuna bakıyor. Bakıyor bakmasına da adam nankör, adam batakçı, boyuna bizimkini boynuzlayıp duruyor, boyuna her işi- bakkalı kapattılar, kebapçının da kapanması Tanrı bilir an meselesidir - batırıyor. Bu yüzden de ikide bir ayrılıp barışıyorlar. Henüz soluğu bir asliye sulh hukuk mahkemesinde almadılarsa bunun sebebini Saadet’in manyak derecesinde aşk hastalığına tutulması ve alternatifsizliğinde aramakta büyük fayda var.
NURAN: Ceyda’yla Seda’nın anneleri. Eli maşalı bir anne. Eli maşalı bir komşu. Eli maşalı bir kaynana. Ama özünde iyi insan. Kocasıyla ilişkisi, eh idare eder, denilen tarzda. Yeni anneanne oldu. Ama bazen Saadet’in sen ne anlarsın aşktan türü kışkırtmalarıyla romantizm, bazen de kepabçı salonundaki kaçamaklar yüzünden kıskançlık krizlerine giriyor, o zaman da kıyamet kopuyor. Evin beyi harekete geçip, akşamleyin eve bir paket gülle geliyor filan. Anlayacağınız, idare ediyorlar.
Yönetmen: Çağan Irmak / Senaryo: Mahinur Ergun / Yapım: Sinan Yaka / Müzik: Can Hakgüder / Görüntü Yönetimi: Sabri Savcı, Ercan Yılmaz, Ali İhsan Açıkgözoğlu / Oyuncular: Derya Alabora, Zuhal Gencer, Fikret Kuşkan, Füsun Demirel, Betül Arım, Ali Erkazan, Dilaver Uyanık, Tamer Karadağlı, Veysel Diker, Feridun
Koç, Mahperi Mertoğlu, Aysun Metiner, Suzan Aksoy, Nurettin Şen, Mehmet Gürhan, Can
Başak, Esin Eden, Semah Tuğsel, Tanju Tuncel, Hasibe Eren, Sinan Albayrak, Bengi Öz, Eylem Yıldız.
KÜLTÜR & SANAT